"Prenses, dün gece uyumadınız mı?"
Aptal. Hayat gece vakti başlar. Tabii ki de uyumadım!
Biraz söyledikten sonra bizi banyoya götürdü. Kardeş olduğumuzdan dolayı sanırım, birbirimizden gizlimiz saklımız yok. İstesek de artık olamaz, olursa kıyameti koparmayı düşünüyorum.
Diana'nın benden bir şey sakladığını düşünmek...
Gözüm seğiriyor.
💒🤫🙊
2 ay sonra
"Hayatım? Bir şey mi söyleyeceksin?"
Kahvaltı masasında kekeleyerek konuşan ve terler döken babama söylenebilecek en iyi şey buydu. Doğru konuştun anne.
"Obelia İmparatorluğundan bir mektup geldi."
Ne?
Diana aniden heyecanla yerinden sıçradı fakat kendini hemen toparladı. Annem de babama baktığı için Diana'yı fark etmedi.
"Sakin ol." diye fısıldadım.
Şimdi Obelia'nın bizim ülkeye neden mektup gönderdiğini düşünebilirsiniz. Cevabı şu. Obelia sanatta, büyüde ve diğer şeylerde gelişmiş bir ülke olsa da büyü taşları yok. Büyü taşları kişide olan manayı güçlendirir ve onları zinde tutar. Sadece bu değil, ama gerisi bizi ilgilendirmez.
Obelia'da çoğu kişi sihir kullanabilir fakat kraliyet ailesinin büyü gücü, bilindiği ve bilinmesi gerektiği üzere daha üstündür. Yani kraliyet ailesinin değil, askerlerin bu taşa çok ihtiyacı var.
Çünkü başlarında, daha çok toprak, diye ağzı sulanan bir imparator var.
Peki ya biz? Büyü bizde yaygın değil. Ama kullanan biri görünce ağızları açık da kalmıyor. Topraklarımız zaten geniş, Obelia'nınki kadar da var. Yani gidip savaşalım kafasında değiliz.
Bu sebeple onlarca maden boşa gidiyor. Obelia bunun farkında. Ve aklı var da kullanmak istiyor.
"Mana taşları..."
Söylemiştim. Babam bunun hakkında konuşmaya devam etti. Adım geçmedikçe konuşma beni ilgilendirmez çünkü zaten anlattığım şeyden bahsediyor.
"Prens Anastacius ile Prens Claude'u Alexia ve Diana'yla tanıştırmak istiyorlar."
Moruk, aklımı mı okuyorsun?
"Oh, öyle mi? Prens Claude 12 yaşındaydı hatırladığım kadarıyla."
"Anastacius da 14."
Anastacius ne lan babanın ismini mi söylüyorsun?
Bu arada, bahsetmeyi unuttum. Anastacius büyüde bok gibi.
Öhm. Elbette bunu böyle söylemek istemezdim. Ama gerçekler bunlar. Ne yani yalan mı söyleyeyim?
Aşağılık kompleksi yüzünden hep başkalarının hayatını kaydırdı. Ağlama Anastacius, yardım ederim, canım isterse.
Anastacius Aethernitas ile ne zaman tanıştı?
Siktir, bunu unuttum.
"Ne zaman tanışacağız?"
Söylediğim şeye ikisi de güldü.
KOMİK BİR ŞEY SÖYLEMİYORUM! BİRİSİNİN HAYATI KAYABİLİR.
"Prens Anastacius mu?" diye sordu annem.
"Ne?"
"İlgini çeken."
Saiki Kusuo'dan öğrendiğim aptal surata teşekkür ederim. Anını buldun.
"N-Niye öyle bakıyorsun?"
Suratımı bozmayarak, "Hiçbiri ilgimi çekmiyor. Hepsinin canı cehenneme." dedim. Annem küfür etmişim gibi beni ayıplamaya başladı. Anne, ne dememi istiyorsun? Biri ablamın kocası, diğeri de insanların hayatını karartmaktan zevk alan bir ruh hastası. Kimse ilgimi çekmiyor.
Claude'un annesi çok güzeldi. Belki onu iyileştirmeye gidebilirim.
Evet, ilgimi Claude'un annesi çekiyor. Çok güzel biri.
Belki Anastacius'un annesine yalakalık yaparım. Yalakalık iyidir.
Yani sonuç olarak anneler için gidiyorum.
Evet, Anastacius'la veya Claude ile ilgilenmiyorum.
YÜZLERİNİ DE MERAK ETMİYORUM LAN.
Her neyse. Bugünlük bu kadar yalan yeter.
Obelia'nın davetiyle beraber, bu hafta çok meşgul olacağız gibi görünüyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
wmmap ° two princess of the Siodonna
FanficBir gün aniden Diana'nın kız kardeşi oldum. Bu sadece bir şakaydı. Ama işin aslı da bu. Gözlerimi bu hikayede, Diana'nın kardeşi olarak açtım. Gün geçtikçe ona daha çok bağlandım ve hayatımı ona aramaya karar verdim. O benim değerli kız kardeşimdi...