4.BÖLÜM: GERİ DÖNÜŞ

179 28 24
                                    

Solo
"Geri Dönüş"

Yağmur yağmaya başlamış bense camdan savrulan yaprakları ve gökyüzünü izlemeye başlamıştım. Evin içinde yağmurun tok sesi yankılanıyordu. Ne zaman yağmur yağsa içimde bir üşüme oluşurdu, duygulanır gözlerim dolardı. Ama severdim yağmuru, bana bir yanda da huzur verirdi. Daha yedi yaşlarındayken, yağmur yağan gecelerde annem şöminenin başında bana ileride gerçekleşmesini isteyeceğim masallar okur bende hayallerim ile güzel bir uykunun kolları arasına atlardım. Belki de ondandır bana yağmurun huzur vermesi.

Gözlerimi kapattım.... burnuma gelen kahve kokusu gülümseme sebep oldu. Kahveyi severdim hele ki kitabın yanında ağzında güzel bir his bırakan kahveyi. Oturduğum yerden doğruldum ve odanın kapısını açarak ışığın geldiği doğru yavaş adımlarla ilerledim. Işığın geldiği odanın önünde durduğumda girip girmemekle tereddüt ettim. "Orda neden duruyorsun?" Tae nin dersin sesi yutkunmama sebep olurken oturma odası olduğunu düşündüğüm yere girdim. Oda da bir masa ve deri koltuk takımı, camın yanındaysa genellikle eski kitapların bulunduğu bir kitaplık vardı. Tae yere oturmuş kahvesini yudumlarken elinde sayfaları oldukça sararmasından belli olan eski kitabın sayfalarını sık aralıklarla çeviriyordu.

"Orda durup beni seyretmek yerine koltuğa otursan ve dikkatimi dağıtmasan."

Hemen gözlerimi ondan ayırdım ve arkasında olan deri koltuğa oturdum, koltuk oldukça rahattı. Vakit oldukça hızlı akarken artık saniyeleri saymayı bırakmış ve sessizliğe boyun eğmiştim, bir an önce daha fazla burada durmadan saraya gitmek istiyordum, saray da bile hiç bir zaman güvende olmadıysam bu yerde, özellikle bu adamın yanında kesinlikle güvende değildim.

"Adın ne?" Tae'nin sorduğu soru ile kaşlarım çatıldı ismimi neden merak ediyordu. "İsmim Jisoo... Kim Jisoo." Tae kafasını salladı ve kitabına bakmaya devam ederek yeni bir soru daha sordu. "Kimsin?" sorduğu soru ile ne diyeceğimi bilemedim. Ona Asian kraliyetinin prensesi olduğumu veya o gün orada ne işim olduğunu söylemezdim, kimseye güvenemezdim.
"Şey ben..." aklımda hemen ardı sıra yalanlar oluştu. "Ben buradan çok uzak da bulunan bir kasaba da yaşıyorum." Dediklerime ben bile anlam veremezken konuşmaya devam ettim. "Babam bir çiftçi, annemse bir ev hanımı."
"Peki o gün ormanda ne işin vardı?" stres daha fazla tedirgin olmama sebep oluyordu. "Babam ve ben iş için yola çıkmıştık, yolun devamında önümüzü eşkiyalar kesti. Babamla oradan kaçarken babamı bir anda kaybettim ve sonrasını gayet iyi biliyorsun zaten."
Tae bir kaç saniye sessizlikten sonra "Çok güzel yalan söylüyorsun." Dedi. "Sence ben uzaktan böyle yalanlara inanacak birisi gibi mi duruyorum?" dedikleri şaşırmama sebep olurken tae oturduğu yerden kalkarak kitabı kitaplığına geri koydu ve karşımda duran tekli koltuğa oturdu.

Yüzüme dik dik bakması sinirimi bozuyordu.

"Nediyorsun sen!" Duraksadım, sıkıştığımı hissettim. "Sana doğruları söylüyorum neden inanmak istemiyorsun." Tae iç çekti ve koltuğa daha fazla yayılarak konuşmaya başladı. "Birincisi üstündekiler yoksul insanların giyebileceğı standartta değil, ikincisi vücudun bakımlı, köylü insanlar bakım yapacak zamanı bulamaz ki bu yüzden dolayı bazı kadınlar saçlarını keser. Üçüncüsü konuşma şeklinden, hal ve hareketlerinden soylu bir aileden geldiğinin anlayabiliyorum. Şimdi bana doğruyu söyleyecek misin?" Merakla sorduğu soruya karşı gözleri çok boştu, hiç bir duyguyu barındırmıyordu koyu kahverengi gözleri.

"Ben..."

"Ben ne?" Tae'nin tahammül sınırlarını zorluyor gibiydim.

SOLO | VsooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin