2: Düşlerde yakalanmanın acısı.
•••
Uyku en kolay kaçış yoluydu. Zihninizi kapatır ve her zorluğu o kapalı zihnin kuytu köşelerine hapsedip dalardınız bir düş evrenine. Peki ya bu zorluklar sizi düşlerinizde dahi bırakmayacak kadar inatçıysa ne yapmalıydı?
Doğrusu Mustafa'nın öyle bir sorunu yoktu. Doğru dürüst bir uyku çekebiliyor olsa belki de olurdu ancak sağlıklı bir uyku çekmekten yoksundu. Uyku problemleri tam olarak ne zaman başladı bilmiyordu ancak sığamıyordu yattığı yere. Dert insanı uyutmuyordu ki kaçmasına olanak sağlasın. Mustafa ilk zamanlar bu sorunu geceleri bahçedeki kulübede geçiriyor olmasına yormuştu. Nihayetinde farkında olunmasa dahi insanın yüreğine korku salan bir ıssızlığa ev sahipliği yapıyordu bağlarının konuşlandığı bölge. Ara sıra varlığını hatırlatan kurt sürüleri, bahçe kapısından asla eksik olmayan kedi köpekler ve tabii ki yaban domuzları. Onu korkutmayı bırakalı çok olmuştu gerçi.
Alışıyordu insan. Korku her zaman vardı ancak o kadar derinlere gömülüyordu ki yerini kazıyıp çıksa yok sayılırdı. Yine de Mustafa bir çözüm yolu arayışına girip birkaç günlüğüne kulübeden vazgeçip eve dönmüştü. Ancak bu çözüm işe yaramadığı gibi Mustafa'yı daha zor bir duruma sürüklemişti. Kulübede olduğu zaman en azından açık hava baş ağrısını dindiriyor nefes alacak alan yaratıyordu genç oğlana. Evde bulunan iki adımlık balkon Mustafa'nın tıkanmış soluklarını düzenlemeye yetmezken başucunda bulunan abisinin eski yatağı boğazına sarılıyor nefesini kesiyordu sanki. Gündüzleri bununla bir sorunu yoktu ancak gün geçip karanlık çökünce acılar bir bir birikiyordu boğazına. Bu yüzden zorunda kalmadıkça yaz gecelerini kulübede geçirmeye özen gösteriyordu. Yaşadıkları yer soğuk bir bölge değildi, kökü başı üç ay bile sürmeyen soğukları orada burada çalışarak geçiriyor zor da olsa dört duvara sığmaya çalışıyordu.
Bağ işleri ekim ayının sonuna kadar sürüyordu. Mart ayı girerken ise işler tekrar başlıyor yeni bir koşuşturmadır çekiyordu içine Mustafa'yı.
Yine yarım yamalak geçirdiği uyku serüvenini geride bırakmış yeni yeni aydınlanmış gökyüzünü izliyordu. Çalışmak zordu, çiftçi olmak her şeyden zordu ancak en azından düşünmüyordunuz. Geçen boş zamanlar Mustafa'nın sırtına bir yük olarak biniyordu zaten bir de üzerine bu kalbini karaya boyayan düşünceler içindeki sıkıntıları artırmaktan başka bir şeye yaramıyordu. Geçmişi düşünmek ne kadar zorsa geleceği düşünmek de o denli zordu. Bir belirsizlik denizinde yüzüyordu. Ya dalgalar onun üzerini örtecek ve içinde saklayacaktı ya da bu denizi kulaçlarıyla derbeder edip yeni denizlere yelken açacaktı.
İki seçenek de öyle uzak ve öyle yakındı ki Mustafa'ya bir kararlılık tepesi üzerine çıkıp da denge sağlayamıyordu.
Uykuyla değil belki ama düşünceleriyle dolu geçen saatlerin ardından yavaşça doğruldu yerinden. Köşedeki çeşmeye eğilip yüzünü yıkarken buz gibi akan su sersemliğini üzerinden alıp götürmüştü. Tişörtüyle suratını kurularken telefonunu cebinden çıkarmış rehbere girip Yasin'in numarasını tuşlamıştı. Bir iki çalıştan sonra hattın diğer ucundan kardeşinin heyecanlı sesi duyuldu.
"Efendim?"
"Yasin, çıktın mı evden?" Bir yandan konuşuyor diğer yandan sulama borularını kapatıyordu.
"Yok kardeşim ama çıkacağım şimdi. Sen neredesin?" Bugün Yasin için en özel gündü. Geçen bir hafta boyunca Mustafa da onun heyecanını sürdürmüş onunla koşturmuştu. Bir yandan bu telaşe diğer yandan uğraşması gereken işler sırtına yük olup binmiş geçen bir haftayı kas ağrılarıyla anar olmuştu.