Demir Karaca...
İkinci kattan hızlı hızlı aşağı iniyor, bir taraftan da Bir şey unuttum mu acaba? diye düşünüyordum. Merdivenlerin gıcırtısı beni rahatsız ediyordu fakat umursayamıyordum şu an. Zaten normalde de gıcırdıyordu ama basamaklara sertçe bastığım için ses daha tiz çıkıyordu.
Son basamaktan inerken ellerimi siyah keten pantolonumun ceplerinin üzerinde gezdirdim.
"Arabanın anahtarı yok, Allah kahretsin beni!" diye kendime söylenerek tekrar hızlı hızlı merdivenleri çıkmaya başladım.
"Ya abi! Yavaş çık şu merdivenleri ya! Uyuyorum burada!" diye ikinci kattaki odasından seslendi kız kardeşim.
Kendi odama girerken, "Fazla konuşma Derya," dedim. Çalışma masamın üstündeki anahtarı elime aldığımda, "Demir daha çok var görüşmeye. Biraz sakin olur musun?" diyerek odama girdi annem. Kısa boylu, kahverengi gözlü, şirin bir kadındı annem. Saçında gelişigüzel başına örttüğü bir tülbent, üzerinde de mutfak önlüğü vardı.
Yanına gidip yanağından öptüm onu. Tombul yanaklarını sıkıp, "Biliyorum annem biliyorum da, eğer geç kalırsam çok büyük bir işi kaybetmiş olurum," dedim. "Önceden çalıştığım şirketlerden biraz daha farklı burası. Çok köklü bir şirket. Amerika'da ve Avrupa'nın birçok ülkesinde ünleri var. Bilmem anlatabildim mi?"
"Anladım çocuğum," dedi annem. Yüzüne bir gurur gülümsemesi yerleştirip saçlarımı okşadı şefkatle.
Annem odamdan çıkıp gıcırdayan merdivenlerden aşağı inerken beyaz dolabımın kapağındaki aynanın karşısına geçtim. Boğazımı temizledikten sonra bir haftadır provasını yaptığım fakat hiçbirinden memnun kalmadığım şeyi tekrarlamaya başladım.
"Merhaba. Ben Demir Karaca. 24 yaşındayım, daha önce hiç evlenmedim. Taliplerimi bekliyorum de de tam olsun Demir!"
Oflayarak saçlarımı karıştırdım. Daha önce milyon tane iş görüşmesine gitmiş ve bu kadar köklü bir şirkette olmasa da çok iyi şirketlerde çalışmış olmama rağmen çok stresliydim. Soğuk soğuk terliyor, stresten başım ağrıyor ve dönüyordu.
"Kahvaltı hazır!" Annemin aşağı kattan seslenmesi üzerine Derya isyan eder gibi, "Bir uyutmadınız be!" dedi. Odadan çıkmadan önce fazla büyük olmayan odama kısa bir bakış attım. Bir şeyi unutup unutmadığımı kontrol ediyordum.
Evin anahtarı tamam, arabanın anahtarı tamam, CV tamam, cüzdanım tamam, telefonum tamam...
"Galiba hazırım," derken aynadan kendimi süzdüm. Bal rengi olan gözlerime bakıp kendime moral verdim. Kahverengiye yakın saçlarımı ve kravatımı elimle düzelttikten sonra odadan çıktım.
Derya'nın esneyerek odamın önünden minik adımlarla geçtiğini görüp gülümsedim.
"Günaydın cimcimem," diyerek saçlarını karıştırdığımda elime vurdu.
Birlikte gıcırdayan merdivenlerden inerken, "Anne ev bir gün başımıza yıkılacak," dedi Derya. "Kurbanın olayım taşınalım artık."
Mutfağa geçtiğimizde annem, "Doğduğumdan beri burda yaşıyorum ben. Tam 49 yıldır. Yok öyle taşınmak," dedi annem. Bir taraftan da bardaklara çay koyuyordu.
Derya'nın karşısındaki sandalyeye otururken Derya, "Resmen paramızla rezil oluyoruz," diye mırıldandı. Annemin duymadığını düşünmüştü fakat annem duymuş, Derya'nın kafasına hafifçe vurmuştu.
Onlara gülüp çayımdan bir yudum içtim. Kolumdaki saate bakıp dokuza geldiğini gördüm.
"Senin dersin yok mu?" dedim Derya'ya.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PASTA
General Fiction●Cinsel İçerik● "Benim en sevdiğim yiyecek pasta biliyor musunuz?" Karşımda oturmuş pastasını çatallayan yakışıklı adama bakarken kaşlarımı çattım. O ise acıyla gülümsemiş, burnundan nefes vererek gülmüştü. "Neden?" diye sordum, elimdeki şarap barda...