Belki de özlemekten daha acıverici bir his yoktur dünyada. Eşi benzeri yoktu bu duygunun, tarifi dahi güçtü. Gökyüzündeki yıldızlara, bulutlara, aya karşı duyduğumuz duygu gibi bir şeydi bu. Bir bakarsın göğe yıldızlar, pamuk gibi bulutlar ve Ay tam tepende. Sanki elini uzatsan yıldızların köşesi parmağında yara açacak, elin bulutların bahşettiği o yumuşak hissi tadacak, Ay ona dokunduğun için küsüp de sönecekmiş gibi hissettiriyordu. Lâkin elini kaldırdığın an hayat, avucuna yıldızları, bulutları, Ayı koymak yerine acı bir gerçek koyar ve tokat misali yapıştırır yanağına. Özlemek de böyle bir şey olsa gerek. İnsan, özlediğinin tam şu anda geleceğini, yakınında olduğunu hisseder ancak hayat, bu yakınlığın sadece ruhunun ona oynadığı bir oyun olduğunu 'acı gerçekler' kavramına sıkıştırıp önüne atar.
"Bak, bu fotoğrafı daha önce görmediğine eminim. Bu fotoğrafın kopyası yoktu."
Yanımdaki saniyeler içinde farklı farklı duygulara gömülen kadının yüreğindeki sızıyı hissedebiliyordum. Geçmişinin bir kısmını sıkıştırdığı albümle birlikte yanımda oturuyor, sakladığını sandığı gözyaşları eşliğinde özlediği, yüreğini sızlatan o saniyeleri yeniden yaşıyordu. Her gösterdiği fotoğrafta ayrı bir insana dönüşüyordu. Annemle küçükken gittikleri lunaparkta çekindikleri o fotoğrafta dahi çocuklaşmış, tekrardan o ana dönmüştü. Dakikalardır yanımdaki kadının sergilediği davranışlar, tüm ruhumla hissedebildiğim yüreğinin sızısı her geçen saniye daha fazla pişmanlık hissi aşılıyordu içime.
Keşke ona söylemeseydim. Keşke hayat, bu gerçeği ona söylemeye mecbur etmeseydi beni. Keşke böyle bir gerçek, hiç var olmasaydı. Ancak bu 'keşke'ler hayat için umursanmayacak, kuru isteklerden başka bir şey değildi. Hiç var olmayacak şeyi, bir keşkeye sıkıştırıp teselli bulmak, aptallıktı.
"Şun bak bir. Annenle babanın düğününden kalma fotoğraf." dedi, daldığım düşüncelerden ayırıp beni yeni kasvet dolu düşünceler içinde boğacak bir şekilde. "Hae Rin'e gelinliği ayrı bir yakışmıştı doğrusu. Annen, hayatımda gördüğüm en güzel gelin olabilirdi."
Meraklı bakışlarım fotoğrafta gezindiği an dudaklarımı sızlatan acı bir gülümseme kondu dudaklarıma. Annem, şimdiye kadar düğün fotoğraflarından hiçbirini göstermemiş, sözünü dahi etmemişti. Ve annemi gelinlik içerisinde görmek, doğru düzgün tasvir edemeyeceğim heyecan hissinin içimde yer edinmesine neden olmuştu.
"O, gerçekten melek gibi." dedim parmaklarım benden bağımsız fotoğraftaki varlığını okşarken.
Belki de hissetmiyorsundur beni. Seni ne kadar özlediğimi, içimi parçalayan, çiçeklerimi susuz bırakan hasret hissini göremiyorsundur belki de. Eğer her geçen saniye unutmak istediğim o saniyelerin yerine ruhumun küle dönüştüğünü bilseydin, bedenen gerçekte değil de, ruhen rüyalarıma girerdin en azından. Çünkü sen anneydin, bense senin evladın.
"Özellikle çok sevdiğim fotoğraflardan birini göstereceğim sana." deyip albümü bir şey ararmışcasına sayfalarken merak hissiyle ona bakıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Still With You
Fanfiction"Hastanın kanında yayılan zehirin etkisini azaltmak için panzehiri enjekte eden doktor düşün. Ancak, Jeon, zehir de, doktor da sendin." [ Rosékook ] ©2020-2021┆Laun