1.BÖLÜM "KUSURSUZ UNUTMAK"

386 104 55
                                    

"Unutmak kolaydır; silmekse imkânsız..."

Yağmur hafif bir şekilde sızdırıyordu. Yavaş yavaş daha da hızlanıyordu. Damlalar darmadağın olan saçlarına düşüyordu. Üzerinde beyaz, uzun, kuyruklu bir elbise vardı. Ayakları çıplak, önündeki uçuruma bakıyordu. Uçurumun çok yakınında olmamasına rağmen manzarayı görülebiliyordu. Kızkulesi küçükte olsa görünüyordu buradan. Neresiydi burası? Yerdeki küçük taşlar ayağına batıyor, ona ızdırap veriyordu. Ama o amaçsızca uçurumun kenarındaki dalları gökyüzüne ulaşan ağaca bakıyordu. Gözleri bulutların arkasına saklanan dolunaya döndü. Yağmur arttıkça artıyordu. Elbisesi sırılsıklam olmuş, ama o bunları önemsemiyordu. Aniden bir ses duydu. Nerden geldiğini bilmediği ses bir melodi mırıldanıyordu. Mırıltıların yanı sıra biride ona sesleniyordu. Aynı ses, aynı tını, aynı soğukluk ona sesleniyordu. "Hatırla unuttuklarını, hatırla" Ses her seferinde daha da fazla yükseliyor, buda onun narin ve küçük kalbini korkutuyordu. Etrafına bakınıyor sesin nerden geldiğini anlamaya çalışıyordu. Yağmur tüm bedenini ıslatmış, elbisesi üstüne yapışmıştı. Tüm bedeni yorgunluktan titriyordu. Elbisesini sımsıkı tutan ellerini elbisesinden çekip kulaklarına götürdü. Sımsıkı tıkadı kulaklarını. Gelen sesin yüksekliği her an daha da artıyordu ve bu onu çok rahatsız ediyordu. Saten oldu olası nefret etmişti gürültü, patırtıdan. "Hatırla onu!" Ses daha da yükselmeye başladı. Hayla melodi sesini duyuyordu. Melodi tanıdık geliyor, ama tanıyamıyordu. Sesin bir adama mı yoksa bir kadına mı ait olduğunu bile anlayamıyordu. Artık gücü yetmiyordu ayakta durmaya. Yavaş yavaş yere eğildi. Dizleri toprağa değdi. Elleri hayla kulaklarındaydı. Yağmur ve toprağın hoş kokusu ciğerlerine dolup taştı. Ne kadar kulaklarını tıkasa da ses hayla çok net duyuluyordu. Belki de ses beyninin içinden geliyordu ve bu onu daha da korkuyordu. "Unuttun mu yoksa onu!" Şimdide onunla dalga geçiyordu. Gülüyordu ona. Ve bu onu çok sinirlendiriyordu. Kahkahaların ardı gelmiyordu. "Sen unuttun onu! Hani unutmazdın!" Bir kahkaha daha geldi.

Kan ter içinde uyandı. Alnından akan terler tüm yüzünü ve saç diplerini ıslatmıştı. Doğrulup yanındaki bardaktan bir yudum su aldı ağzına. Saat sabahın beşiydi. Yeni uyanmasına rağmen hissettiği yorgunluk haddinden fazlaydı. Üzerindeki gecelik terden sırılsıklam olmuştu. Banyolunun yolunu tuttu. Soğuk su ile duş aldıktan sonra bornozuna sarılı bir şekilde geri çıktı banyodan. Saçlarını kurutmuştu bile. Gardırobunun önüne geçip kıyafetlerin üzerinde göz gezdirdi. Eli yeşil bir takım elbiseye gitti. Alttaki ayakkabıların arasından krem rengi stiletto ayakkabıları çıkarıp aldı. Giyindikten sonra makyaj masasının başına oturdu. Kendini bu masaya mahkum hissediyordu. Gözaltlarına sıktığı fondoteni sünger ile düzgünce dağıttı. Solgun dudaklarına renk katsın diye hafif bir ton rujunu da sürdü. Aynadaki yansımasına baktı. Dudaklarına hafif bir tebessüm kondurdu. Gururla baktı yansımasına. "Gece Güçlüer..." diye mırıldandı dudakları. Masadan kalkıp, giyimine en uygun olan krem, zincirli çantayı aldı. İçine cüzdanını ve telefonunu koyup aynaya son bir kez baktıktan sonra odadan çıktı.

Merdivenlerden aşağı kata doğru ilerledi. Salona girdiğinde yemek masasındaki son hazırlıkları yapan hizmetçiler başlarını yere doğru eğerek sessizce salondan çıktı. En baştaki sandalyeyi çekip oturdu. On kişilik kocaman masa tek bir kişi için oldukça abartılı bir şekilde hazırlanmıştı. Yuvarlak şeklinde dilimlenmiş haşlanmış yumurtadan attı ağzına bir tane. Aklı gördüğü rüyaydı. Yaklaşık bir haftadır her gün bu kâbusu görüyordu. Ne kadar umursamamaya çalışsa da canını sıkıyordu bu kâbuslar. Peşini bırakmıyorlardı. Kahvaltısını bitirip masadan ayrıldı. Saat altı buçuğa gelmişti. Salondan çıkıp dış kapıya doğru ilerlerken yanına Meltem geldi. Kendisi onunla iletişim kuran tek hizmetçiydi. Bir nevi bu evin yöneticisi gibiydi.

-Akşam yemeğinde özel bir isteğiniz var mı?

-Gelmeyeceğim bu akşam.

-Tamam efendim.

Papatya SevdasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin