❧ 2.6 "the end"

721 85 72
                                    

"Sadece büyümeyi diledim; kolay kolay sonbahar yaprağı olmayacak kadar büyümeyi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Sadece büyümeyi diledim; kolay kolay sonbahar yaprağı olmayacak kadar büyümeyi."

Yıl, 1968.
27 Kasım.
Busan.

Hayatın, kanımızda dolaştırmak istediği zehiri yüklediği akrepten, rüzgarın yönünü hep yanlış taraftan gösterip gülümüzü fırtınada solduran yelkovandan kaçıyorduk hep. Belki de yeryüzündeki biz insanların çoğunun ortak noktalarından biri de buydu.

Hayatım boyunca kovalanıyor, fakat en sonda durunca bir anlığına rengini yitirmiş ellerime baktığımda gördüğüm şey boşluktu. Zaman çoktan akıp gitse de, ellerim bomboş olduğunu kavradığım an ne için kaçtığımı sorguluyordum.

"Sınav bitmiştir."

Kocaman beş sene geçmişti onun gidişinden. Beş senedir kovalanıyordum saatler, günler tarafından. Çok şey istememiştim bunca zamandır. Sadece o'nu, o'nun geri dönmesini istemiştim.

Söylediği gibi yazmıştı mektuplar. Üç sene boyunca ara ara iletişim kurmuştu benimle ancak son iki senedir hiçbir haber alamıyordum onunla. Çok yoğun ondan yazamıyordur belki, diyerek kendimi teselli etsem de, bir ay önce kimliği belirtilmeyen iki doktorun savaş alanında yaralı askerleri kurtarırken, birinin şehit olduğu, diğerinin ise ağır yaralandığı haberini duyduğumdan beri içimdeki endişe gün geçtikçe körükleniyordu.

Elimdeki saati eteğimin cebine yerleştirdim ve kağıtları hemen yanında durduğum sıradan başlayarak toplarken, "Umarım bu seferki sınav sonuçlarınız beni hayal kırıklığına uğratmaz." dedim.

Bu sırada kağıdını aldığım bir öğrencim, "Uğramayacaksınız. Çok çalıştığımıza emin olun, Bayan Jeon."

Söylediği şey gülmeme neden olurken, "Oysa geçen sefer de çok çalışmıştınız." diye söylendiğimde kimse bir şey dememişti.

Her ne kadar geceleri ders geçtiğim sınıflardaki çalışkan öğrencilerin sayısı artması için dua ederek uykuya dalsam da henüz hiçbir sonuç alamamıştım. Elbet vardı birkaç tane çalışkan öğrencim ancak yine de parmakla sayılabilecek kadar olmasını istemiyordum. Buna rağmen ister çalışkan, isterse de dersleri kâle almayan olsun, hiçbir öğrencim arasında ayrımcılık yapmazdım. Sırf dersleri yüzünden onları sıkıştırmakla kimse hiçbir şey elde edemezdi, ancak içinden bir şeyleri kaybedecek ise karşımdaki öğrenci olurdu ve bunu katiyen istemiyordum.

Topladığım kağıtları çantama yerleştirdim ve öğrencilerimle vedalaştıktan sonra sınıfı terk etmiştim. Koridora çıktığım an duvarlarda karşılaştığım resim tabloları içimde bir kıpırtı oluşmasına neden oluyordu. Hem de yıllardır sayısız kez onlarla karşılaşmama rağmen.

Küçükken okuldan kaçarken kimse duymasın diye üzerinde sessizce yürümeye çalıştığım gıcırdayan parkeler, sürekli bağırıp duran müdürenin ve müdürenin gazabına uğramaktan çekinen öğretmenlerimizin tenbih etmesine rağmen her defasında çizimler yaptığımız duvarlar, renkli çiçekler diktiğimiz, yemyeşil bahçemiz değişse bile anılar hâlâ aynıydı. Ne mekanı, ne zamanı, ne de değeri değişmişti. Bu okulun anısını zihnimde gerçek anlamda yaşatan şey ise eğitim yıllarımda çekilmiş bu fotoğraf tablolarıydı.

Still With YouHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin