12°

490 64 62
                                    

🧃

Havaalanına varmıştım. Koskocaman yerde Yeosang'ı bulmam imkansızdı. Orada çalışan bir görevliye Daegu'ya giden 23.00 uçağının kalkıp kalmadığını sordum. Henüz kalkmamıştı

Neredeyse bakmadığım yer kalmamıştı. Tuvalet ve kafetarya dahil her yere bakmıştım. Tam umudumu yitirmeye başlamıştım ki arkadan bir ses duydum.

"SEONGHWA-AH"

Tanıdık gelen ses kulaklarımı sevgi ve özlemle doldurdu. Yavaşça arkamı dönüp bana yaklaşmakta olan minik bedene baktım. Yalnızca benim gözümde minik olan bedene.

Koşup yanımda durdu. Valizi ve 2 küçük çantasını geride bırakmıştı. Sorgulayan gözlerle bana bakıyordu şimdi.

Ağlamamak için kendimi zor tuttum. Kelimeler bir şekilde ağzımdan çıkmıyordu. Onun yüzüne bakacak cesareti bile bulamıyordum. Utançtan yerin dibine girmiştim resmen.

"Seonghwa, gelmeyeceğini söylemiştin. Uçağım birazdan ka-"

"Çok özür dilerim Yeosang. En başından beri seni dinlemeliydim. O aptal çocuğa kandım. Her şeyin oyun olduğunu fark edemedim. Seni çok seviyorum ama sana inanmadım yani, yani... bana istediğin kadar söv çünkü sen haklısın."

Bir nefeste söylediğim sözler Yeosang'ı şaşkına çevirmişti. Hiçbir tepki vermiyor yalnızca gözlerimin içine bakmakla yetiniyordu.

Sertçe yutkundum.

"Yeosang lütfen tepki ver. Bana istediğin kadar hakaret edebilirsin hatta döv beni ama lütfen tepki ver."

Zaten zorla tuttuğum gözyaşlarım yanağımdan çaresizce süzülmeye başladı. Yeosang hala hiçbir tepki vermiyordu. Akan gözyaşlarımı izliyordu.

"Yeosang lü...lütfen..."

Dizlerim istemsizce büküldü. Aşık olduğum ve aynı zamanda çok incittiğim adamın önünde diz çöktüm. Bacaklarına sarılıp gözyaşları içinde yalvarmaya başladım.

"Özür dilerim Yeosang lütfen, lütfen bir tepki ver yalvarırım sana."

Sessizce ağlamalarım hıçkırıklara dönüşmüştü. Çevremizdeki herkes bize bakıyordu ama umrumda değildi.

"Yeter."

Onun sesini duymamla kafamı yukarı kaldırdım.

"Yeter bırak bacağımı herkes bize bakıyor."

Kolumdan tutup ayağa kaldırdı. Hırkasının koluyla ıslak yanaklarımı sildi. Bir adım uzaklaşıp yüzüme acınası bir ifadeyle baktı.

"Özür dilenmesinden nefret ederim. Özür dilemek hiçbir şeyi değiştirmiyor. Yalnızca hatalı kişinin vicdanının rahatlamasını sağlıyor. O yüzden özür dileme." 

Sustum. Hıçkırıklarımın şiddeti azalmıştı. Minik bedenin karşısında daha da minik kalmıştım.

"Affedip affetmemek değil asıl konu. Sen hatanı geç de olsa anladın. Hadi gidelim burdan, olur mu?"

Sıcak ellerini yanaklarıma götürüp baş parmağıyla okşadı. Onun yüzündeki gülümseme her şeye değerdi. Ben de onun elini tutup yürümeye başladım. Bütün çantalarını ve valizini alıp arabaya doğru yol aldık.

****

Yol boyunca hiç konuşmadı. Yurduna dönmek istemiyordu. Seungmin'in koyduğu kameralar hala duruyordu. Ertesi gün o kamera işini halletmeyi ve Seungmin'i birden fazla suçtan ötürü gözaltına almayı aklıma kazıdım. Ama şimdi bu konuyu açıp bebeğimi üzmeye hakkım yoktu.

good lil boy : seongsang ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin