''Eğer ölürsem mezarıma,'Sıkıntıdan öldü' yazarsınız.'' dedim iç çekerek koltuğa uzanırken. ''Ne yapsak?'' dedi Cafer ters durup televizyonda oyun oynamaya çalışırken. Yüzü kıpkırmızı olmuştu, ister istemez güldüm.
''Ne gülüyorsun Burak?'' dedi sitem edercesine. Dengesini kaybedip düştüğünde kahkaha atmıştım. O sırada kapının açıldığını işittik. Çok geçmeden salonun kapısından Ozan girdi.''Ölüyorum.'' dedi ceketini fırlatırken. Evde sadece o çalışıyordu. Benim herhangi bir konuda yeteneğim yoktu, Cafer de girdiği her işten ya kovuluyordu ya da istifa ediyordu. Ne olursa olsun eninde sonunda o işten çıkıyordu. Tüm yük Ozan'ın üzerinde oluyordu ve bundan suçluluk duymak yerine keyif bile alıyorduk.
Cafer düştüğü yerden ağrıyan yerlerini ovalayarak ayağa kalktı. Televizyon kumandasını kapıp oyundan çıktım ve haberlere girdim. Hangi kanalı açsam siyasetle ilgili şeyler vardı. Bir Türk dizisiyle de karşılaşınca dayanamayıp televizyonu temelli kapattım.''Bugün bir garipsin.'' dedi Ozan.
''Günlerdir televizyon izliyor, pişti oynuyor ve sabaha kadar atıştırmalık ne bulursak yiyoruz. Aynı şeyleri tekrarlamaktan sıkıldım.''
Ozan telefonundan Piano Tiles oyununu açıp oynamaya başladı.''İhtiyacın olan şey sadece ateşli bir piliçle seksi bir gece.''
''Piliç?'' diye sordum duyduğum şeyden emin olmak isterken.''Böyle şeyler bana göre değil, Ozan.'' O sırada Cafer banyodan çıkmış olmalıki içeriye girip diğer koltuğa yığıldı. ''Birileri yine korkuyor.'' dedi gülerek. Cafer hep böyleydi işte, her konuyla dalga geçerdi. Ciddiye alamazdı. Öyle bir bünyeye sahipti. ''Gerekmedikçe sevişmeyi saçma buluyorum sadece.'' dedim kendi kendime.''Birini gerçekten arzulamadığın sürece ne anlamı var ki?'' İkiside gülmeye başladı.''Hadi bir yerlere gidip ortalığı dağıtalım.'' dedi Cafer.''Yoksa bu evden gay olup çıkacağım yemin ederim. Gözüm kız görsün biraz.''
''Az önce Gizem mesaj attı.'' dedi Ozan.''İki sokak aşağıda bir evde toplanmışlar. Ortam gerçekten güzelmiş. Öyle diyorlar.''
''Ortamı falan boşverde..'' dedi Cafer.'' Kız var mı kız?''
İç çekerek Cafer'in normalden daha fazla olan abazalığına güldüm. Bu çocuk asla dersini almayacaktı. En son bir partiye gittiğimizde bir kıza bakire olup olmadığını sormuştu. Kız başından aşağıya içki dökmüştü ve o gece buz gibi suyla yıkanmak zorunda kalmıştı. Bir hafta yataktan çıkamamış, bir daha esmerlere bulaşmayacağına dair yeminler etmişti.
''Seni mümkün olduğunca kızlardan uzak tutacağız Cafer. Sağın solun belli olmuyor.'' Ozan yine haklı konuşmuştu. Giyinmek için kendi odama girdim. Klasik giyinmeyi tercih ettim, fazla dikkat çekmek istemiyordum. Birkaç dakika içinde hazırlanıp dışarıya çıkmıştık. Evi bulmakta zorlanmıştık. Ozan iki defa Gizem'i aramak zorunda kalmıştı. Yanlış hatırlamıyorsam Gizemle metroda tanışmışlardı. Başka bir oğlan Gizem'i taciz ederken Gizem onu Ozan sanıp öldüresiye dövmüştü. O gün Cafer ve ben gülmekten uyuyamamıştık. Diğer gün Ozanla yine metroda karşılaşmışlardı. Ozan durumu anlatınca Gizem özür dilemiş, affettirmek için onu bir yerlere mor gözüyle birlikte götürmüştü. Şimdi çıkıyorlardı. Hatta Ozan'ın ona evlenme teklifi edeceğini bile duymuştum. Arabayı park edip çıktık.
Eve girdiğimizde tahmin ettiğimizden fazla insan vardı. Müzik tüm evi kaplamıştı, ilk başta alışmakta zorlansamda sonradan alışmıştım. Gizemlerin yanına geldiğimizde Ozan gülümseyerek onun yanağına bir buse bıraktı. Bir süre oynaştılar. Daha sonra Gizem bize döndü. Cafer insanları gözüyle soymakla meşguldü, ağzının suyu akacak diye korkmaya başlamıştım.
''Bunlar Melek ve Dilek.'' Sonra kızlara döndü ve ilk önce beni daha sonra Cafer'i işaret ederek konuştu.''Burak ve Cafer.'' Cafer gülümseyerek Melek'e göz kırptı. ''Dans edelim mi?'' Melek dünden razı bir şekilde gülümsedi ve başını salladı. O zaman anladım. Burada olmam yanlıştı.
Ben böyle bir yerde olup kızları oyuncakmış gibi kullanmak istemiyordum. Ben birini sevmek ve yalnızca onu arzulamak istiyordum. Ve bu kişinin karşımdaki Dilek olmayacağından yüzde yüz emindim. Gizem ve Ozan bir köşeye çekilmiş yiyişmeye başlamışlardı bile.''Bir şeyler içelim mi?'' dedi Dilek. O sırada gözüme biri takıldı. Bir pantolon ve kazak giymişti. Diğer kızlar gibi değildi. İlgi odağı olmak istemiyormuş gibi bir hali vardı. Saçlarını dağınık bir topuz yapmıştı. Işık yüzünden saçlarının rengini çözemiyordum. Yanındaki fazla açık giyinen arkadaşına bir şeyler söylüyordu. Yüz ifadesinden gitmek istediğini anlamak zor değildi. Daha sonra bir şey oldu. Onunda gözleri takıldı bir yerde. Hızla o tarafa doğru yürümeye başladı. ''Hey?'' diyen Dilek'e döndüm.''Şimdi olmaz. Eğlenmek için başka birini bul.'' Hızla o kızı aramak için hareketlendim.
İnsanların arasından geçerken kız görüş alanıma girdi. Bir oğlanı izliyordu. Oğlan sarışın bir kızla yiyişiyordu. Kızın ağladığını görmem zor olmadı. Çok ses vardı, hıçkırıklarını duyamıyordum ama gözyaşları teker teker gözlerinden akıyordu. Ağladı, ağladı ve ağladı. Daha sonra dayanamayıp oğlanın yanına gitti. Ona sertçe bir tokat atarken oğlanın tuttuğu kolunu geriye çekip koşmaya başladı. Arkasından bende koştum. Evden çıkıyordu. Yola doğru hızla koşarken bir arabanın ona doğru geldiğini gördüm. Ancak o devam ediyordu, ağlamaktan başka bir şey yapmıyordu.''Bekle!'' dediğimde yolun ortasında öylece durup bana baktı.''Çekil!'' dememe bile kalmadan araba son gücüyle ona çarptı ve kız yolun kenarındaki ağaca çarptı.
Öylece durdum ve durumu kabullenmeye çalıştım. Kızların çığlıkları etrafı doldurdu. Herkes orada toplanırken kendime geldim ve onun peşinden koştum. Kalabalığı zorlukla geçerek ona doğru eğildim. Başından kanlar akıyordu. Acı içinde inliyordu. Ona eğilip,''Benimle kal.'' diye mırıldandım. Telefonu çıkartıp ambulansı aradım ve çağırdım. Daha sonra tekrar ona eğildim.''Eğer sana seslenmeseydim orada durmayacaktın, belkide yolun ortasından çekilmiş olacaktın. Özür dilerim, sana borcum büyük.'' Kız inlemeye devam ediyordu. Ambulans geldiğinde inlemeyide bırakmıştı, bayılmıştı. Onu arabaya bindirdikten sonra kadın bana döndü.''Bayım, bizimle gelmeniz gerekiyor.'' Başımı salladım.
Bundan sonrası çok hızlı gelişmişti. Hastaneye gelmemiz, saatlerce o kızdan haber alamam ve ifademi verdiğim halde onu bırakamam. Sandığımdanda hızlıydı. Ama kızın yakını yoktu ve gidersem sanki üzülecekmiş gibi hissediyordum. Uyandığında onu bekleyen biri olsun istiyordum.
Doktor sonunda çıktığında ona sorarcasına baktım. Dört saat kırk iki dakika boyunca buradaydım. Bir şeyler bilmeye hakkım vardı.''Durumu nasıl, doktor?'' diye sordum. Doktorun attığı tek bir bakış hayal kırıklığına uğramamı sağladı. Bu bakışı tanıyordum. Hiç konuşamadığım bir kızın durumuna mı üzülüyordum?
''Komada.'' dediğinde öylece durdum. Yüzüm ifadesizdi. Ne tepki vereceğimi şaşırmıştım.''Lütfen kendinizi yormayın ve evinize gidin. Yapabileceğimiz tek şey beklemek.'' Doktor yanımdan çekip giderken bir yere oturdum.
Ben, Burak Şafak, hiç tanımadığım bir kız için oturmuş üzülüyordum. Benim yüzümden miydi bunlar? Bilmiyordum. Tek bildiğim, o kızın yanında olmak ve o uyandığında onun gülümsemesini görmek istediğimdi. O yüzünü unutamıyordum. Onu görrmeme izin verecekler miydi? Bilmiyordum. Buradan gitmek istemiyordum. Her an uyanabilir diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum. Bir şey beni burada tutuyordu. Suçlu olduğum düşüncesiyle kendimi yiyordum zaten. Ama bu farklıydı. İlk görüşte aşka inanmazdım ben. Hem de o kadar açık giyinen kızların arasında rahatlığı tercih etmiş bir kıza asla. Ama şimdi olmaması gereken bir şey olmuştu.
Ben hep istediğim gibi birine aşık olmuştum. Ölmek üzere olan birine. Gözyaşlarım çaresizce gözlerimden akarken tanımadığım birini nasıl sevebilirim diye düşünmeden edemedim. Ona bir kere bakmam yeterli olmuştu. O dağınık topuzuna, somurtan yüzüne bir defa bakmam yetmişti. Ve şimdi, bilinmezliğin içine doğru yürüyordum.
Ne olacaktı?
Uyanacak mıydı? Yaşayacak mıydı? Peki sonra ne olacaktı?
Yoksa..
Ölecek miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahıma Mavi Olur Musun?
Short Story''Her insan farklı bir bakış açısıyla bakar hayata. Kimi yıldızları izler durmadan. Kimi de eşsiz parlaklığıyla etrafı aydınlatan ayı. Ben diğerlerinden farklı olduğumu bu sözleri okurken bile anlamıştım aslında. Ben ne yıldızları, ne de ayı takip e...