Hayatım boyunca bütün kötülükleri yaşadım ve her günüm maceradan mecaraya koşmakla geçti. Birgün kendi dertlerimin peşinde koşmayı değil de insanların dertleriyle nasıl başa çıktıklarını izlemek istedim. Bir yandan işine geç kalmış bir kadın vardı ve işe yetişmek için caddelerde koşturuyordu. Diğer tarafta bir adam hastalanmış oğlunu kucaklamış hastaneye doğru koşturuyordu. Diğer tarafta gördüğüm manzara içimde hüzün kapladı. Bir parkta anne va babasıyla oyun oynayan kız çocuğu vardı, o an ben de anne ve babamla oyun oynamak istedim. İnsanları izlediğimde kiminin dertlerinin büyük kimin dertlerinin küçük olduğunu fark ettim. Hiç birimizin derdi birbirimize benzemiyordu. Aslında biz insanlar en ufak sorunu bile içimizde büyütüp dağ gibi ediyor ve altından kalkamıyorduk. Hâlbuki hayata pozitif yönden bakıp, dertlerimize iyi taraftan bakıp halletmeye çalışırsak daha sorunsuz bir hayat yaşarız.
Sabah saatlerinden kapı zilinin üst üste çalmasıyla uyandım ve Derin'i de uyandırdım. Derin uyanıp yüzüme afallamış bir şekilde bakarak;
"Ne oldu? Kapı neden bu saatte çalıyor?" diye sordu. Kafamı iki yana sallayıp;
"Bilmiyorum. Gel hadi, bakalım." dedim.
Derin'le birlikte odamdan çıkıp dış kapıya doğru ilerledik. O an Oktay'ın kurduğu cümle aklıma geldi. 'Derin'de güvende değil.' Derin'i arkama alıp kapı merceğinden kim olduğuna baktım fakat biri gözünün tamamını merceğe koymuştu. Kapıyı hafifçe arayalıp kim olduğuna baktım ama Bulut'un kapı merceğine gözünü koyan kişinin kafasına vurup kapıdan uzaklaştırdığını gördüm. Bulut kapıyı açtığımı fark ettikten sonra;
"Selam." dedi.
"Sizin burada ne." deyip yanındaki kişiye baktım.
"Ben seni daha önce görmüş olabilir miyim?" diye sordum.Derin kapıyı daha fazla açıp;
"Doruk." dedi.
Tabi ya, Doruk Bulut'un kardeşi Doruk. Ama hâlâ aynı fikirdeyim hiç benzemiyorlar.
Doruk elini Derin'e uzatıp;
"Selam, nasılsın?" diye sordu. Derin'de Doruk'un uzattığı elini sıkıp;
"İyiyim, sen nasılsın?" diye sordu.
Doruk ve Derin'in konuşmalarını kesip;
"İkinizin burada, bu saatte ne işi var?" diye sordum.
Bulut bunu sormamı bekliyormuşçasına öne atılıp;
"Senin anlaşmayı kabul etmekten vazgeçtiğini sandık, o yüzden geldik." dedi.
"Anlaşmayı kabul etmemem seni neden bu kadar korkutuyor?"
"Dün sana sebebini söylemiştim."Tam Bulut'a cevap verecektim ki Derin beni kapının önünden çekip Doruk ve Bulut'un içeri geçmesini sağladı. Doruk ve Bulut içeri geçip salona doğru ilerledikleri sıra da Derin'i durdurup;
"Derin, ne yapıyorsun?" diye sordum.
"Seninle daha konuşmamız gereken bir konu var, kapının önünde bu kadar uzun bekleyemezlerdi."Derin'le beraber salona gittik, Doruk ve Bulut koltukta oturuyorlardı. Doruk Bulut'un saçlarıyla oynayıp omuzuna vuruyordu, Bulut'ta Doruk'un ellerini tutmuş rahat durmasını söylüyordu. Doruk bizi fark ettikten sonra kendini düzeltti ve Bulut'ta bize doğru döndü. Bulut'un Derin'e dikkatli bir şekilde baktığını fark ettim ve Derin'de bunu fark etmiş olacak ki rahatsız olduğu yüzüne yansıdı. Derin'in bileğini tutup arkama aldım ve Bulut bunu fark edip;
"Derin, o gece sana davranmamam gereken şekilde davrandım. Ama o gece birilerine haber verdiğini düşündüm, özür dilerim." dedi.
Derin'le birbirimize baktıktan sonra arkamdan çıkıp yanıma geçti.
"Sorun değil, kötü davranmadın zaten."
Derin'in kolunu tutup çekiştirerek;
"Derin, hadi benimle gel." dedim.
Derin'le birlikte odama gideceğimiz anda;
"İşini hızlıca hallet ve gidelim." dedi Bulut.
Bulut'un dediklerini duymazlıktan gelip Derin'le beraber odama geçtik. Derin yüzüme şok olmuş bir şekilde bakarak;
"Bulut neden bana öyle davrandı?" diye sordu.
"Bilmiyorum." dedim kafamı iki yana sallayıp.
"Aslında nazik bir çocuk."
"Derin, başlatma şimdi onun nazikliğine. Nazik olsaydı beni üç yıl boyunca takip edip kaçırır mıydı?" diye sordum sinirle ve konuyu kapatmak için;
"Derin, şu belge işlerini biran önce halledelim." dedim.
Derin kollarımı sıvazlayarak;
"Merak etme, sen buradan çıktığın an ben belgelerin yerini takibe alacağım." dedi.
Derin'e sıkı sıkı sarıldıktan sonra duş almak için banyoya girdim.
Banyoda kısa bir duşun ardından sonra üzerime siyah tişört ve siyah eşofman giydim, havalar serin olduğu için üzerime de siyah hırka aldım. Saçlarımı fön makinesiyle kurutup açık bıraktım ve ayaklarıma converse giydim. Banyodan cıkıp odamdaki telefonumu alıp cebime koydum. Artık hazırdım.
Salona gittiğimde Derin ve Doruk'un konuştuğunu Bulut'un da onları izlediğini gördüm. Yanlarına gidip;
"Hazırım, gidelim." dedim.
Bulut bana bakıp;
"Hele şükür, biran kaçtığını düşündüm." dedi.
"Ben bu tür şeylerden kaçacak biri değilim." dedim başımı diklestirip.
Bulut dediğime sırıtıp;
"İyi, kaçmayacaksan gidelim artık." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAĞMURA TUTULDUM
Ficção Adolescente24 yaşıma kadar kimsemin olmadığına, hatta ailemin beni bile isteye bıraktığına inanırdım. Benim 24 yaşıma kadar umudum yoktu, içimdeki umut beni terk etmişti. Öyle bir anda, öyle bir vakit oldu ki beni terk eden umudum yeniden geldi. Yağmur, bebek...