KEHRİBAR~1

13 3 2
                                    

Akşam yemeğinden sonra telefonu alıp Instagrama girdim. Boş boş gezinirken gözüme bir paylaşım takılmıştı.

"Aşk bu değil... Bir kaç gün peşinden koşup karşılık vermeyince bırakmak değil ya da daha güzelini/yakışıklısını görünce ona gitmek de değil. Aşk dediğin uzun zaman alır. Sevdiğin zaman umurunda olmasan bile yüz hatlarını ezbere bilmektir aşk. Adım atışını, giyim tarzını, sevdiği müzikleri bilmek, her bakışta daha çok bağlanmaktır saçlarına. Öyle sırf sevgili olmak için değil de gerçekten sevdiğin için o fotoğraf karesine girmektir...."

Bunu okurken öylesine duygulanmıştım ki.... Aşk... benim bilmediğim duygu.

Sahi sizce aşk nedir? Bu paylaşım beni etkilemiş olacak ki yarım saattir boş boş ekrana baktığımı fark ettim. Ne yapacağımı düşünürken annemin bana seslendiğini duydum.

"Lidenya, kızım kalk anneannenler gelecek tatlı yapman gerekiyor."

"Tamam anne geliyorum."

Hayır yani bir insan sırf yaptığı şeyleri tutturabiliyor diye her şeyi onun yapması mı gerekiyordu? İstemeye istemeye yattığım yerden kalktım, üzerimde siyah kazağım vardı. Eğer kek yapacaksam üzerimi batırabilirdim. Çünkü ben Lidenya'ydım. Ben de tanıştığıma memnun oldum sevgili insancıklar. Telefonumu alıp mutfağa gittim. Kek yapacaktım, tarif aramaya başladım. Tam keki fırından çıkarıyordum ki annemin sesi duyuldu.

"Of Lidenya, yine ortalığı darmaduman etmişsin." Annemin söylediklerine aldırış etmeden keki ıslak bezin üzerine yerleştirdim. Böylece kalıptan çıkması daha kolay oluyordu.

"Lidenya, kızım kapıya bak."

Anlamıyordum, neydim ben bu evde? Hizmetli olarak mı görüyorlardı beni? Ama neydi kendisi kalkıp baksa incileri dökülürdü. Boş boş konuşmanın bir işe yaramayacağından kalkıp kapıyı açtım. Hassiktir bu ne ya? Tam olarak 5 tane misafir çocuğu vardı. Allah'ım kafayı sıyıracağım! Anneannemler içeri geçtikten sonra tabii ki her zamanki gibi küçük cadılar pardon, misafir çocukları odama ışınladı. Odama girdiği anda cadılardan biri:

"Aabyaaa"

"Ablan kadar başına taş düşsün çocuğum. Ne var?"

"Bayaa bebey veey"

"Yok ya başka bir isteğin var mı tatlım?"

"Yoy abyaaa"

Ah hayır, bu gerizekâlı ciddiymiş. Manyak çocuğum benim üniversiteli bir kızın evine geldiğinin farkında değilsin herhalde. Neremden çıkarayım ben sana çocuk? Upsii çok yanlış bir soru oldu bu. Aman her neyse.

"Bana bak küçük cadı yok sana bebek falan. Defol evine git, benim canımı sıkma."

Te Allah'ım ağzıma tüküreyim ben.

"Annyee bu kıj bana cayı dedi. Baya bebey yeymijjekmiiş annyee"

Ulan siktir git başlatma bebeğine. Kaşınma ağzını yüzünü dağıtırım senin. Merak etmeyin insancıklar tabii ki de dışımdan söylemedim. Derken kapı çaldı.

"Lidenyaaaa"

"Tamam anne."

Artık isteklerini anlamak zor olmuyordu. Hoay maşallah sen insan mısın çocuğum benim. Ağzını topla Lidenya. Kapıyı açtığımda karşımda ela gözlü, hafif sarıya çalan dalgalı saçları olan; üzerine bol, v yaka yeşil bluz, altına ise beyaz, dar kesim pantolon giyerek fiziğini ortaya çıkaran genç kadın ve arkasında duran bir çift kehribar gözlü çocuk, bana bakıyordu.

"Kızım alsana misafirleri içeriye." Yahu ne misafiri tanımıyorum ben bu herifi.

"Hoş geldiniz Melek." Pardon, Melek?

"Kızım, yeni komşularımız. Sen Rüzgar'la odana geç, çocuklarla oynayın."

Canım anneciğim benim, yaw ne ara tanıştın yeni komşucuklarımızla.

"Tamam anne."

Ayh bir heyecanlandım şimdi. Canım anneciğim, daha tanımadan ne diye herifi evimize davet ediyorsun. Adam belki sapık. Yuh Lidenya az daha at. Bakın beni yanlış tanımanızı istemem, öyle bir anda içimden canavar çıktı. Asla benim suçum yok.

Rüzgar'la odama geçtiğimizde çocuk öküzün trene baktığı gibi bana bakıyordu. Ulan karşında hayvan mı var, ne gördün? Tabii ki içimden söyledim. Rüzgar denen çocuk konuşmaya başladı.

"Adın Lidenya sanırım. Ben de Rüzgar, tanıştığımıza memnun oldum."

Ah canım benim, ben memnun olmadım ama seni geri çeviremem.

"Evet, adım Lidenya. Ben de memnun oldum."

Külliyen yalan, hiç memnun olmadım. Çocuk beni sorguya çekerken ben de onu sorguya çekiyordum. Çocuk dediğime bakmayın, ayı kadar herif valla. Kendisinin söylediğine göre; 19 yaşında, tek çocukmuş. Aynı kaderi yaşıyoruz herifçik maalesef ben de tek çocuğum ve ondan 1 yaş küçüğüm ama bu demek olmaz ki çocuk, pardon herif benimle sevgili olacak.

Ben ne yaşıyorum acaba? Kimse bana sevgili olacaksın demedi? Kafamdaki düşünceleri bir kenara bırakıp küçük cadı ile Rüzgar'ın konuşmasına odaklandım.

" Aybii şen çoy yayışışıyyışın." Hay aklında bin yaşa benim söyleyemediğim şeyi söyledin.

"Öyye deyiy mi abya?" Ağzına sıçam senin, ulan beni niye batırıyorsun sen manyak cadı.

" Öyle ablacığım." Ablan kadar başına taş düşsün. Rüzgar bunu duyduğu anda tebessüm etti. Neden bilmiyorum ama gülüşü; beni, benden aldı. Küçük cadılardan birisi kalkıp Rüzgar'ın kucağına oturdu. Harbiden çok yakışıklı bu herif. Ağzını topla Lidenya.

Rüzgar'a kek verilmediğini görünce kalkıp bir tabak hazırladım ve önüne koydum.

"Teşekkür ederim."

Deyip tebessüm etti. "Afiyet olsun."

Rüzgar'ı inceleme fırsatım olmamıştı. Yüz hatları son derece belirgindi. Kehribar gözleri, beyaz teni; açık kumral, düz saçları ile mükemmellik yaratıyordu. Üzerindeki lacivert gömleği ve onu tamamlayan beyaz, dar kesim pantolonuyla çok şık, aynı zamanda oldukça yakışıklı gözüküyordu.

"Abyaa beyimle oyun oyyayın"

Gözlerini hafif sulandırmış, bana dik dik bakıyordu. Gelde hayır de bu cadıya.

"Tabii tatlım. Ne oynamak istersin?"

"Şakyambaç. Ben şayıcam şij şakyanın." Deyip dışarıda saymaya başladı. O çıkınca yatağın yanında kalan boşluğa çömeldim. Yoo hayır, burada gözüküyorum. Dolabımın içi geniş olduğundan beni içine alacak kadar büyüktü, oraya girmeyi planladım. Koşarak dolabın içine girdim.

Aman Allah'ım! Rüzgaaar ağağağağ Rüzgar da buradaydı. Çok dardı, Rüzgar, gözlerimin içine bakıyordu. Erkeksi kokusu başımı döndürüyordu.

"Şhht sessiz ol."

Nutkum tutulmuştu âdeta, nefeslerimiz hızlanırken konuşamıyordum. Sakinleştirmek istercesine başımı göğsüne çekti. Bilmiyordu ki bu beni daha da gerecekti.

Biraz daha yaklaşarak kulağıma bir şey fısıldadı.

"Korkma insan yemiyorum."

Ben de, geri çekilmeden hafifçe kafamı burnuna vurdurmuş ve ona bakarak şeytani bir şekilde sırıtmıştım. Evet, biraz acımıştı ama itlik olsun torba dolsun. Tamam, o da öyle değildi; aman canım aa!

Ağzından "Ah!" diye inleme çıktığı sırada dolabın kapağı açılıp cırtlak ses duyulmuştu.

"Şeni buyduum!" İkimizi birden görünce gözleri faltaşı misali açılıp "Oba!!!"

YILDIZLAR KADAR GÜZELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin