Mete odasının yeni yapılmış kapısını açtı. Eskisine nazaran bu kapıyı daha çok sevmişti. Rengi kahverenginin bütün tonlarını barındırıyordu. Üstelik bu kapı diğerine göre daha sağlamdı. Gerçi bir vampirin gücüne kıyasla saç teli kadar dayanıksızdı. Yine de Yıldız dokunmadığı sürece sağlam kalacağından emindi.
Usanmış, yavaş ve aynı zamanda asil adımlarla koridorda yürümeye başladı. Attığı her adımda çıkan ses, kulaklarında yankılanıyordu. Bunca zaman yaşamanın ağırlığı omuzlarına binmişti. Ne mutluydu ne üzgündü. Hiçbir şey hissetmiyordu. Sadece biraz sıkılmıştı bu durumdan, uzun yaşamaktan.
Adımlarının bitimiyle koridorun sonuna gelmişti. Karşısında duran asansöre bindi. Asansörün kapısı kapandığı anda iki tuşuna üç defa bastı. Beş, sekiz, yedi, dört ve yedi olarak devam etti tuşlara basmaya. Bu sayede şirketin altında bulunan gizli kata inebiliyordu.
Asansörden indiğinde beş metre ilerisinde oldukça ağır, titanyumdan yapılma bir kapı bulunuyordu. Kapının yan tarafında yüz tarama sistemi vardı. İçeride davetsiz misafirler istenmiyordu. Mete yüzünü taratınca kapı otomatik olarak açıldı. İçeriye girdiğinde kapı kendiliğinden kapandı. Ve o kapanırken oluşturduğu ses, iki ayrı dünyayı sonsuza kadar mühürlüyordu.
Laboratuvara girdiğinde tavana gömülü bütün lambalar teker teker ışıldadı. İçerisi beyaz tonlarda duvarlara sahipti. Laboratuvarın ortasında uzun ve enli bir tezgah duruyordu. Tezgahın üzerinde çeşit çeşit deney tüpleri bulunmaktaydı. Etraf temiz olmasına rağmen bir ergenin odası kadar dağınıktı.
İleriye doğru birkaç adım attı. Önündeki duvarın içine gizli bir dolap monte edilmişti. Dolabı açması için, elini duvara koyması yeterliydi. Elinin izi tanımlandığı anda duvar açılıyordu.
Gizli dolabın içi buz kadar soğuktu. Dolaptan çıkan soğuk hava, laboratuvarın havasıyla karışıyordu. Cadının kazanından çıkan duman gibi odaya yayılıyordu. Dolabın içine oldukça büyük enjektörler ve cam tüpler dizilmişti. Enjektörlerin bazılarını vampir kanı, diğerlerini vampir zehri dolduruyordu. Tüplerin içindeyse bazı araştırmalar sonucu keşfettiği ürünlerin 30cc'lik örnekleri vardı.
Mete günün geri kalanı için laboratuvarda deney yapmayı planlıyordu. Doğruyu söylemek gerekirse hayatının büyük bir kısmını deneyler yaparak geçirmişti. Tekrar insan olmak istiyordu. Yediği yemeğin tadını sonuna kadar almayı, akşamüzeri yorgunluktan göz kapaklarının kapanmasını diliyordu. Derisinin buruşup bir müddet sonra toprağa karışmasını düşlüyordu. Yaşamı boyunca bunun için uğraşmıştı ama arpa tanesi kadar bile yol kat edememişti.
Tekrar insan olmanın yolunu bulamamıştı ama vazgeçmiyordu. Sonuna kadar bu yolda ilerlemeye kararlıydı. İstediği başarıyı elde edememiş olsa dahi deneyler sırasında başka buluşlara imza atmıştı. Bulduğu her bir numuneyi başka bir yerde saklıyordu. Diğer vampirler ve vampir krallar, Mete'nin neyi amaçladığını bilmiyordu. Birkaç kişi hariç asıl niyetini saklı tutuyordu.
Olduğu varlığı, vampir olmayı kendisi seçmemişti. İlk başlarda her gün olanlar için lanet okusa dahi zaman ilerledikçe alışmaya başlamıştı. Yine de diğerleri gibi değildi, olamazdı. Dönüştüğü yaratıktan nefret etmesinin sebebi, diğerlerinin yaptığı gaddarlıktı. Daha küçücükken annesinin gözlerinin önünde öldürülmesini sindirememişti. İnsanları katleden mahlukattan birisine dönüşmekten tiksinmişti. Bu durum, bir gün aldığı kararla değişmişti. Kendi içindeki kudreti ve cesareti keşfetmişti. İşte o an kendisine verilen gücü öldürmek için değil de korumak için kullanabileceğinin farkında varmıştı.
***
Eda siyah ve kırmızı rengin harmanladığı motosikletle ilaç şirketinin önüne geldi. Aniden motosikletten inince motosiklet bir tarafa uçtu. Oldukça acelesi vardı. Mete'yi defalarca aramıştı ama ona bir türlü ulaşamamıştı. Bu yüzden onun nerede olduğunu tahmin edebiliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAMPİRİN KANI (kitap oldu)
Vampireİnsan sandığımız kan emiciler ve normal insanlar... İnsanların farkında olmadan kan emicilerle birlikte yaşadıklarını fark etmesi üzerine neler olur sizce? Kan emiciler için durumu açık; bunu bilen insanı öldürmek. Peki ya öldüremezse? Kan emicileri...