Athena'ya olan inancım, saygım, minnettarlığım kelimelerle anlatılamazdı. Ona zorunlu olduğum için değil, gönülden inanıyordum. Diğer tasarımlar güç merkezine ihtiyaç duymadıkça gitmiyordu, bense neredeyse tüm günümü orada geçiriyordum. İhtiyacım olmasa bile burada kalmak borcummuş gibi geliyordu, borcumu ödedikçe de rahatlıyordum. Muhteşem güzellikteki kiraz ağacının yaprakları yere düşerken rüzgarla burnuma gelen koku beni cezbetmişi. Ağacın etrafına hem insanların hem de tasarımların gitmesinin neden yasak olduğunu anlayabiliyordum, sıradan kişilerin yanına gidemeyeceği kadar kusursuzdu.
Upuzun merdivenler sanki onu korumak uğruna özenle seçilmişti. Oraya gidenlerin merdivenleri çıkarken nefessiz kaldığını gözlemlemiştim defalarca. Sırf ağacı daha çok görebilmek için her gün basamakları ikişerli-üçerli çıkardım. Merdivenin sonu dairesel şekilde olan tepeye çıkıyordu. Tepenin üstü tamamen dümdüzdü, toprağın üstüyse kurumaya yüz tutmuş kısa otlarla kaplıydı. Daha da ortalara bakıldığında yine dairesel şekilde dizilmiş enerji setleri gözünüze çarpardı. Tam ortada duran vişne ağacıysa vadideki diğer ağaçlardan kesinlikle farklıydı.
"Athena'ya benziyor." Kelimeler hafifçe aralanan kan kırmızı dudaklarımdan döküldüğünde şaşkınlığıma yenik düşmüştüm. Sandığımdan da çok hayranlık besliyordum, ağacın yanına gitmek isteme sebebim geniş dalları altında Athena'nın saatlerini geçiriyor olmasıydı.
Uçuşan yapraklardan iki tanesi arka arkaya yüzüme çarptığında elimi hızlıca havaya atarak bir tanesini tutmayı başarmıştım. Gözlerim mutluluktan fal taşı misali açılmıştı. Hades güzeller güzeli Persephone'ye olan aşkını es geçerek Horae'neye dört mevsimi de aynı anda yaşatması için izin vermişti lakin sadece ağacın etrafı için geçerliydi. Bu sebepten ötürü üç büyük yaratıcı ve Athena dışında kimsenin yaklaşmasına izin verilmiyordu: Zeus, Hades, Poseidon en büyük yaratıcılar arasındaydı. Athena'ysa güzelliğiyle üçünü de kandırmış, ağaca yaklaşma izni almıştı. Artık neredeyse ziyaretine bitek o geliyordu.
Düşüncelere dalmışken dikkatimi güç merkezine enerji aktarımı yapan tasarımlar çekmişti. Biz tasarımlar bunu sıklıkla yapardık, kısacası Olimpos'un ayakta kalmasını sağlıyorduk. Athena'nın sığınağı en büyük merkezlerdendi. Kiraz ağacının etrafında daire şeklinde dizili duran elektronik setlerin görünüşü mermeri andırıyordu, tek farkları kırmızı loş ışık saçmalarıydı. Ellerimizi içine koymamız için boşluklarda yapılmıştı elbette. Bu sayede rahatlıkla ürettiğimiz enerjilerden pay alabiliyorlardı. Bizleri Yaratıcı Zeus'la güneş Yaratıcısı Helios tasarlamıştı. Bedenlerimizi tasarladıklarında göğsümüze güneşin özünden birer parça yerleştirerek itaatkar kullarını oluşturmuştular. Güneş özünü kontrol edecek, zarar görmemize yol açmayacak yüce güç ise Zeus'tan verilmişti.
Tabi ki yaptıkları hiçbir şey karşılıksız değildi, Olimpos'u ayakta tutmak uğruna enerjimizden azar azar veriyorduk. Sıradan insanların aksine yüzlerce asır yaşıyorduk, ta ki enerjisiz kalana dek. Sonrasında acı çekerek sessizce ölüyorduk. En azından bazı arkadaşlarımdan gördüklerim böyleydi. Yaklaşık çeyrek asır önce kardeşimden de öte yakın olan arkadaşım ölmüştü. Bazen onun kaç yaşında olduğunu hesaplayarak kalan zamanımı tahmin ediyordum. Eğer enerji verimini bırakırsak Zeun'un verdiği güç zamanla yok oluyordu, böylelikle ölümlü hale geliyorduk.
Güç aktarımı yaparken bazı kişilerin çaktırmadan bana baktığını gördüm. Benim de geçmememe kızmış olmalıydılar çünkü yeterli sayı tamamlanmamıştı. Koşarak yanlarına gitmiş, setin önünde diz çökmüştüm. Ellerimi yerden kırk santim yükseklikteki boşluklara yerleştirince setin yaydığı ışık kırmızıdan mora dönmüştü. Saniyeler içerisinde saç tellinden ince minik bıçaklar çıkmış, avuçlarımıza kesik atmıştılar. Akan kanlar gelecek haftaya kadar yetecekmiş gibi duruyordu.
Elimi geri çeker çekmez kesiği inceledim. Çok uzun süredir aynılarını yapıyor olmam canımın acısını hissetmeyeceğim anlamına gelmiyordu. Diğerlerinin benimle dalga geçmesini istemiyordum, aceleyle arkamı döndüm. Ani hareketimden dolayı kapüşonum açılmıştı. Sıradan kişiler için bu gayet normal olsa da benim için değildi, kapüşonum güzelliğimi saklamama yardım eden unsurlardandı, her an ışıl ışık gözüken ipeksi mor saçlarımı örtüyorlardı. Çaktırmadan yanımdakilere baktığımda parmakla beni gösterip fısıldaştıklarına tanık olmuştum. Yaptığım hataya lanetler okuyordum, adımlarım hızlandırdım. Çoğu kişiye göre güzelliğim Athena'yla yarışır cinstendi. Bana göre ise onun yanında hiç kalıyordu. Kan kırmızı dudaklarım, beyaza yakın tenim, kızarık yanaklarım, yeşil gözlerim hepsi bir hiçti.
"Hey! Acaba biraz zamanın var mıdır? Seninle sohbet edebilmem için..." Elini omzuma atması korkuya kapılmamı sağlamıştı. Sarıya çalan saçlarının uçları deniz mavisi gözlerinin hemen üstünde bitiyordu. Bugün üzerine okyanus yeşili kabanını giymişti. "Medusa?.." Poseidon'un yaklaşık on beşinci çıkma teklifini almıştım. Gayet kibarca konuşuyor, centilmence hareket ediyor olsa da ilgimi çekmiyordu. Zamanımı ve dikkatimi tamamen işime vermeliydim.
"Ah... Hayır. Bu konudaki düşüncelerimi biliyorsun." Yaratıcıların tasarımlarla gözükmesi berbat karşılanırdı. Benim etrafımda dolaşması bile ceza almama yol açabilirdi, hatta kural çiğnemiş olurdum. Biri bana güzelliğimden dolayı aşık oldukça karşılık veremezdim. Athena'ya dahi karşılık vermeyen Poseidon'un bana aşık olması dedikoduları ışık hızıyla yaymıştı.
"Hadi ama Medusa!" Başını hafifçe yana yatırırken daha da hızlandırdığım adımlarıma ayak uydurmuştu. "Bir kerecik şans versen olmaz mı?"
"Hayır efendim, ben kurallarımızı çiğnemem. Asla böyle bir ihaneti Athena'ya yapamam. Teklifiniz için gönülden teşekkür ediyorum."
Yürümeyi es geçerek koşmaya çalıştığımda kaçmayayım diye kolumdan tutup beni kendine çekti. Dudaklarıma doğru hamle yaptığında elimden geldiğince yüzümü uzaklaştırdım. Patlattığım çığlık tüm vadide yankılandı. Kolumu çekmeye çalışıyor, başaramıyordum. Ona elimi kaldırıp zarar veremezdim. Hem benden binlerce kat güçlüydü hem de diğer yaratıcılar kesinlikle cezalandırılmamı sağlardı. Adeta feryatlar ederek beni bırakmasını isterken diğer tasarımlarda bize bakarak konuşuyor, dalga geçiyordular. Aralarında çok azı yardım istemeye gitmişti. Neden yardım etmediklerini sormaya hazırlanıyordum ki hemen arkamızdaki Athena'nın gölgesini görmüştüm.
"Majesteleri?" Kolumu kurtardım, özür dileyerek diz çöktüğümde kınayan bakışlarla cevap vermişti. "Majesteleri yemin ederim ki benim bir suçum yok!" Kafamı yerden kaldırmamıştım.
"Yaratıcılarla bir tasarım mı?" Omzunun önündeki açık kızıl saçlarını arkaya attı. Üzerine giydiği yeşil kaftanın pembe uçlarını görüyordum. "Acınası."
Arkasını dönüp ağacının yanına gitmeye başladığında ayağa kalkamamıştım. Bunun cezasız kalmayacağını biliyordum, olacakları bekliyordum. Cübbem yere serilmişçesine çimlere uzanmıştı. Güneş batıyordu, Athena yürüdükçe de gölgesi yüzüme vuruyordu. Hayranı olduğum kişi benim cezalandırılmama yardımcı olacaktı. Gölgesi yüzümü kapatmayacak kadar uzaklaştığında güneş gözlerimi okşamıştı. Ellerimle yüzümü gizlemeye çalışırken birkaç damla göz yaşı al al olan yanaklarımdan aşağı süzülüyordu. Bağırarak merhamet dileniyordum. Sesimi duymuyorlardı, tasarımlar hakkımda şakalar yaparak dalga geçmeyi sürdürüyorlardı. Poseidon'sa Athena'nın hemen peşinden gitmişti. Çok geçmeden gök ve yer yarıldı. İçlerinden yeraltı Yaratıcısı Hades, göklerin Yaratıcısı Zeus çıka geldi.
Merhaba, sizce ilk bölümümüz nasıldı? 💖🥰
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ben Medusa | KISA HİKAYE
Science FictionUykuya daldığımda birtakım rüyalar görmüştüm: Cam fanusun içerisindeydim, dakikada beş-altı kez nefes alıyordum. Mor saçlarım gitmişti, yerine beyaza yakın sarı saçlar gelmişti. Platin sarısına benziyordu. Pembemsi dudaklarım soluklaşmış, neredeyse...