üçüncü bölüm| "benimlesin."

95 7 5
                                    


Yaşamak için birine ihtiyaç duymaz insan, yalnız kalmak istemez sadece. Yalnız kalmamak için kullanır birilerini. Kullanan da suçludur, kullanılan da. Kullanan kullandığı için, kullanılan da kendini kullandırttığı için. Hayat menfaatlerle doludur. Menfaatsiz hayat yürümez derler. Kaybedecek bir şeyi kalmayan insanlar menfaatçilerden korkmazlar, çünkü zaten her şeyini kaybetmiş insan, başka neyi kaybedebilir ki? Bence kendini. Ben de kendimi kaybetmekten korkuyorum.

Gülümsedim ve önümdeki kruvasandan bir ısırık aldım. "Sen öyle diyorsan öyledir Chef!" Aynı anda gülmeye başladık. Taa ki kafe görevlisinin bize doğru baktığını görünceye kadar. Anlamsız bakışlar atsam da gözlerini çekmedi üzerimizden.
"Maral." Diye fısıldadım.
Ne oldu anlamında başını salladı. Kaş göz yapıp durumu anlatmaya çalıştığımda Mavi durumu anlamıştı.
"Belindeki silah." Diye fısıldadı Mavi. "Ona bakıyor." Derin bir iç çektim. "Üff, unutmuşum ya!" Kazağımı pantolonumun içinden çıkarıp belimdeki silahı kapattım. Nasıl unuturum ki. "Sorun olmaz, ruhsatlı." Göz kırptı. "Biliyorum Maral ama görünmesi çok riskli." Mavi kaş göz yapıp ne olduğunu sordu.
Fısıltıyla konuşmaya başladım.
"Kılıfı getirmedim, herkesin görmesi iyi olmaz."
Mavi gözlerini kocaman açıp başını salladı.
"Anladım, haklısın. Neyse öyle bir şey olmadı neyseki." Başımı salladım. Mavi'ye ciddi bir bakış atıp tekrar fısıldadım.
"Kalksak mı artık?" Mavi rahatsız olduğumu anlamıştı, başını salladı.
"Hesabı alabilir miyiz?" Dedim kaba bir ses tonuyla. Kafe çalışanı post cihazı ile yanımıza geldi.
"Bende kart var, sen kahveni alıp çık geliyorum ben." Mavi başını olumlu anlamda salladı. Kartı uzatıp ödeme yaptıktan sonra kafe çalışanına dur anlamında işaret yaptım.
"Sen dur." Olduğu yerde kalıp dikkatle bana bakmaya başladı. "Urla şube Amiri Mina Altun ben, moladayız. Attığın bakışlardan rahatsız oldum. Bir daha olmasın. Ne ona karşı, ne de bana karşı." Dedim dışarıda beni bekleyen Mavi'yi göstererek. Başını olumlu yönde salladı. Yumruğumu masaya vurmamla hem masa, hem de kafe çalışanı titredi. "İyi günler." Kafeden ayrılıp Mavi'nin yanına gittim.
"Gidelim hadi." Kasabaya doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım, Mavi hemen arkamdan geliyordu. "Yavaş ol ya biraz." Dese de onu dinlemedim. "Neye sinirlendin sen?"
"Eve gidince anlatırım şuanlık sus." Mavi sustu. Yol boyunca hiç konuşmadık. Ev tam yanımızdaydı. Cebimden anahtarı çıkarıp kapıyı açtım. Mavi'ye girmesi için müsaade ettikten sonra anahtarı kapıdan çıkarıp tekrar cebime koydum. Ardından kapıyı kapatıp içeri geçtim.
"Mina?" Göz devirdim.
"Bırak şimdi."
"Tamam ya ne dedik."
"Otur şuraya."
Mavi ters ters bakmaya başladı.
"Sana bir şey olmuş da öğreneceğiz inşallah."
Öğrenemeyeceğini o da biliyordu. Mavi oturunca karşısındaki koltuğa oturdum.
"Bak şimdi, birilerinin gözü üzerimizde. Amaçları ne bilmiyorum."
"Şu kıstırdığımız çocukla mı ilgili?" Başımı olumsuz yönde salladım.
"O bireysel."
"Peki bunlar?"
"Kasabanın her yerine özenle konulmuş gruplar."
Alas alay edercesine güldü.
"Gidelim sıkalım birine? Ucu diğerlerine değiyorsa anlaşılır." Başımı iki yana sallayıp alay edercesine güldüm.
"Güzel plan ama patlarız. Hem daha amaçlarını bile bilmiyoruz." Başını onaylarcasına salladı.
"Doğru."
Gözlerimi kapatıp düşünmeye başladım. Bir süre düşündükten sonra bedenimde bir el hissettim. Gözlerimi açtığımda Mavi bana sarılıyordu.
"Seninleyim."
"Ne olursa olsun seni tehlikeye atamam."
Gülümsedi. Ne desem de kabul etmeyecekti.
"Umrumda değil, bence ağzını boşuna yorma ama sen bilirsin. Kararım değişmeyecek."
Biliyordum böyle yapacağını. Sahip olduğum en büyük şansım..
"Keşke yaz ayında olsaydık." Konuyu dağıtmaya çalışıyordu.
"Neden?"
"Kasabada yaz ayları çok sıcak geçmez biliyorsun. Serin, güneşli ama sıcak olmayan bir yaz. Şu bahçede uzanırdık, sonra nihan teyze bize yemek yapardı. "Çocuklar, yemek hazır."
"Güzel günlerdi." Diye mırıldandım. Mavi gülümsedi.
"Güzel olmaz olur mu?" Gözünden akan bir damla yaş koluma düştü.
Gülmeye başladım. "Bir dakika sen ağlıyor musun?" Kendisi de gülmeye başladı. "Ne yani ben ağlayamaz mıyım?"
"Sen yere düştüğünde bile ağlamazdın." Aynı anda gülmeye başladık. "Aştık biz bunları, biliyorsun. Güçlü iki kız olduk, dostluğumuz devam ediyor. Bunları düşün." Güldü. Acısını gülüşüyle gizliyordu.
"Saat 8 buçuk." Anlamsız bakışlar attı.
"Yani?"
"Annenler bekliyordur."
"Beklemiyordur." Tartışmışlardı sanırım.
"Kavga mı ettiniz?"
"Hayır, alakası yok."
"Ee?"
"Burada kalacağımı biliyorlar." Güldüm.
"Burada mı kalacaksın?"
"Ohooo Minacığım günaydın canım."
"Dalga geçme Maral." Maral güzel bir isimdi. Artık ona bu şekilde hitap etmemde sakınca yoktur diye düşünüyorum. Mavi ismi bana eskileri hatırlatıyordu, yeni bir sayfa için geç bile kaldım sanırım. Maral ile üniversite konusunu konuşmam gerekiyor artık, bu işi çözmeden gitmeyeceğim ama yine de söylemem gerek. Ondan daha fazla saklamak aptallık.
"Seninle konuşmam gereken bir şey var." Maral dikkatle bana bakıp gülümsedi.
"Olur, konuşalım tabi."
Başımı salladım. "Ama önce ikimize kahve yapayım olur mu?"
"Çok iyi olur." Gülümsedim. Oturduğum koltuktan kalkıp mutfağa doğru yöneldim, mutfak ile salon birleşikti. Hemen arkada duran mutfağa girip iki kupa çıkardım. Önceden ısıttığım su kettle'da duruyordu ve hâlâ sıcaktı. Dolaptan granül kahveyi çıkardım. Nasıl içtiğini bildiğim için sormama gerek yoktu. Granül kahveyi kupalara döküp üzerine sıcak su döktüm. Ardından tepsiye koyup oturma odasındaki masaya bıraktım.
"Ellerine sağlık." Diyip gülümsedi.
"Afiyet olsun." Kahvesini ağzına götürüp üfledi, daha sonra yavaş yavaş yudumladıktan sonra kupayı iki avucunun arasına aldı.
"Ee ne konuşacağız?" Söylemeliydim. Bugün olmazsa hiç bir zaman olamayacak, biliyorum.
"Sakin kalacağına söz ver, sözüm bitmeden tepki verme."
Başını salladı.
Nerden başlasam diye düşünmeye başladım.
"Şey, konuşacak mıyız?" Güldü. Başımı onaylarcasına salladım.
"Ben bir süre sonra kasabadan ayrılmak zorundayım." Maral elindeki kupayı istemsizce düşürdü.
"İyi misin? Kahve sıcaktı, bir yerin yandı mı?"
Başını olumsuz yönde salladı. Bir süre konuşmadı, ben de konuşmadım. Onu zorlamak istemiyorum, onun için de iyi bir haber değil zaten. Yerdeki cam kırıklarını toplamaya çalışıyordu.
"Ben çok özür dilerim, hallederim şimdi." Sesi kısılmıştı.
"Ben hallederim Maral." Camları elinden alıp yerdekileri de topladım. Biri elime batmıştı. Diğer camların üzerine de sıçrayan kandan anladım bunu. Umursamadım, kalbi kanayan biri elinin kanamasını umursar mı sizce?
Elimdeki camlarla birlikte mutfağa girdim, gözüm çöp kutusunu aradı. Evet, köşede duruyordu. Camları atınca fark ettim, fena kanıyordu. Çeşmeyi açıp elimi bir süre altında bekletince kanaması biraz durmuştu. Suyu kapatıp mutfak bezini alıp tekrar içeri geçtim. Mavi ağlıyordu. Maral ve Mavi'yi çok farklı karakterler olarak görüyorum. Maral ağlayacak biri değildi, Ama Mavi saftı, ona her baktığımda çocukluğumu görürdüm. Şimdi de öyle, şu an karşımda Maral değil de Mavi duruyordu. Sanki Maral suç ortağım, Mavi çocukluğumdu. Tek kişi, iki karakter.
"Neden ağlıyorsun?" Gözyaşlarının arasından gülümsedi.
"Bunu şu an bana sorabilecek son insansın."
Öfkelenmişti. Onu, çocukluğumu, anılarımızı bıraktığım için sinirlenmişti. Haklıydı.
Neden gideceğimi söylememiştim, söylesem ne değişirdi ki? Her iki hâlükârda da gideceğim öyle değil mi?
"Git sen." Dedi tekrar kısılan sesiyle.
"Ben çocukluğumuza sahip çıkarım." Boğazım düğümlendi. Tam da düşündüğünü düşündüğüm şeyi düşünüyordu.
"Hiç bir şeyi bıraktığım yok." Açıklamama izin vermiyordu.
"Öyledir." Diye mırıldandı.

Diri Ruhlar OkyanusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin