(Medya: Bu kurguya ilk başladığımda çizdiğim Diana'nın bir resmi...)
Saat 13.59
Şimdi 14.00 oldu.
Bu imkansız.
İmkansız.
"Signorina?*"
*Küçük hanım
Daha yeni az önce bakmıştım!
Köprüden inerken...
Hatırlıyorum saat şeydi-
"Signorina, siz iyi misiniz?"
Kucağındaki bebekle deminden beri dibimde duran yaşlı kadının kolumu sarsmasıyla kendime gelebildim; İri kemikli gözlüğünün ardından kocaman açtığı gözlerini görebiliyordum...
Onun hemen arkasında annemle babam duruyor ve en az onun kadar endişeli görünüyorlardı.
Gözlerimi kırpıştırdım,
neredeydim?Ne ara buraya gelmiştim?
Tepemde duran, yırtık pırtık tabelaya gözlerimi kısarak baktım:
Ristorante Pizzeria
Lago di PeretolaKafam çok karışıktı.
Bu tuhaf şey her neyse daha önce kaç kere olmuştu, sayısını bile anımsamakta zorlanıyordum şimdi...
Kalbim kafamda atıyormuş gibi hissediyordum ve bu korkunç hisle yüzümü neredeyse karşımdaki kadınınki kadar buruşturmuş olmalıydım ki annem her şeyin yolunda olup olmadığını sordu:
"Yok... Şey, iyiyim ben! Sadece bir anlığına gözlerim karardı."
Babam gülümsedi:
"Eh, çok acıkmış olmalısın o halde. Hadi gelin de hemen siparişlerimizi verelim! Onları bekletmek istemeyiz, değil mi?"
Babamın gittiğini gören yaşlı kadın da beni şöyle bir süzüp peşinden içeri girdi; İkisinin de gözden kaybolduğundan emin olduktan sonra annemi kazağının ucundan çekiştirerek durdurdum.
"Anne! Onlar da kim oluyor?"
Bana öyle bir bakış attı ki az önce içeri giren yaşlı kadının aslında bir örümcek canavarı olduğunu söyleseydim böyle bakmayacağından emindim:
"Tommy'ler? Hayır, bazen anlamıyorum gerçekten. Bir yerini falan mı üşüttün yine?"
Annem ters ters içeri girerken olduğum yere çivilenmiş gibi öylece durdum bir an.
Ne oluyordu?
*****
Depresyon, kötü beslenme, beyin hasarı, falan filan felan...
"...Evet, dediğim gibi bunlar genç yaşta unutkanlığa sebep olabilecek etkenler. Ama belki de son zamanlarda biraz yorgunsundur sevgili Dia, hm?"
Tekrar ana döndüğümde adamın son beş dakikada anlattıklarını sadece arka plan mırıltısı olarak dinlediğimi fark ettim; Kekeleyerek "Evet" dediğimde annemin kahve fincanının arkasından bana attığı bakışla yutkundum:
"Kusura bakmayın, galiba geçen gece pek iyi uyuyamadım..."
Adamın hayal kırıklığına uğrayacağını düşünerek bakışlarımı kaçırmıştım, oysa o gülmeye başladı:
"Tıpkı sana söylediğim gibi işte Dia! Eminim ki sadece uyku sorunların vardır..."
Meyve tabağından bir kayısı aldı,
"Ama başka bir şey olursa her zaman bize gelebilirsin— Ah— Şey hayatım— Biz yarın gidiyorduk, değil mi?"
Mahcup mahcup gülümseyerek karısına baktı, Bayan Izzi başıyla onayladı. Sonra da klasik "Ben bununla ne yapacağım" bakışını atıp annemle sohbete daldı.
Bay ve Bayan Izzi'nin yanında hep utanırdım. Çocukluğumdan bu yana hiçbir şeyin değişememiş olması ilginçti:
Aslında hala eskisi gibi gevşek, güler yüzlüydüler. Ama tecrübelerimden biliyordum ki her an bir kaza çıkabilir ve ortalık İtalyan ailelerine has bir savaş meydanına dönebilirdi!
Bıyık altından güldüm.
"Diana, kahven bittiyse artık dışarı çıkabilirsin bence!.."
Babama baktım. Gülümsüyordu.
Annem meyve çekirdeklerini biriktirdiği çevre dostu poşetlerimizden birini elime iliştirirken "Seni iyi yetiştirmişsem bunların her birini nereye ekeceğini bilmen gerekir. Üzüm çöplerini de al bakalım, mutlaka bir çöp kutusu bulursun. İyi eğlenceler!.." dedi.
Hemen yanında oturan Bayan Izzi hala ayakta dikildiğimi görünce bana göz kırptı.
Anlıyordum...
Bir defa şu kesindi ki ben gittikten sonra yetişkin konuları konuşulacaktı.
Bu "Hadi sana bay bay" diyen, pek de sevgi dolu olmayan gülümseme ve göz kırpmalar buna işaret ediyordu.
Ayrıca ilk oturduğumuzda Tommy'nin onlara aç olmadığını, bu yüzden de beni parktaki sazlıkların orada bekleyeceğini söylediğini söylemişlerdi.
Başta bu beni heyecanlandırmış, sonraysa -belki de gerçekten de Bay Izzi'nin dediği gibi uykum olduğu içindir- Tommy'yi yıllar sonra tekrar göreceğim için heyecanlanmayı bırakın Tommy'nin gerçek bir insan olup olmadığından şüphe ettiğim garip bir ruh haline girmiştim.
Şimdi...
Şimdi bu konuda ne hissettiğimi düşünmek bile yorucu geliyordu ama galiba kafa karışıklığı en mantıklı seçim olurdu, çünkü "sazlıklar" derken parkın elli tarafından hangi birini kastettiğini anlamadan aynı yerde dört dönmekten başka bir şey yapamamış, en sonundaysa kararı fena halde ağrıyan ayaklarıma bırakmıştım...
Ayaklarım beni köprüye geri getirdi; Yüzü sazlıklara dönük, köprüdeki korkuluğa yaslanmış biri vardı orada.
Düzensiz adım seslerimi işiten sağ kulağı ters giydiği beresinin içinden sıyrılıp hafifçe oynadı.
"Selam- Şey, o üzüm çöplerini yiyecek misin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamanın Kızı
Fanfiction"Sen... Sen bir melez değilsin. Yani öylesin?" Gözlerinden dehşet okunuyordu. "Demek istediğim ,Di, sen farklısın." "Nasıl yani?"