BÖLÜM 3

1.5K 104 38
                                    

Bahçeye girdiğim anda aldığım kahve kokusu başımı döndürmüştü. Sırtı bana dönük bir şekilde ayakta bekliyordu. Dik durduğundan belli olan sırtından anladım gerçektende heybetli bir bedeni vardı. İçeri girdiğimde bana dikkatli bir şekilde bakınca garip hissetmiştim. Gözlerim yüzünü incelemeye koyulduğunda ilk başta fark etmemiştim ama ilk defa mavi gözlü birini görüyordum. Belki delta olduğundandır diye düşünüp geçiştirdim, gözleri gerçekten çok güzeldi sadece gözlerine bakarak bile etkilenmiştim. Saçları hafif rüzgardan karışmış görünüyordu. Kiraz kırmızısı dudakları vardı. Hafif buğday bir teni vardı. Benden birazcık, çok azcık(!) uzundu.

Bana eliyle ikili koltuğu gösterince oturmak için ilerlemiştim. Yanıma oturunca ilk başta şaşırsamda sonradan buranın mevsimden dolayı kapandığı aklıma gelmişti. Büyük ihtimalle bizim için getirmişlerdi bu koltuğu. Yakınına oturunca eşsiz kahve kokulu feromonlarını bir kez daha hissettim.

"Merhaba, ben jeon krallığının prensi delta jeon jungkook."

Gözlerini gözlerime dikerek konuştuğunda bende onun gözlerine baktım. Ah gerçekten deniz mavisi gözleri insanı içine çekiyordu. Bende kendimi tanıtma gereği hissettim.

"Merhaba, ben de park krallığının prensi vita park jimin."

Derin bir nefes çekip konuşmaya başladı.

"Biliyorsun ki altı gün sonra düğünümüz olacak ve düğün akşamı mühürleneceğiz. Seninle önceden tanışmak istememin sebebi hiç görmediğin biri ile evlenmeni istemedim."

En azından bu evlilikte beni düşünen biri olduğu için mutlu olmuştum. Tanımadığım biriyle evleneceğimi düşünüp de benimle tanışmaya gelmesi gerçekten ince bir davranıştı.

"Teşekkür ederim."

JUNGKOOK

Dün akşam gönderdiğim haberci olumlu haberle dönmüştü. Şimdi ise park krallığına gitmek için hazırlanıyorum. Simsiyah bir hanbok giymiştim. Üstünde ufak mor işlemeler vardı. Tacımı takmamıştım çünkü saygısızlık olabilirdi sonuçta ben tanışmaya gidiyordum. Daha hızlı gitmek için at arabası yerine kendi atıma binerek gidecektim. Babam her ne kadar buna kızsa da bana karşı çıkmıyordu. Siyah atıma bindikten sonra kapıdaki askerlere kapıyı için emir verdim.

"Kapıyı açın!"

Kafalarını kaldırmayıp iki kapıyı açtıklarında hızlı bir şekilde park krallığına doğru yol aldım. Bir saat içerisinde vardığımda park krallığının kapısındaki askerler beni görüp kapıyı açmıştı. Kral park geleceğimi haber vermiş olmalıydı. İçeri girdikten sonra atımın üzerinden indiğimde kapıdaki askerlerden biri yanıma gelip konuştu.

"Atınızı ahıra götüreyim prens jungkook."

Elimdeki atın ipini bıraktığımda hemen tutup sarayın yanına doğru ilerledi.

Yanıma beta bir kadın gelince hizmetçi olduğunu anladım. Kafasını kaldırmadan konuştu.

"Prens jungkook hoşgeldiniz. Prens jimin ile kış bahçesinde görüşeceksiniz."

Kadın hızlı adımlarla ilerleyince bende peşinden ilerledim.

Beta kadın bir kapının önünde durunca kapının önündeki askerler hemen kapıyı açmıştı. İçeri girdikten sonra odayı incelemeye başlamıştım ki kapı açıldı. İçeri girdiği anda tabloda gördüğüm yüzden bin kat daha mükemmel olduğunu düşündüm. Mor renginin eşsiz tonundaki gözleri, platin sarısı dalgalı saçlarının aralarındaki mavi ve mor tutamlarıyla mükemmel bir uyum oluşturmuştu. Şeftali rengindeki dolgun dudakları, süt kadar beyaz teniyle dünya üzerindeki her şeyden daha kusursuz görünüyodu.

Amethyist || JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin