"Abi iyiyim ben ya, bir şeyim yok." dedim bacağımın ağrısını önemsemediğimi göstermek istercesine. Ozan iç çekerken, Cafer bu duruma sessiz kalmayarak konuştu."Nasıl iyisin lan sen, nasıl iyisin?! Kız için kendini tehlikeye atmana değer mi?" Ağzımı açıp cevap vereceğim sırada,"Sakın cevap verme!"diyerek beni engelledi.
Ozan'a garip bakışlarımı yollarken omuz silkmekle yetindi. Konu ne zaman Şehval'e gelse, sessiz kalırdı zaten. Bunu neden yaptığı hakkında en ufak bir düşüncem olmasa da, mantıklı bir cevap alacağımdan emindim.
Cafer, içinden birkaç kelime mırıldanmaya devam ederken kapı açıldı. Sarı saçları ve büyük göğüsleriyle dikkati üzerine çeken hemşire, Cafer'in bile susmasına sebep olmuştu. Hemşire Ozan ve Cafer'e sinir bozucu bir bakış atarken, bana normal bir ifadeyle yaklaşıyordu. Hemen yanımda durup,"İyisiniz, değil mi?"diye sordu. Çok sakin duruyordu, bir o kadarda yapmacık. Ne olacağını tahmin edemezken başımı çekinerek olumlu anlamda salladım.
Birden kaşları çatıldı. Burnundan soluyarak hızla Ozanlara dönüp, saçlarının havada savrulmasına neden oldu."Sabahtan beri gelmeyeyim, susarsınız diyorum ama yeter! Burası bir hastane. Sizin bağırışlarınız yüzünden üç hasta şikayetçi oldu!" Bizimkiler kızın ani tepkisi sebebiyle gerileyince, sessizce güldüm.
Bilerek dar giyinmiş gibiydi, tırnakları bakımlıydı ve oje yoktu. Sadeydi, göğüsleri dar kıyafeti yüzünden ortaya çıkmıştı. Cafer konuşacağı sırada gözleri göğüslerinde takılınca, şimdi ayvayı yediğimizin kanısına varmıştım bile.
Ancak bizim yaşlarımızda olan kız, yaka kartını düzeltip son derece sakinlikle kapıdan çıkıp gitti. Adını son anda okumayı akıl etmiştim. Berra.
Bakışlarım tekrar bizimkilerde durdu. Cafer sanki kız hiç gelmemiş gibi konuşmaya devam etti."Bir aydır hastanedesin. Sırf sen istedin diye o kızla aynı hastaneye yerleştirdik seni. Durumun kritikti lan, kritik! Araba ters dönmüştü ama sen uyanır uyanmaz yine o kızın adını söyledin!"
Ozan son derece soğukkanlılıkla oturdu ve dikkatle Cafer'i dinledi. Cafer tüm ciddiyetiyle bana bakıyor ve korkutuyordu."Uyanmanın üzerinden 24 saat geçmemesine rağmen odana girdiğimizde yoktun. Bir baktık kızın yanındasın! Fiziksel olarak iyi olabilirsin ama diğer açıdan iyi olduğunu söyleyemeyeceğim." Sanki üç ayın hepsini bir anlık cesaretiyle söylemişti. Kalbim en yakın arkadaşlarımı üzmenin vermiş olduğu acıyla ağlarken sakin olmaya çalışıyordum. Ve son söylediği kelimeler, canımın daha çok yanmasına, dileyeceğim özürlerin silinip ortadan kaybolmasına neden olmuştu."Kız 3 aydır komada. Ölüden farkı olmayan bir kıza aşıksın. O ölecek! Duydun mu beni?!"
Gözlerimi hızla kapatıp, duruşumu dikleştirdiğim yatağa sindim ve örtüyü kafama kadar çekip gitmelerini bekledim. Birkaç saniye içinde Ozan durumu kavrayabilmiş,"Gidelim."diyerek Cafer'i de yanında götürmüştü.
Beni düşüncelerimle beraber yalnız bırakmışlardı. Komodinin üzerinde bulunan telefonuma uzanıp Linkin Park açtım ve neredeyse son sese kadar getirdim. Kulaklığımı arayamayacak kadar yorgun, müziğin sesinin kalbimin hıçkırık seslerini bastırabileceğini düşünecek kadar çaresizdim. Ben, Burak Akgün, bu kadar kötü bir duruma geleceğimi tahmin edememiştim.
*
Birkaç saat sonra, gözlerim yavaşca açılırken müziğin kapatıldığının farkına varabilmiştim. Büyük ihtimalle beni kontrol etmek isteyen hemşirelerden biri gelmişti. Ya da sesten şikayetçi olan hastaları temsil eden, adı Berra olan hemşireydi. Bunu düşünemeyecek kadar yorgundum. Telefonumun şarjı bitmek üzereydi, komodinin üzerine tekrar bırakıp başımı yastığın soğuk tarafına yasladım. Saçlarım terden dolayı hafif nemlenmişti, biraz rahatsız ediciydi ama sonradan alışmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahıma Mavi Olur Musun?
Proză scurtă''Her insan farklı bir bakış açısıyla bakar hayata. Kimi yıldızları izler durmadan. Kimi de eşsiz parlaklığıyla etrafı aydınlatan ayı. Ben diğerlerinden farklı olduğumu bu sözleri okurken bile anlamıştım aslında. Ben ne yıldızları, ne de ayı takip e...