günler geçti, taehyung ile jungkook okul başlamadığı için hiç karşılaşmadılar. taehyung onu aradı, hatta biraz saplantılı gibi gözükmesini sağlayacak ama onu takip etmeyi bile düşündü ama jungkook sanki o gün, o turna kuşlarını vermek için getirilmişti taehyung'a.
27.07.1893
-turna kuşu ister misiniz bayım?
gecenin zifiri karanlığında, taehyung yine iyi olabilmek amaçlı yıldızları izlemeye çıkmıştı. kafasındaki sesleri susturmak için her gece yapardı bunu. kulaklığı takılı bir biçimde, çimenlere uzanıyordu. gelen ses ile irkildi fakat müziği son seste olduğu için duyamamıştı. kulaklığını çıkardı ve başını sesin geldiği yere çevirdi. çevirmesiyle beraber yüzüne gülümseme yayıldı. elinde turna kuşu ile jungkook gelmiş ve ona gülümsemesini sunuyordu.
-nerelerdeydin jungkook?
çalan müziği kapatmayı unutmuştu, hala duyulabiliyordu gecenin sessizliğinde. esmer kollarını sardı gencin beline, gözlerini kapatıp çekti güzel kokusunu içine.
-seni aradım, her yerde seni aradım jungkook.
istemeyerek ayırdı ellerini belinden. gülümsemesi solmadan inceledi gencin güzel bedenini.
-ama şu an buradayım. turna kuşunuzu unuttunuz?
taehyung hemen jungkook'un elinden turna kuşunu aldı ve inceleyip yanına koydu.
jungkook çimlere uzandı, yanına uzanması için taehyung'a yer bıraktı. kolundan yavaşça çekti ve çimlere uzanmasını sağladı. taehyung birkaç dakika sonra jungkook'un gözlerinin kapandığını görünce ellerini gencin saçlarında gezdirdi.
-yorulmuşsun, gözlerinden belli. masal sever misin?
başıyla onayladı genç, konuşmaya mecali kalmamıştı.
-o halde sana bir tane anlatmalıyım.
genç gülümsedi, memnuniyetle esmerin dudaklarından çıkan masalı başı ile tekrardan onaylayarak kabul etti.
-bundan çok eski zamanlarda, yıldızların olmadığı zamanlarda, kandillerin zayıf ışıkları aydınlatırmış etrafı. fakat bir genç, her gece şehire karanlık çöktüğünde dışarıya çıkar ve bir ışık görmek amacıyla gökyüzünü izlermiş. hiç umudu sönmemiş, küçüklüğünden beri hep gider bakarmış gökyüzünde bir ışık görmek umuduyla. daha sonra, yine aynı gecelerden birinde yanına bir oğlan gelmiş. ilk başta birbirlerine ısınamalarsa da, sonradan çok samimi olmuşlar. birbirlerinin kötü yanlarını görmüşler, onları da sevmişler. ikisi de gökyüzünde ararlarmış ışıkları ama asıl ışık kaynağı kalplerindeymiş onların. gittikçe bağlanıyorlarmış birbirlerine, gittikçe daha yakın oluyorlarmış. esmer oğlan kalbindeki kelebeklere engel olamıyormuş, bundan da memnunmuş ama kelebeklerini bir gün ışık kaynağına yansıtırsa da oğlan ondan uzaklaşır diye korkuyormuş. oralarda hiç hoş karşılanmazmış, aynı buralar gibi. esmer oğlan onu her gün göğsüne yatırır, şiirler ve masallar anlatırmış. küçük olan uyuyakalır, esmer olan onun her ayrıntısını hafızasına kazırmış unutmamak adına. çünkü bilirmiş ki, bir gün elbette gidecek. bu yüzden her ayrıntısını zihnine tek tek işlermiş. bir gün esmer oğlan ona yıldızların hikayesini anlatmış, o da annesinden biliyormuş bu masalı. ona gökyüzünde olduklarından bahsetmiş, onların çok parlak olduğundan ve her birinin ismi olduğundan. bazen takım halinde bulunduklarından bahsetmiş tüm gece boyunca, yaklaştıkça yakıcı olduklarından ama buna rağmen büyüleyici bir güzelliğe sahip olduklarından. küçük olan esmer oğlanın göğsünden doğrulup merakla sormuş;
"yıldızlar hep gece karanlığını aydınlatır mı?"
küçüğe gülüp sorusunu yanıtlamış.
"evet, hatta o kadar parlaklardır ki gözlerin kamaşır."
küçüğünün gözlerindeki merakı gördüğünde kafasında neler döndüğünü çok merak etmiş esmer oğlan. küçük olan da hemen söylemiş ona, hiçbir şey saklayamaz ve yalan söyleyemezmiş esmer oğlana.
"sen peki, sen de bir yıldız mısın?"
kahkahayı patlatmış esmer oğlan, hatta öyle gülmüş ki gözlerinden akan mutluluk yaşlarına engel olamamış.
"nereden geldi aklına?"
tekrardan göğsüne yatırıp sevmiş biraz, öpmüş sonra bütün çiçeklerin kokularını unutturan saçlarını.
"annem derdi ki, gece karanlığı çöktüğünde yüreklerdeki ışıklar aydınlatırmış her tarafı. ama sadece çok az insanda varmış bu ışık biliyor musun, çok çok az hem de."
küçük olan yüzünü kaldırıp esmer olanın gözlerinde gezdirmiş bakışlarını.
"peki sen, senin gözlerine ve kalbine yıldızlar koyulmuş. bana denk gelmişsin, ne şanslıyım değil mi?"
esmer oğlan dayanamayıp öpmüş küçük olanı yanaklarından, gülüşüp sevmiş sonra tekrardan saçlarını.
"şanslı olan benim, minicik bir yıldıza sahibim.
küçük olanın gözleri yavaştan kapanmaya başlamış her gecenin sonunda olduğu gibi.
hatta şu an göğsümde uyumak üzere."daha tanışıklığı bile olmamış bu genç, esmerin göğsünde uyuyakalmış. esmer onu uyandırmaya kıyamamış, kucağına aldığı bedeni evine götürmek üzere yola koyulmuş.
yıldızların tanıklık ettiği bu geceyi kazımış aklına, küçüğün kelebeklerin kabul etmiş memnuniyetle kalbine.
kelebekler ve yıldızlar.
esmer oğlan şimdiden başladıklarını düşünmüş masallarını yazmaya, küçük olanı uzandığı yatakta göğsüne çekerken masallarını düşünmüş. yazacakları masalları düşünmüş, küçüğe adayacağı hislerini düşünmüş.
esmer ile küçüğün kelebeklerini ve yıldızlarını düşünmüş. ikisinin kelebekleri ve yıldızları.
o geceye tanık olan kelebekler ve yıldızlar hayran kalmış onların rüyalarında da süren bu bağına.
ne kelebekler bırakmış uçmayı, ne de kalplerindeki yıldızlar bırakmış gündüz olsa bile ışık saçmayı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bin turna kuşu | taekook
Fanfikcebir gün, bir gün sonsuzlukta kavuşacağız jeon jungkook. kimseler ayıramayacak bizi. ölüm bile.