Ne zamandır dağınık duran odasını düzenleme isteğiyle Doğan kapıdan girdi. Etrafta hala dedesine ait eşyalar duruyordu. Ortalık kendi duyguları kadar karışıktı. Dedesi öleli bir hafta olmuştu. İlk günler uyandığında hastaneye gideceğini düşünse bile, gerçekler birkaç saniye içinde aklına geliyordu. Bir şekilde yokluğuna alışıyorlardı. Sonuçta hayat durmadan devam ediyordu.
Masanın yanına doğru gitti. Ayakları yine eski paranın olduğu sandığa doğru götürmüştü onu. Bir zamanlar dedesinin koruduğunu şimdi kendisi koruyacaktı. Parayı, yaşlı adamla arasında kalan tek bağ gibi hissediyordu. Gerçekteyse bu bağ hayallerinin sınırını zorlayacak işlere karışmasını sağlayacaktı. Geri dönüşü olmayacak bir yola girmek üzereydi.
Sandığı masanın çekmecesine kaldırdı. Ardından odaya göz ucuyla baktı. Pencereden giren ışıklarla birlikte tozlar havada dans ediyordu. Kıyafetler kendi bağımsızlığını ilan etmişti. Bugün için yapacak çok işi vardı.
Kulaklığını taktı. Telefondan şarkı listesini karıştırmaya başladı. Eli dönüp dolaşıp maNga'nın Dünyanın Sonuna Doğmuşum adlı şarkısında durmuştu. Önce derin bir nefes aldı ve sonrasında odasını toplamaya koyuldu. Kıyafetleri katladı ve bazılarını askıya astı. Kilere gidip süpürgeyi aldı. Odasını baştan aşağıya süpürdü. İçinde ne zamandır biriken enerjiyle evdeki diğer odaları da süpürmeye başladı. Doğan'ın anne ve babası işten dönmüşlerdi. Kapıyı açtıklarında oğullarını evi temizlerken gördüler. Onu hiç rahatsız etmeden kapıyı kapattılar. Sonuçta böyle bir manzaraya her gün şahit olmuyorlardı. Doğan ise onların geldiğini fark etmeden evin içinde dolanmaya devam ediyordu.
***
Cumartesi günü, sabah saat on civarıydı. Doğan odasında yere oturmuş, eşyalarını kontrol ediyordu. Çantasına birkaç parça kıyafet koymuştu. Taşınabilir şarj cihazını ve bıçak tarzı aletleri almıştı. Uyku tulumu ve çadırı da yanındaydı. Artık arkadaşlarıyla kampa gidip balık tutmaya hazırdı. Bu günü dört gözle bekliyordu. Temiz havaya eşlik eden ızgara balık kokusunu özlemişti. Sessizliği özlemişti. Otların arasında uykuya dalmayı özlemişti.
Evin kapısında anne ve babasıyla sarılıp vedalaştı. Annesi bir şeyler olacağını önceden sezmiş gibiydi. Kalbinin ortasında tarif edemeyeceği bir ağırlık hissediyordu. Yıllarca evladını göremeyecekmişçesine ona sıkıca sarılıyordu. Neredeyse ağlayacak gibi olunca oğlunu bıraktı. Son kez yavrusuna buruk bir tebessümle baktı.
Doğan evden çıkmıştı. Adımları onu sokağın aşağısına yönlendiriyordu. Yolun sonunda duran kırmızı renkli arabaya doğru ilerliyordu. Arabanın arka kapısından orta boylu, kıvırcık saçlı olan Berk indi. Doğan'ın eşyalarını alıp bagaja bıraktı. İkisi birlikte arabaya bindi.
Arabanın ön koltuğunda Aras ve şoför koltuğunda Kemal oturuyordu. Aras esmer tenli ve sempatik birisiydi. Kemal ise biraz daha ağır başlı ve yeşil gözlere sahipti. Dördünün arasında en haylazıysa Berk'ti.
Kemal, arabayı şehrin dışına doğru sürüyordu. Şehirden uzaklaştıkça etrafta ki ağaç sayısı artıyordu. Berk ve Aras, Doğan'ın annesinin yaptığı yemeklerden aşırıyordu. Yemeklerin neredeyse yarısından fazlası bitmişti. Doğan ise yolculuk boyunca camdan dışarıya bakıyordu. Yanında bir şeyler eksikmiş gibi hissediyordu. Sanki unuttuğu bir şey vardı ama hala aklına gelmiyordu.
Dışarıda, ağaçların arasından güneş ışınlarıyla parlayan nehri gördü. Birkaç saniye içinde unuttuğu şey aklına gelmişti. "Oltayı unuttum!"
Kemal dikiz aynasından Doğan'a baktı. O her zaman unutkan birisiydi ve oltayı unutmasına pek de şaşırmamıştı. "Merak etme ihtiyacın olmayacak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAMPİRİN KANI (kitap oldu)
Vampireİnsan sandığımız kan emiciler ve normal insanlar... İnsanların farkında olmadan kan emicilerle birlikte yaşadıklarını fark etmesi üzerine neler olur sizce? Kan emiciler için durumu açık; bunu bilen insanı öldürmek. Peki ya öldüremezse? Kan emicileri...