İnşaat alanına büyük bir araba yaklaştı. Arabanın siyah rengi adeta göz kamaştırıyordu. Aracın kapısından gri takım elbiseli, kırılacak kadar ince topuklu ayakkabı giymiş bir kadın indi. Kızıla dönük saçları, rüzgarla birlikte hafifçe savruluyordu. Kadın, daha önce sarı saçlıyla telefonda konuşmuştu. Yüzünden hala konuşmadan kalan gerginlik okunuyordu.
Gözleriyle etrafı gezdi. Gördüğü manzaradan pek de hoşnut değildi. Sarı saçlı, kadının yanına doğru birkaç adım ilerledi. Suratındaki mahcubiyet, uzak mesafeden bile fark ediliyordu.
Kadın sadece bir saniyeliğine sarı saçlıya gözlerini çevirdi. "İkiye karşı bir olan kavgada kaybettiniz!"
Sarı saçlı usulca başını eğdi. Söylenene hak veriyordu ama geçmişi değiştiremezdi. Bu duruma katlanmaktan başka çaresi yoktu.
Bu sırada kadın konuşmaya devam ediyordu. "Arabaya binin. İçeride hem kan var hem de temiz kıyafet. Sonra da burada bize ait ne kadar dna kalıntısı varsa hepsinden kurtulmalıyız."
Kadın, top sakallıya baktı. Sakallı bacaklarını iki yana açmış, ezdiği arabanın üzerinde oturuyordu. Araba tam anlamıyla dümdüz olmuştu. Sakallının gözlerinde öfkesine ait ateş parçaları varlığını sürdürüyordu.
"Öfkeni kontrol etmeyi öğrenmen lazım. Tehlikeli bir çağda yaşıyoruz." dedi kadın. Hem sinirliydi hem de işlerin uzamasından nefret ediyordu. Alt tarafı bir vampir ve çocuğu durduracaklardı. Kadının şu an için tek sevinci, en başında bölgenin etrafının çevrilmiş olmasıydı. Herkes Yıldız'ın nereye gitmek istediğini çok iyi biliyordu. Bunu engellemek için ellerinden ne geliyorsa yapacaklardı.
***
İnşaat alanının yakınlarında yollarda otuza yakın araç geziyordu. Yıldız ve Doğan'ı arıyorlardı. Yakınlardaki yerleşim yerlerine, ormana, mağaralara bakıyorlardı. Birilerinin saklanabileceği her türlü deliği inceliyorlardı.
Havaya yayılan kokular onların pusulasıydı. Aradıkları iki kişinin kokusuna birçok farklı koku eşlik ediyordu. Yüzlerce koku içinden aradıkları kokunun izini sürebiliyorlardı. Gerçi ne kadar koku olursa işleri o kadar uzun sürüyordu. Bir de bu duruma aradan geçen zaman ile rüzgarı ekleyince yanılmaları oldukça mümkündü.
Ormanın içindeki yola birkaç araç girdi. Koku, onları Doğan'ın kustuğu yere götürdü. Doğru iz üzerindeydiler. Yolu takip etmeye devam ettiler. Birkaç kilometre sonra, genellikle tek katlı evlerin olduğu ufak bir köye geldiler. Dışarıda birkaç çocuk duruyordu. Bazıları ip atlıyor, bazıları top oynuyordu.
Arabalar köyün önünde durunca çocuklar korktu ve kaçtı. Üç yaşlı amca, arabaların yanına geldi. Arabadan ellili yaşlarda gösteren, gri saçlı bir adam indi. Boyu oldukça uzundu. Bu yüzden üç yaşlı adam kafalarını yukarıya doğu kaldırmak zorunda kaldı.
Gri saçlı, cebinden cüzdanını çıkarıp üç yaşlı adama polis kimliğini gösterdi. Kimliğin üzerindeki yazıları teyit etmek istercesine, "Ben Komiser Atıl," dedi.
"Nasıl yardımcı olabiliriz polis oğlum?" dedi içlerinden en yaşlı olan tombik yanaklı amca.
"Kaçak iki kişiyi arıyoruz. Yirmili yaşlarda bir kız ve bir erkek. Arabayla buraya doğru geldiklerine dair ihbar aldık. Etrafta yabancı birilerini gördünüz mü?"
"Valla, ben görmedim." diye karşılık verdi, ortada duran yaşlı amca. "Zaten bizim köy küçüktür. Kimin girip kimin çıktığını görürüz. Köydeki herkesi hemen toplarım buraya, birisi geldi mi hemen öğreniriz," diyerek sözüne devam etti.
Diğer vampirler de arabalardan inmişti. Hepsi kokuyu çoktan almıştı ama insanları kuşkulandırmak istemiyorlardı.
Yaşlı amcalar, köydeki herkesi bir araya topladı. Vampirler, formalite icabı köylülerin ifadelerini alıyorlardı. Gri saçlı, kafasını kokunun geldiği yöne doğru eğdi. Gözleri vampirlerin en arkasındaki, yeşil gömleklinin üzerindeydi. Yeşil gömlekli, gizlice evlerin arkasından dolaşmaya başladı. Kokunun geldiği yöne doğru yürüdü.
Seksenli yaşlarda ve gözü pek de iyi görmeyen yaşlı teyze, elinde bir tepsi börekle vampirlerin yanına gitti. "Evladım alında yiyin hadi. Açsınızdır şimdi, yiyin de kuvvet alın. İşiniz rast gitsin," dedi ve tepsiyi vampirlere uzattı.
Vampirler, teyzenin dediğine aldırış etmedi. Vampir ile börek aynı sözlüğe girebilecek kelimeler değildi.
Otuzlu yaşlarda bir kadın, yaşlı teyzenin yanına gidip koluna girdi. "Gel hadi, bırak da işlerini yapsınlar."
"Olmaz, önce yesinler, karınlarını doyursunlar. Sen de git çay demle. Kuru kuru boğazlarından geçmez."
Kan emicilerden bir tanesi yaşlı teyzenin yanına gitti. Teyzenin boyuna oranla eğildi. Yüzüne ufak bir tebessüm yerleştirdi. "Teyzeciğim, çok teşekkür ederiz ama görev sırasında bir şeyler yememiz yasak!"
Börek, vampirlerin ağız tatlarına uymuyordu. Onlar, köydeki insanların kanına göz dikmişti. Köyde neredeyse her çeşit kan grubundan insan vardı. Bazısının kanı yağlıydı, bazısında vitamin eksikliği vardı. Her şeye rağmen sıcak kanın tadı bir başkaydı. İnsanlar, onların gözünde çeşit çeşit kremalı pastayı andırıyordu. Hepsi de pastayı tek lokmada yemek istiyordu. Bütün köyü öldürmek isteseler de, buradaki kimseye dokunamazlardı. En azından arkalarında hiç kanıt bırakmamalılardı.
***
Yeşil gömlekli yürüdükçe koku da ağırlaşıyordu. Koku, onu tahtadan yapılma odunluğun önüne getirmişti. "Bu kadar basit bir yer mi?"
Yüzünde aşağılayıcı bir gülümseme oluştu. Odunluğun kapısını açtı. Demirden çubuklarla yapılmış pencereden içeriye ışık giriyordu. İçerisi bir nebze de olsa aydınlanıyordu. Gömleklinin yüzü asıldı. Odunlukta kimse yoktu. Sadece, odunların üstünde Doğan'ın giydiği hastane kıyafeti duruyordu. Kıyafeti eline aldı ve dışarıya çıktı. Suratındaki öfke, kıyafete yazılan "KIÇIMI YE" yazısını görünce daha da arttı. Üstelik bu yazı bizzat Yıldız'ın kendi kanıyla yazılmıştı. Bu sayede gün ışığında parlıyordu harfler.
Elindeki kıyafeti katladı ve vampirlerin yanına gitti. Gri saçlıya elindekini verdi. Alçak bir sesle konuştu. "Burada değiller."
Vampirler arabaya binip köyden uzaklaştı. Gri saçlı elindeki kıyafeti açtı. Yazıyı gördüğünde sinirle eline cebindeki çakmağı aldı. Kıyafeti arabanın içinde ateşe verdi.
***
Birkaç dakika sonra, inşaat alanında yaşanan bir patlama sonucunda her yer toz dumana büründü. Vampirlere ait dna kalıntılarını bu şekilde yok etmişlerdi, inşaat alanını havaya uçurarak. Diğer türlü yere damlayan sarımsı sıvıyı yani vampirlere ait kanı, bir insanın bulması iki olasılık doğururdu: Birincisi, umurlarında olmazdı. İkincisi ise sıvı bir laboratuvara götürülürdü. Yapılacak olan deneyler sonucunda başka bir felaket senaryosu gün yüzüne çıkardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAMPİRİN KANI (kitap oldu)
Vampireİnsan sandığımız kan emiciler ve normal insanlar... İnsanların farkında olmadan kan emicilerle birlikte yaşadıklarını fark etmesi üzerine neler olur sizce? Kan emiciler için durumu açık; bunu bilen insanı öldürmek. Peki ya öldüremezse? Kan emicileri...