Hadi bir oyun oynayalım. Siz hepiniz, ben tek. Kaybeden hak ettiği yere gider. Nereye mi? Cehenneme..."
1 GÜN SONRA
-Sen(!)...
Titriyordu, ama neden? Ona doğrultulmuş silahtan mı, yoksa dakikalar önce öğrendiği o gerçekten mi?
-Ben?
-Sen, beni yaktın. Sen beni mahvettin!
-Evet, öyle yaptım değil mi?
-...
-Öldürsene o zaman beni!
-Saten tam olarak onu yapacağım.
-İnan bana çok iyi yapacaksın.
Evet, bu söyledikleri tamamen içinden geçenlerdi. Gerçekten korkmuyordu ve gerçekten istiyordu ölmeyi. Saten geride kalanlarda gelmeyecek miydi elbet?
-Hoşça kal de Gece Güçlüer.
-Neye?
-Hayata.
-Peki. Hoşça kal hayat. Ve geride kalan zavallılar. Ben bu gün ölüyorum. Yani bu savaşı ben kazanıyorum.
Evet, tam buydu. Gece Güçlüer'e yakışan bir ölüm. Tek bir kuralı vardı onun.
"Boyun eğme"
Asla boynunu eğmeyecekti. Dakikalar sonra bir ölü olacak olsa bile...
Ve kulakları dolduran o ses...
1 GÜN ÖNCE
-Bence de sus. Sus çünkü ben bir katilim. Ben bir katilin kızı, katilim. Korkmalısın benden...
Ona sinirli bir o kadarda korkarak bakan gözlere cesurca bakıyordu. Sanki kaybedecek hiçbir şeyi olmayan yaşayan bir ölü gibi. Evet, evet. O şu an tam oydu. Telefonun çalmasıyla beraber çantasından telefonu çıkarırken ondan ve köşkten uzaklaştı. "Özel Numara Arama" yazıyordu. Açıp, telefonu kulağına doğru götürdü.
-Alo?
-...
-Kimsiniz?
-...
-Alo?!
-...
Ses gelmeyince telefonu kapattı. Sonrada yüzünü ona bakan Okan'a dikti. Bir an önce yollamalıydı bu adamı çünkü ona daha fazla katlanamayacaktı. Yanına gidip az önce durduğu noktaya yeniden durdu. Hayla başı dimdikti. Ve hepte dik olacaktı. "Dik dur, yoksa insanlar senin eğikliğinden faydalanırlar." İşte bu onun için yaşamanın kuralıydı.
-Bittiyse defolup gider misin evimden?
Orkun onun yanından geçip gitti. Gece ise sadece sustu. İçindeki fırtınayı, dışındaki sessizlikle mühürlemeye çalıştı. Ama olmuyordu. Artık katlanamıyordu bu eziyete. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladığında ne yapacağını bilemez bir hale gelmiş vaziyetteydi. Ağlayarak denize doğru yürüdü. Ayaklarında dalgalar vurduğunda ayakları içindeki yükü taşıyamaz hale gelmişti. Olduğu yere, dizleri üstüne yığılıverdi. Denizin ıslattığı kumlara yumruklarını geçiriyor, hıncını çıkarıyordu.
-Sen benim annemi öldürdün. Sen yaptın Orkun Aytaç!
Boğazını yırtacaktı nerdeyse. Dalgalar bacaklarına değiyor, üzerindeki beyaz elbiseyi kirletiyordu.
-Sen benim çocukluğumu(!), masumluğumu(!), hayatımı(!), anne dediğim limanımı öldürdün!
Bir süre sonra boğazının acısı bağırmasına engel oldu. Hıçkırıkları kesildi. Oturduğu yere uzandı. Cenin pozisyonunda yattı. Dalgalar gelip gidip ona vuruyordu. Gece'de gözyaşlarını ona katıyordu. Annesini boğan denize içini döküyordu. Saten hep böyle olmaz mıydı? İnsan günün sonunda kaçtığı yerde olmaz mıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Papatya Sevdası
Teen FictionYine aynı ses... Ona bağırıyor, gülüyor, küfrediyor... "Senin sevdiğin herkes ölüme mahkum Gece!" Kahkahalar seslere karışıyor, kulakların da yankılar oluşuyordu. "Hatırla ona yaptıklarını Gece" Ses yankılandıkça yankılanıyordu. Yine üzerinde o beya...