❧ 0.8

633 90 17
                                    

Bazen hayat insana hiç beklemediği bir hamle yapar onu hüznün, belirsizliğin, korkunun, sevincin, heyecanın ve endişenin birlik olup barışı sağladığı o yerde kimsesiz bir şekilde bırakırdı öylece

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bazen hayat insana hiç beklemediği bir hamle yapar onu hüznün, belirsizliğin, korkunun, sevincin, heyecanın ve endişenin birlik olup barışı sağladığı o yerde kimsesiz bir şekilde bırakırdı öylece. Bu, bir gram suyun bile olmadığı çölün ortasında mantoyla, bereyle, atkıyla ya da hiçbir ısıtıcının olmadığı o buz çölünün ortasında ince kıyafetlerle kalmak gibi hissettiriyordu. Bir şeyler tersti sanki; ya yanlış yerdeydin, ya da yanlış olan sendin.

O adamın, Lalisa'nın ağabeyi olduğunu öğrenmemin üzerinden bir gün geçmişti. Buna rağmen anlamdıramadığım şaşkınlığımı bir türlü üzerimden atamıyordum. Beni bu kadar şaşırtan, heyecanlandıran neydi?

Her ne kadar durumdan rahatsız olsam da bunun iyi yanı onun hakkında birkaç şey öğrenebilmem olmuştu. Soyismi, Jeon'du. Gerçi bu konuda biraz tereddütlüydüm. Çünkü, eğer Kang Chul'un amcası o adamsa, Kang Chul'un da soyismi Park yerine Jeon olması gerekmez miydi? Belki de o adamın soyismi Jeon değil de Park'tı. Belki de Lalisa evliydi, olamaz mıydı? Ancak bırak evli olmayı, herhangi bir ilişkisinin olmasından dahi bahsetmemişti bana.

Bir de şu yaş meselesi vardı. Yaş olarak benden büyüktü ancak yaşının otuzu geçeceğini pek sanmıyordum. Yüzü, sesi, bakışları o kadar genç ve güçlüydü ki, hayatında yeni renkler, ışıltılar bulmak için uzun bir yola çıkmış yirmili yaşlarında bir adamı andırıyordu sanki.

Ayrıyeten doktor olduğunu öğrenmiştim. Fakat gözlerine baktığında doktor olacağı düşüncesi aklının ucundan bile geçmezdi insanın. Bir doktorun bakışı naif olur. O kadar yumuşak ve sevgi dolu bakar ki insana belki yaralarını iyileştiremez ama ruhundaki tüm yaraları kapatır. İnsan ilaca, seruma değil, o doktorun bakışlarına sığınmak ister. Ancak onun bakışları başkaydı. Yabancı gibi bakardı insana, zehirliydi bakışları aynı zamanda çok da güven vericiydi. En çok da bu yakardı insanı. Güvendirirdi önce sonra ise zehirlerdi karşındakini.

Beyaz doktor önlüğünün üzerine nasıl yakıştığını tahmin bile edemiyordum. Beyaz tenine uyum sağlarken, simsiyah saçlarına, giyimine ve bakışlarına tezat yaratırdı. Boynuna geçirdiği steteskopu, beyaz önlüğünün sol göğsündeki cebine sıkıştırdığı kalemi, aynı zamanda beyaz önlünün göğüs kısmına iliştirdiği daha bilmediğim isminin yazıldığı o isim kartı, onu ne kadar da büyülü kılardı öyle.

Sağlıklı düşünemez hâle gelmiştim. Anlamdıramadığım hislerim ruhumu bir köşeye sıkıştırmış onlara ad koymasını istiyordu ancak suç bendeydi. Belki de ruhum çoktan isim vermişti onlara lâkin beynim bir türlü kabullenmiyor bu saçmalığı. Yine kaçıyordum, yine çekiniyordum.

Bu durum bir su birikintisinin gökyüzünü arzulaması gibiydi. Kendimi gökyüzüne ulaşmak isteyen su birikintisi gibi hissediyordum. Lâkin gökyüzü milyonlarca güzel, büyük denizlerin gökyüzüsüydü aynı zamanda. O, gökyüzü için yağmurda oluşan fakat saatler sonra güneş yükseldiğinde kuruyup giden su birikintisinden başka bir şey olamazdı.

Still With YouHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin