ikinci bölüm| "acının tebessümü."

214 12 4
                                    

Bazen çıkış kalmadığında başkalarına sığınırız, ama ben öyle yapmadım. Kendime sığındım, bazen kendimi durduramadığım zamanlar oldu. Ama kimseye muhtaç yaşamadım. Yalnız da kaldım çaresiz de, böyle durumlarda ne yapılması gerektiğini iyi bilirim, kendimi korumayı ve savaşmayı. Sana bir tavsiye, ikilemde kalırsan hiç birini seçme. Belki de ikisi de pişmanlıktır.

Yatak odasında aşağı giden bir yangın merdiveni var allahtan böyle çıkışları biliyorum. Evimiz iki katlı olmasına rağmen çok büyük değil, bu yüzden iyi saklanmalıyım. Sesler kesilmişti, elimde kalan eldivenlere bakıp fikir yürütmeye çalıştım. Yatak odasından içeri girdiğimde aklıma gelen tek şey kasa olmuştu, Kasadaki silah. Böyle yavaş hareket etmeye devam edersem kaçıracağım onu elimden. Vazgeçmek yok, bulacağım seni küçük fare. Kasayı hızlıca açıp içindeki silahı aldım. İçi dolu değildi, dolabın üst rafında duran mermi kutusunu alıp şarjörü doldurdum. Ardından kasayı kapatıp yangın merdivenine doğru ilerledim. Mavi'nin çoktan gitmiş olmasını umut edip oyalanmamaya çalıştım. Silahı belime sıkıştırıp koşar adımlarla, fakat ses çıkarmayacak şekilde ilerledim. Bu işin arkasında kim varsa, şimdiden kendini ölmüş bilebilir. Ya da keyfi bilir. Merdivenlerin sonuna geldiğimde tam kapıyı açacakken yine canımın sıkılmasına neden olan manzara. Bilin bakalım kim? Tabii ki Mavi.
Fısıltıyla konuşmaya başladım.
"Yahu kızım ben sana git demiyor muyum. Ne zamandan beri buradasın?"
Sinirimi bozacak şekilde sırıtmaya başladı.
"Kızma tamam, senin buraya geleceğini biliyordum." Kıyamayacağımı bilerek masum rolüne bürünmüştü hemen.
"İki dakika sözümü dinlesen belki adam akıllı bir iş yapıp o şerefsizi yakalayabiliriz." Biraz yükselmiştim sanırım. Sakinleşmek için gözlerimi kapatıp içimden saymaya başladım.
Tamam sakinim, sorun yok, sinirlenmek yok.
Sakinleşmek için genelde bunu yaparım. Biir.. ikii... ü-
Silah sesi. Birden gözlerimi açtım. Silahı çıkarmak için belime dokundum, yok, silah yoktu ve Mavi koşuyordu.
"Mavi!" Mavi'nin peşinden koşmaya başladım. "Kaçma şerefsiz." Mavi'nin birinin peşinden koştuğunu anlayınca bana yaptığı hareketle kestirme yolu kullanıp hızla koşmaya başladım. Hıza meydan okuyordum sanki. Nefesim kesilene kadar koştum. Ve sonunda onu kıstırmıştım. Kestirme yoldan karşısına çıktığımda Arkasında koşan Mavi'den anlamıştım onun olduğunu. Siyah kapüşonlu takmıştı tanınmamak için gerizekalı. Ensesinden tutup ara sokağa çektim. Mavi'ye silahı vermesi için işaret yaptım. Hayret! İlk defa itiraz etmeden silahı elime verdi. Gitmesi için işaret yaptığımda başını olumsuz yönde salladı. Mavi'yi es geçtim, o zaten hep böyleydi. Ensesini tuttuğum bir adamdı, bu kolayca anlaşılıyordu. İki kolunu birleştirip kafasına silahı dayadım. İşte şimdi çıkış yolu kalmamıştı. "Yakalandın farecik." Alaycı bir şekilde gülüp iç çektim.
"Ah sizdeki bu salaklık, çok yazık." Sesi çıkmıyordu ama hiç çıkmayacağı anlamına gelmiyordu bu, elbet konuşacaktı.
Fısıltıyla konuşmaya başladım.
"Kimin köpeğisin söyle bakalım? Bizde düşman çok" Hâlâ sesi çıkmıyordu.
"Aaa ama böyle olmaz ki, olur mu Maral? Mavi'ye gerçek ismi ile hitap etmek aptalca olurdu. Mavi gülmeye başladı.
"Acemi misin? Ciddi soruyorum ha. Sakın alınma, plan gayet iyi ama sen bizi çok hafife almışsın. Tabii, insan kime denk geleceğini bilemiyor. Sence hangi manyak bize bilerek denk gelebilir Mina?"
Aşağılama ve baskı psikolojisi uyguluyoruz, bir şeyleri itiraf ettirmek için en iyi yöntemlerdendir. Yüzünü döndüğü sırada silahı kafasına dayadım.
"Siz beni salak mı sandınız?" Mavi ile birbirimize bakıp gülüştük.
"Öyle sandık valla, değil misin ki?"
"O eve girdiğine göre salaksın." Mavi o evin benim olduğunu söylememişti. Anlam verebiliyorum.
"Kimin için ça-lı-şı-yor-sun?"
"Anne ve babanın gerçekten öldüğünü sanıyorsun. Sence ben mi salağım sen mi Mina?" İsmimi özellikle bastıra bastıra söylemişti. Annem, babam ve Mavi hassas noktamdır. Kalbimden vurulmuşa döndüm. Mavi gelip müdahale etti hemen.
"Bana bak şerefsiz daha fazla saçmalarsan-"
"Öö-öldürür müsünüz? Alay ediyordu.
"Tam da öyle yaparım, kurda kuşa yem olursun. Bunun farkında olarak konuş. Elimde kalırsın."
"Sakin ol Maral." Mavi'ye bakıp susması için işaret yaptım.
"Bak, bu sokaktan kimse geçmez. Sana soracağım soruları cevaplayıp gideceksin. Bir daha da kimsenin evine girmeyeceksin gizlice!" Mavi araya girecek gibi oldu ama el işaretimle susturdum.
"Beni bırakmayacağınızı üçümüz de biliyoruz sandığınız kadar aptal değilim."
"Şaka yapıyorsun.Bak çok korktum şimdi." Mavi'yle birlikte kahkahalarla gülmeye başladık. Bir anda ciddileşip konuşmaya devam ettim.
"Bunu görüyor musun?" Silahı alnına bastırdım.
"Aynen, görüyorum."
"Bundan çıkacak bir, sadece bir mermiye bakar hayatın. Anlıyorsun değil mi?"
Başını salladı. "Güzel, çok güzel. O zaman soracağım her şeye tek tek cevap vereceksin."
"Sor bakalım." ses tonu olabildiğince sakindi.
"O mektupları neden Maral'ın dilinden yazdın? Bizi nerden tanıyorsun? Mektuplar ne ifade ediyor? Ve son olarak bana neden mektup yazıyorsun? Manyak mısın oğlum sen, eceline mi susadın?" Karşımda öylece
"Tek tek sor. Mektup falan yazmadım, 1 buçuk yıl önce kapıya mektup bırakan birini gördüm. Ama acelem vardı. İtalya'ya dönmem gerekiyordu. O yüzden fazla umrumda olmadı ama Sabah bahçede sizi görünce ilgimi çekti. Kasabadan duymuştum anne ve babanın vefat ettiğini. Mektupta ismini görünce bağdaştırdım, biraz araştırınca da gerçeği öğrendim. Ayrıca evinize de girmedim.Bahçeye girdim sadece. Sanırım beni yanlış anladınız, evden çıkıyorum sandınız."
Kahkahalarla gülmeye başladık. "Baksana Maral, arkadaş birine bakıp çıkacakmış." Alaycı bir gülümsemeyle güldükten sonra dediğime kendisi de gülmeye başladı.
"Mafyacılık mı oynuyorsunuz siz? Ne bu tavırlar?" dudağımı büzdüm.
"Aaa niye öyle diyorsunuz beyefendi."
Silahı tekrar belime koydum.
"Ani bir hareket yapayım deme. Son bir soru sorup gitmene izin vereceğim."
"Sor bakalım." Korkak bir tipi yoktu.
"Mektubu bırakan kişi gittikten sonra mektubu alıp okudun mu?"
"Hayır, sadece üzerinde yazan isime baktım. İsmi görünce bıraktım. Duyumlarım nedeniyle." Bu konuda dürüst gibiydi, ama aynı zamanda yalan da söylüyor gibiydi.
"Anladım, numaranı ver." Numarasını almak zorundayım, ulaşmak için.
Mavi alttan alttan sırıtmaya başladı taa ki attığım o bakışa kadar. "Sebep?" Ne olduğunu bildiği halde sorması yok mu.
"Soracaklarım olabilir." Başını olumlu yönde salladı.
"Öyledir. Yaz hadi."
"Maral, telefon?"
"Bahçedeydi."
"Seninki?"
"Cebimde."
"Ee ne bekliyorsun yaz." Kaş göz yapıp samimiyetsiz bir şekilde güldü.
Daha sonra kulağıma uzanıp mızmızlanmaya başladı.
"Onun numarasının bende ne işi var pardon? Niye ben ya niye niye?"
"Maralcığım, sakin ol senden alırım sen de silersin."
"Oh be tamam."
"Artık gidebilir miyim komiserim?"
"Dalga geçme, seninle işimiz daha bitmedi, ismin neydi?"
"Uraz." dünya üzerinde böyle güzel isimler var mıydı gerçekten?
"Ben de Mina. Memnun oldum. Bir süre ayrılma buralardan. Teorin hakkında konuşalım." Düşünce birliği bizi bir arada tutabilir. Aramalarıma cevap versin diye girdiğim rollere bak sabır ya allahım sabır.
"Ben pek memnun olamadım da ona hakkım var dimi?" göz devirdi.
"Gidebilirsin."
"Sağolun ya, valla."
"Çok konuşma, defol." Mavi'nin bu yönü bazen korkutucu bazen de tatlı oluyordu.
Uraz yanımızdan uzaklaşırken elimle alnımı kaşıdım.
"Ona güvenemeyiz." Başını salladı.
"Biliyorum ters köşe oynayacağız." Anlamsız bakışlarını hedef alıp üzerime doğrulttu.
"Bak annen baban hassas noktan biliyorum ama inanma ona, öyle bir şey yok. Tekrar umutlanma zaten atlatman uzun sürdü." Mavi haklıydı, benim iyiliğimi düşündüğünü biliyorum. Uraz'a güvenmiyorum. Dedikleri hakkında düşünüp aklımla kalbimi karıştırmayacağım.
"Ben aştım bunları, farkındayım her şeyin, neyin nesi olduğunu bilmediğim bir aptalın sözüne kanacak değilim." Gülümseyip omzuma dokundu.
"Hayatımda tanıdığım en güçlü insansın." Gülümsedim.
"Gidelim mi artık?" Dedim. Kasabayı seviyorum ama uzun zamandır dışarı çıkmıyordum, yabancılaşmışım.
"Olur gidelim." Karmaşık duygular içerisindeyim, bu kasabada ne anılarım vardı ailemle. İnsanlar gider, anılar gitmezmiş. Bunu anladım bugün. Sadece bugün değil aslında, ne zaman ailem gelse aklıma sanki hâlâ bir umudum varmış gibi oluyor. Karamsarlığa düşemiyorum, Uraz'ın dedikleri aklımı kurcalıyor, buna izin vermemeliydim ama elimde değil. O çocuk ailem hakkında bir şeyler biliyor olabilir. Tekrardan umutlanmak onları geri getirmez biliyorum, ama umudunuzu kaybetmeyin derler. Küçüklüğümden beri bu sözü hatırlatırım kendime. Ailemi kaybedene kadar umudumu yitirmemiştim fakat ailemi kaybettikten sonra ne umut kaldı ne mutluluk. Mavi kaldı sadece, o da Maral oldu şuanlık. Kimsenin benimle oynayamaz, ailemin yaşadığı ihtimalini düşünmüştüm zaten. Salağın birinin gelip aklımı kurcalamasana göz yumamam. Bu çok aptalca.
"Mavi" dedim kısık bir ses tonuyla. Dikkatle bana bakıp sorgularcasına bir bakış attı.
"Efendim?"
"Bir süre için gerçek isimlerimizle hitap etmeyelim birbirimize olur mu?" Mavi'den böyle bir şey istemek bencillikti, bunu biliyorum ama o çocuk gerçek isimlerimizi bilmemeli kendi öğrenmiş olsa bile onu gerçek olmayan gerçeğe inandırmalıyız. Aslında gerçek olmayan yalan demeliydim ama bu yalana önce biz inanmalı, o karakterlere bürünmeliyiz.
Mavi cevap vermeden konuşmaya başladım.
"Derler ki, bir yalan söyleyecekseniz önce kendiniz inanmanız lazım. Sen kendinin bile inanmadığı bir şeye başkasını nasıl inandıracaksın?" Başını olumlu anlamda salladı.
"Nihan teyze hep yalan söylemenin iyi bir şey olmadığını söylerdi, bunu onlar için yaptığımızı bilse yine öyle der miydi sence?"
Ağzımdan tek kelime dahi çıkmadı. Alışmıştım aslında ama uzun süre tek başıma yaşadığım için kimseyle bu konu hakkında konuşmadığımdan garip gelmişti. Derin bir nefes alıp önüme gelen bir tutam saçı kulağımın arkasına attım. "Mina?" Diyip güldü Mavi, Acının tatlı tebessümüydü bu. Onunla birlikte ben de gülmeye başladım, farkında olmadan gözümden bir yaş düştü, o yaşla birlikte gülümsemem de düştü. Eski tat yoktu artık.
"Seninle artık bir yerde oturup bir kahve de içemeyecek miyiz ya?" Şakaya vuruyordu. Bozuntuya vermeyip güldüm. Ardından sözünü bitirmek için izin istedi.
"Dur ama daha bitmedi. Kasabanın biraz aşağısında yeni bir yer açılmış, kasabalılar gitmez oraya. Hem çok güzel kahve ve kruvasan yapıyorlar gidelim mii?" Güzel bir teklifti, kasabalılardan uzak durmaya çalıştığımı biliyordu. Ben hiç bir şey anlatmadan beni anlayan bir dostumun olması büyük şans benim için.
"Olur gideriz tabii." Mavi'nin yüzünde Zafer kazanmış bir savaşçı ifadesi vardı, gülüyordu. Ardından ben de gülmeye başlayıp başımı iki yana salladım.
"Yok yok, sen hep böyle çocuk kalacaksın."
"Hep yanımda kalacağına söz verirsen, belki biraz büyürüm." Gözlerimi başka bir tarafa çevirip yürümeye devam ettim. Ağır gelmişti. Gideceğimi bilmiyordu. O çocuğu arkamda bırakmak istemiyorum. Arkamdan ağlatmak istemiyorum onu. Bir annenin evladını bırakıp gitmesi gibi bir şeydi bu onun için.
Bu kasabaya bile sığamıyorum, Umrumda mı? Hayır. Evet.
Mavi gülmeye başladı.
"Dünya'dan Mina'ya.." değişik robot sesleri çıkarıp tekrar gülmeye başladı.
"Gittin sen yine bak, fark etmiyorum sanma."

Tebessüm ettim. "Mina'dan Maral'a, Mina seni çok seviyor."
Aynı anda gülmeye başladık.
"Bak hemen şurası." Dedi parmağını tatlı küçük bir kafeye doğru uzatıp. Başımı onaylarcasına salladım. Kimseyle karşılaşmadan eve gitmek istiyorum. En yakın zamanda ise Mavi ile o konuyu konuşacağım. Kafeye girdiğimizde içeride müşteri olarak hiç kimse yoktu.
"Merhaba Fırat abi, nasılsın?" Dedi Mavi, tanışıyorlardı galiba.
"Hoşgeldiniz, iyiyim sizler nasılsınız kızlar?" Bana anlamsızca bir bakış atıp dudaklarını araladı. "Siz yenisiniz galiba küçük hanım."Mavi gülümsedi, ona iyi olan, ve sevdiklerine zarar vermeyen herkese karşı böyleydi, ben böyle değildim. Herkese güvenemem ben, aptalca bu. Tanıdığına bile güvenmemeli insanlar. Gerçi insanlar umrumda değil, sadece Mavi'nin bu iyi niyetini kötüye kullanmalarını istemiyorum. Bana karşı farklıydı tabii, ben onun çocukluk arkadaşıyım.
"Siz istediğiniz bir yere geçin hemen ilgileniyoruz."
"Teşekkür ederiz." Dedi Mavi gülümseyip. En köşe masaya geçip oturduk. Kafenin dekorasyonu bana uymasa da iyiydi. Kafenin içi renkli ışıklar ile kaplıydı. Kafe çalışanı menüleri getirince Mavi menüye hiç bakmadan siparişleri vermeye başladı. "2 kruvasan menü, bir de iki sade kahve alabilir miyiz?" Dedi.
"Meyve ister misiniz?" Diye sordu Kafe çalışanı.
"Mina sevmez, almayalım." Mavi beni o kadar iyi tanıyordu ki bazen benim bile kendim hakkımda unuttuğum detayları en ince ayrıntısına kadar hatırlıyordu. Kafe çalışanı masadan uzaklaşırken Mavi bana baktı. Fısıltıyla konuşmaya başladı.
"Sana Mina dememde sorun yok dimi? Çok güzel isimmiş." Güldü. Mavi duygularını açıkça belli eden bir insandı, belli etmese de ben anlarım. Kruvasan ve kahvelerimiz gelmişti.
"Başka arzu ettiğiniz bir şey var mı? Dedi kafe çalışanı. Mavi hayır anlamında başını salladı.
"Hayır, teşekkürler." Dedi. Kafe çalışanı masadan uzaklaşınca soramadan duramadım.
"Sen daha önce buraya geldin mi?" Kruvasanından bir ısırık alıp bıraktı, daha sonra ağzının kenarını silip başını olumlu anlamda salladı.
"Evet geldim." Başımı salladım. "Peki."
Gülümsedi. "Flörtüm yok." Dedi kruvasanını tekrar eline alırken. Aslında böyle düşünmemiştim. Ama galiba kiminle geldiğini merak ettiğimi anlamıştı.
"Tek geldim bir kere."
"Hmm, anladım."
"E yesene Mina, cidden çok iyi. Biliyorlar bu işi." Dedi ve bana göz kırptı. Mutluydu. Benimle olduğu için mutluydu. Ve ben de mutluydum. Onunla olduğum için, şu an yanımda olduğu için. Zarar görmediği için ve daha da sayabileceğim bir çok şey. Bana kardeşim gibi destek olmuştu. Bazen yanımda olmasa da yanımda olduğunu hissederdim. Kimsenin yanımda olmaması o zamanlar benim için büyük tramvaydı. Ama pek de umursadığımı söyleyemem. Zaten harap olmuştum, tüm gün temizlik yapar sonra bir köşede uyuyakalırdım. Bahçeye çıkan kapı daima açıktır. Evin havasız kalmasına dayanamam çünkü, çabuk daralır bunalırım.

Diri Ruhlar OkyanusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin