"Geçen günü hatırlıyor musun?.. Tabii ki hatırlamazsın, beynini azıcık zorladığında bile patlayacak gibi oluyor, değil mi? Öyle değil mi?.. Daha önce tanıştığım melezlerin hepsi de senin gibiydi desem yalan olur: Yani, tabii hepsinin kendine özgü tuhaflıkları vardı... Ateş topları fırlatma, koltuk altlarından çimen çıkarma... Eh, anlarsın o tarz şeyler. Bir de şey tabii, blabla..."
Tüm üzüm çöplerinin bittiğini anlayınca yüzü düşen Baldo'nun elinden içinde sadece meyve çekirdekleri kalmış olan plastik poşeti çekip aldım:
"'Geçen gün' derken hangisini kastediyorsun, açıkçası hiç anlamadım Baldo, ama sen bana şunu bir daha söylesene: Şimdi ben zamanı mı... Büküyorum?"
"Bükmek mi?" Güldü. "Avatar filminde falan değiliz, tamam mı?"
Bir an duraksadı:
"Ya da... Belki de öyleyizdir? Yani nereden bilebilirsin ki, değil mi? Şey... Hatırladım da matematikte öğrenmiştik: Aksini kanıtlamıyorsan bir şeye 'kesinlikle yanlış' da diyemezsin, değil mi? Eh o zaman-"
"Üf evet, evet..." Diye mırıldandım. "Yani zamanı falan kontrol ediyorum galiba ve şimdi ben bir... Şeyim. Ah! Yine unuttum!.. Demin ne demiştin?"
"Melez. Ya da şey: Yarı-tanrı daha uygun olur sanırım... Bazı melezler 'melez' kelimesini sorunlu buluyor da- Sanırım ırkçılık falan gibi sebeplerden?" Beresinin üzerinden başını kaşımaya çalıştı.
Kahkahayı patlatıverdim:
"Eh, yine melez demiş oldun!.."
Boynunu hızlı hızlı ovalayıp gülümsedi:
"Ah. Doğru..."
Güldüm.
Bir süre sonra bir şey oldu.
Neden ve nasıl oldu bilmiyordum, ama başım zonklamaya başladı:
"Baldo!"
"Ne oldu?"
Alnım karıncalanıyordu. Başımı ellerimin arasına alıp ovaladım.
"NE OLDU?"
Baldo hemen yanı başımda duruyordu. Nereden geldiğini anlayamadığım bir cızırtı
kulaklarımı tırmalamaya başlamıştı ve sanki ondan yayılıyordu! Saçından geliyor olabilir miydi?Okulda o çalı çırpıdan yapılmış gibi duran saçlarını kesmesi için onu tehdit etmeleri, "bitli" olduğunu fısır fısır konuşup ondan olabildiğince uzak durmaya çalışmalarını anımsayınca aklıma ilk gelen bu olmuştu, n'apayım!..
"Şu ses. Baldo, şu sesi sen de duyuyor musun?"
"Hangi sesi?"
Yüzümü buruşturdum:
"Ses işte! Vızır vızır bir şey! Senden mi geliyor?"
Etrafa bakındı: "Ses falan duymuyorum ben," Arkasını dönüyordu ki kafasına sert bir şeyle vurulmuş gibi sarsıldı ve ben ne olup ne bittiğini anlayana kadar köprünün tahtaları üzerinde yığılıp kalmıştı!
"Baldo!.."
Çığlığımı avuç içlerime bastırdım ve köprünün hemen altındaki sulardan karanlık bir şeyin yükselmesiyle beraber korkuluklara doğru geriledim:
"Baldo!.."
Diye fısıldadım titreyen parmaklarımın arasından.Gözlerimi yumdum. Nasıl olsa geçmişe dönecektim yine... Daha önce iki kere saldırıya uğramıştım ve bu da diğerlerinden farklı değildi. Ama istemiyordum. Dönmek istemiyordum!
Yaratığın hırıltısını duyabiliyor, dondurucu nefesini iliklerime kadar hissediyordum şimdi:
İstemiyorum, ama istemesem de geri dönmeliyim.
Olur muydu ki?
Şimdi, tam şu anda istediğim zamana dönebilir; Boşlukta, sonsuzlukta dilediğim noktada durabilir miydim yani?
Demek ki oluyormuş:
"Geçen günü hatırlıyor musun? Tabii ki hatırlamazsın, beynini azıcık zorladığında bile patlayacak gibi oluyor, değil mi? Öyle değil mi?.. Daha önce tanıştığım melezlerin hepsi de senin gibiydi desem yalan olur: Yani, tabii hepsinin kendine özgü tuhaflıkları vardı... Ateş topları fırlatma, koltuk altlarından çimen çıkarma... Eh, anlarsın o tarz şeyler. Bir de şey var tabii— Diana? Sen iyi misin?"
Acı acı gülümsedim Baldo'ya:
"Ben iyiyim de bence oradan çekilsen iyi edersin Baldo—"
Böylece bana boş boş bakmak dışında bir şey yapacak gibi görünmeyen çocuğu kemik kadar kolundan tutup kenara çektim.
*****"Ne- Nasıl yani? Sen biliyor- Sen bunu nasıl-"
"Şey, fark edeli çok olmadı..." Sazlıkların önündeki yoldan iki köpeğiyle geçen kadını izledim; Köprüden çok uzakta -insan kaynadığından olacak- Baldo'nun güvenli olacağını söylediği bir dondurmacının birkaç süs bitkisinin biraz olsun gizlediği bir köşesinde oturuyorduk şimdi.
Baldo iç çekti, "Bak, sana şunu göstermeyi uzun zamandır düşünüyordum... Fazla sinirlenme, olur mu? Bunu yapmak zorunda kaldım..." Böylece beresine uzanıp "kuş yuvası" saçlarını açığa çıkardı.
(Ya da... "Kuş yuvası saçlarını çıkardı" desem daha mı doğru olurdu?)
Neredeyse kel olan kafasının iki yanından aşağı doğru kıvrılan, göz numaram ilerlediğinden mi bilemediğim bir sebepten başta bulanık gördüğüm iki boynuza bakarken son birkaç gündür yaşadıklarımdan sonra ilk defa açıklayıcı bir şeyler gören gözlerimin bu sözsüz bilgi ziyafetinin tadını çıkarmasına izin verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamanın Kızı
Fanfiction"Sen... Sen bir melez değilsin. Yani öylesin?" Gözlerinden dehşet okunuyordu. "Demek istediğim ,Di, sen farklısın." "Nasıl yani?"