3. Bölüm

462 45 35
                                    

2 Hafta sonra...

Demir Karaca...

Saat öğlen ikiye gelirken dosyalarla boğuşuyordum. Masamın üzerinde o kadar çok dosya vardı ki masama sığmıyorlar ve yere düşüyorlardı.

Kırmızı kapaklı bir dosya yere düştüğünde, "Sikeyim," diye mırıldanarak eğilip dosyaya uzandım. O sırada masamdaki şirket telefonu çalmaya başladığında doğrulup hemen telefonu açtım ve kulağıma götürdüm.

"Efendim?"

"Demir, odama gelebilir misin?"

Elçin Hanım'ın sesini duyduğumda elimdeki dosyayı masaya koyarken, "Geliyorum Elçin Hanım," dedim. Telefonu kapatıp ayağa kalktım.

Asansöre binip 18. kata bastım. Koluma taktığım saati düzeltirken ıslık çalmaya başladım.

Nihayet asansör durup kapı açıldığında Elçin Hanım'ın odasına yürüdüm hızlı adımlarla. Bugün onunla karşılaşmamıştık. Dün de görmemiştim, çünkü dün mahkemesi vardı. Serkan denen o ibneyle boşanmışlardı. Buradaki birkaç kişinin söylediğine göre Elçin Hanım Serkan'ın donuna kadar almıştı.

Elçin Hanım'ın kapısını içeriden 'Gel' sesi duyana kadar tıklattım. İçeri girdiğimde Elçin Hanım'ı tıpkı benim gibi dosyalarla boğuşurken gördüm.

Bana bakmadan, "Otursana," dediğinde gidip sandalyelerden birine oturdum.

Onun dosyaları toparlayıp masanın kenarına itmesini izledim. İşi bittiğinde bana dönüp, "Nasılsın? Derya nasıl?" dedi.

"Ben iyiyim, Derya da daha iyi," dedim. "Sizin dün davanız vardı. Nasıl geçti?"

Gülümseyerek, "Aşırı iyi," dedi. "Şükürler olsun ki boşandım ondan. Her şeylerini aldım."

"Sevindim."

"Şimdi, seni başka bir konu hakkında konuşmak için çağırdım," derken sandalyesini masaya doğru yaklaştırdı.

"Dinliyorum."

"Bugün İspanya'dan çok önemli misafirlerimiz geldi. Şu anda oteldeler ve akşam yemeğe götüreceğim onları. Ama çevirmenleri rahatsızlandığı için gelememiş ve benim de İspanyolcam mükemmel derecede değil. Şirkette de bir tek sen İspanyolca biliyorsun. Yani uzun lafın kısası, akşam yemeğe benimle gelip bana çevirmenlik yapabilir misin?"

"Tabii ki gelirim Elçin Hanım. Sorun yok."

Elçin Hanım ellerini bir kere birbirine vurup gülümsedi. "Harika. Ben sana restoranın konumunu atarım. Saat sekiz gibi gel."

"Tamamdır," diyerek ayağa kalktım. "Kolay gelsin size."

"Sana da."

Elçin Hanım'ın odasından çıktıktan sonra Afife'nin odasından birkaç evrak almam gerektiği aklıma gelince onun odasına yol aldım. Salak gibi kapıyı çalmamış, pat diye odaya dalmıştım.

Ben nereden bilebilirdim ki Afife'yle Efe'nin seviştiğini!

"Wow wow, iş yerinde yapılacak iş mi bu?" diyerek hızla arkamı döndüm onların toparlanması için. Arkamda duyduğum hızlı nefes alış veriş sesleri midemi bulandırdı. Aslında mide bulandırıcı bir şey değildi fakat daha önce bunu yaşamadığım için hoşuma gitmemişti.

"Dönebilirsin dostum." Efe'nin sesini duyduğumda arkamı dönüp onlara doğru yürüdüm. Efe'yle üniversiteden tanışıyorduk. Okurken de mezun olduktan sonra da pek konuşmamıştık fakat bir şey olduğu zaman yardımıma koşacak insanlardan biriydi. Konuşmamamızın nedeni benden iki yaş küçük olması da olabilirdi. Ben üniversitedeyken genelde hep kendi dönemimden insanlarla takılmıştım.

PASTAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin