13.BÖLÜM: SEBEP VE CEVAPLARI

143 11 2
                                    

Solo
"Sebep Ve Cevapları"

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın...🌟

Hayat ne çizerse kaderinizde, onu yaşarsınız derler. Kaderiniz elinize bir metin bırakır, o metni oynamanızı, yaşamanızı ister. Arada nokta veya virgül hatası yaparsanız canınız yanar. Aynı acı sanki çarmıha gerilen hislerin bana yaşattığı akıl almaz duygu seli gibiydi. Belki de bu duygular beni sarhoş ediyor ve sağlıklı düşünmeme engel oluyordu. Hep düşünmüştüm, acaba kaderin bana verdiği metin ezbere bir oyun muydu. Bunu sorarken karşımda duran aynada, gözlerimin içine bakarken almıştım cevabı. Elbisem her zaman ütülü, saçım her zaman yapılı, makyajım ise fazla ama doğal görünümlü, yürüme ve konuşma şeklim zarif ve bir o kadar da sıkıcı. Bunların her aklıma gelişi bedenimin bir cesede, gözlerimin cenazeye, zihniminde mezarlığa dönüşmesine sebep oldu. Çünkü öldürdüğüm her ruhun külleri orada savruldu.

Ben bir balo prensesi değilim veya 'aman Tanrım çay davetime karşılık vermedi!' Diyen prenseslerden değilim. Benim için çizilen yolda bu tarz bir prenses olmasa da ben yine böyle biri olmazdım ama terk derdi de 'acaba yaşayabilecek miyim?' Olan bir prenses de olmak istemezdim. Hiç biri benim için biçilmiş bir kaftan değildi. Ölmek demişken hiç kendi ölümünüzü düşündünüz mü? Ben çok düşündüm, öyle çok düşündüm ki yaşamak istedim çünkü karanlıktan hep çok korktum. Ölüm; kimsenin bilmediği, başlangıcı bile bir şeylerin sonu olan bir başlangıçken buna izin veremezdim. Bunları düşünürken hiç bu kadar korkmamış veya acıyı bu kadar çok yakından hissetmemiştim çünkü bunları düşünürken ruhum ölüyordu şimdiyse bedenim ölüyordu. Hissediyordum bazı şeyler benim için başlamadan son buluyordu. Yaşadığım her şey karşımda duran aynanın kırılmasına, ben tek beden dururken aynanın kırık parçaları çaresizliğimi temsil ediyordu. Güçlü gibiydim ama biri bana dokunsa ufalanıp ellerinde toz olacaktım...

Seolhyun elinde ki elbiseyle odama geldiğinde ne zamandır oturduğumu bilmediğim makyaj masasından kalkarak Seolhyun'a yöneldim.

"Jisoo bu yemeğe katılman gerektiğini biliyorsun değil mi? Kralımız çok sinirli. Bir prenses olarak kralın kalbini hoş tutman gerekmiyor mu?"

"Onun kalbini hoş tutmam, bana söyeldiği yalanlardan daha sahte durur."

Sadece bir süreliğinde dayan Jisoo.

Yine o kaynağını bilmediğim ses beynimin içinde yankılandığında gözlerimi devirmemek için zor dayandım ve kuaför gelene kadar saçlarım düğüm olmasın diye yatağın üstünde duran tokayı saçıma geçirdim. Eğer o yemeğe gitmezsem Babam siniriyle bu sarayı yerle bir eder bunu çok iyi biliyordum.

"Jisoo seni anlıyorum ama biraz sakinleşsen olmaz mı?"

"Ben zaten sakinim, hem onca şeyden sonra bu kadar küçük bir kavga için kendimi yoramam."

Seolhyun elbiseyi kılıfından çıkardıktan sonra duvarda duran saate baktı ve gözlerini etrafta gezdirdi bir yandanda bana cevap vermeye devam ediyordu. "Biraz da olsa üzerinde ki baskılar azalmışken bence babanın yanında durup suyuna gitmen gerek. Hem belki baban sonradan Layn ülkesine gitmene izin verir."

Ah doğru.... Doğum günümden haftalar sonra elime ulaşan o mektup ve gidilmesi gereken bir yer. Mektubu okuduktan sonra bir gazla gideceğimi söylemiştim ama şerefsiz muhafızlar babama haber uçurmuş ve saraydan çıkmama izin vermemişlerdi. O an öyle bir sinirlenmişti ki. Bana prenses diyorlarsa dediklerimi yapacaklardı.

SOLO | VsooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin