" İnsanlara baksana. Ne kadar da mutlu ve gelecekten umutlularmış gibi rol yapabiliyorlar. İnsanların hepsi kandırıkçı. Dünya onların kandırıklarıyla dolu. Ve ben onların arasında çok yalnızım. Evet, sen varsın ama. Sen, sen öyle değilsin işte. Sen farklısın. "
Bir süre öylece sessiz kaldım.
Düşündüm sadece düşündüm. Yaşadıklarımı, yaşadığım o olayların içinde kendimi, bana hissettirdikleri şeyleri düşündüm.
Söze nasıl başlayacağımı bilemediğim için öylece ağzımın içinde çıkmak için uğraşan o kelimecikleri özgür bıraktım." Bana deli diyorlar." dedim. Sonra devam ettim.
" Hayır, yüzüme yüzüme demiyorlar. Onlar kısık sesle konuştuklarını sanıyorlar ama içten içe benim duymamı ister gibi de sesli söylüyorlar. Ben duymamış gibi davranıyorum."
Ona baktım. Bankta, oturduğum yerin hemen yanında oturmuş karşısındaki insanlara bakıyordu. Beni dinliyordu. Ama hiç birşey söylemiyordu.
Sayamadığım onca yıl hep benim yanımdaydı. Her zaman varlığı yanımdaydı. Aslında o da biliyordu bana 'deli' dediklerini ama ben ilk kez bugün beni zorla getirdiği bu parkta ona kendim söylemiştim.
Bana acımasını istemiyordum. Sadece bana birşeyler desin istiyordum. Benimle konuşsun, insanların bana deli demesini kafama takmamam gerektiğini söylesin.
" Ben yanındayım, onlara ihtiyacın yok her zaman olduğu gibi şimdi de gelecekte de yanında olacağım." demesini istiyordum. Ben ona hep dürüst davrandım kalbimden geçenleri herşeyiyle ona söyledim.
Neden şimdi böyle bir anda konuşmuyordu? Üzüldüğümü bildiği halde neden bu tavrına devam ediyordu? Öylece önündeki parka bakıp ne yapıyordu ki, benden önemli miydi ki parktaki insanlar?Sustum. İçime içime sustum. Bağırmak geliyordu oysaki içimden ama yine de sustum.
Onun baktığı yere çevirdim bakışlarımı. Etrafa baktım. Oturduğumuz banktan etrafa kocaman gülümsemeler sunan o insanları izledim.
Bir çocuk annesine; piknik örtüsünü sererken gerçekten bu kadar mutlu olabilir mi? Hem o kız çocuğu babasıyla birlikte kovalamaca oynarken eğleniyor mu gerçekten?
" Ahhh!!! " Bir an da sol tarafımdan gelen çığlıkla gözlerimi oyun oynayan baba kızdan çektim ve sesin geldiği tarafa baktım. Bir kız yerde oturmuş sağ bacağını kendine çekmiş, dizini iki eliyle tutarak ağlıyordu. Ama ne ağlama. Çocuklara neden dayanamadığımı bana bir kez daha kanıtlamak istercesine bir ağlamaydı.
Gitmedim yanına çünkü biliyordum anne ve babası o küçük kız çocuğunun ağlama sesinden bile onu tanıyacak ve gelip onu iyileştirecekti. Bir çikolata ya da bir pamuk şeker yeterdi iyileşmesi için. Küçük ve zeki olmayan veletlerdi bunlar ve hep oynadıkları aynı oyundu.Daha içimden ona kadar saymamıştım ki bir adam küçük kıza doğru endişeli bir halde koşuyordu. Muhtemelen babasıydı. Kıza yardım etmediğim için vicdan azabı çekmeme gerek kalmadan yetişmişti.
"Burada bir dakika daha kalmak istemiyorum artık. Gidelim. " dedim ona.
Ayağa kalktım onun olduğu tarafa baktım ama yoktu. Orada değildi. Bir an gözlerimden şüphe ettim ellerimle her iki göz kapağımı ovaladım ve bir kez daha baktım. Sorun gözlerimde değildi çünkü o burada değildi. Kendimden, gözlerimden şüphe ettim. Ama onun beni bırakıp gideceğine dair bir şüpheye içimde yer vermedim. Vermek istemedim. Bunca yıla, yaşadığımız onca şeylere karşı böyle bir şüpheye içimde yer veremedim.
Bir kez daha baktım. Sonra bir kez daha. Sonra bir kaç defa daha. Her seferinde bir şey değişmedi. Hiç birinde onu göremedim.
Beni bırakıp gittiği düşüncesi tüm düşüncelerimi baskılarken ben parkın her köşesini aramak için koşmaya başlamıştım.
Deli gibi oradan oraya koşup onun olabileceği her köşe bucağa bakıyordum.Ona söylediğim şeyler yüzünden beni terk etmiş olabileceği düşüncesi doğdu bir an içimde ve ben o düşünceyi öldürmek istedim. O sözleri ona karşı söyleyen kendimi öldürmek istedim.
Aklımdaki düşüncelerle bir koşu yarışındaymışız da ben onları geçersem o düşünceler de benim aklımı terk edecekmiş gibi koştum.
Koştum, koştum. Parkın her karesine baktım. Onu düşündüm. Beni terk etmediği ihtimalinin gerçekleşmesini diledim. Tüm bunların birer kabus olmasını istedim. Düşüncelerimle savaşırken ayaklarımın beni oturduğumuz o banka getirdiğini gördüm son bir kez daha baktım. Sorunun tamamiyle benim gözlerimin görmemesinden olmasını isteyerek baktım. Yoktu.Etrafa baktım. Öylesine başımı çevirip baktığım o yerdeydi. Sahilin hemen karşısındaki bankta oturan bir insanla beraberdi. Bu zamana kadar sadece benim onu gördüğümü ve bir başkası için beni bırakıp gitmeyeceğini düşünmüştüm.
Bu olamazdı. Onu bana babam vermişti. Benim için. Yalnız olmamam için. Oysa o şuan bir başka insanlaydı. Birlikte geçirdiğimiz yılları düşündüm benden hiç ayrılıp böyle birşey yapmamıştı. Şimdi neden bana bunu yapıyordu? Neden bir başkası için beni terk etmişti?Bir ihtimal daha vardı. Bunca zaman insanların onu göremediğini zannetmiştim ama belki de görüyorlardır. Ve belki de o insan benim olanı benden çalan bir hırsızdır. Belki de beyaz kelebeğim beni bırakıp bir başkasına hiç gitmemiştir.
Devam edecek.
Ve eklemek istediğim birkaç şey var.
Bu hikaye kafamda o kadar güzel ve imkansız ki nasıl yazacağımı bilmiyorum. Bildiğim tek şey bu hikayenin bana çok şey katacağı. Her manada diyebilirim. İçten içe içimde o kadar şey biriktirmişim ki tek yapabildiğim şeyle , yazmakla bunu dışarı atabilirim.Beğenin ya da beğenmeyin. Sevin ya da sevmeyin. Ben kendime burada bir söz veriyorum.
Bu hikayeyi er ya da geç bitireceğim. Tamda aklımdaki gibi..
Kitap kapağı için yardım istiyorum. İlgilenenler için Instagram'dan iletişime geçelim.
Instagram beyza.tonka 🪐