MULTIMEDIA: EREN
Perdenin açılmasıyla birlikte güneş gözlerime savaş açmıştı adeta. "Hadi bakalım uykucu. Bugün yapacak işlerimiz var." Derin'in huzur dolu sesiyle bir haftadır uyanıyordum. Ve dünyanın en mutlu erkeği bendim.
Gözlerimi hafif aralayarak onu izledim. Akşam sağa sola fırlattığım kıyafetlerimi topluyordu. "Benim için ne kadar zor her sabah erken kalkıp buraya gelmek inanamazsın. Beni bilirsin, uykuya çok düşkünüm. Ama sırf senin için uykumu feda ediyorum Eren. Hadi kalk artık." diye kendi kendine konuşuyordu. "Uykuyu sevdiğini bilmiyordum. Daha ne kadar oldu ki seni tanıyalı?" bir yandan da yatağa iyice yerleşiyordum.
"Sesin fazla çıkmaya başladı bu aralar. Iyileştin herhalde. Neyse bende Ege'yle beraber -" o çocuğun adını duyar duymaz yataktan kalktım. Midemdeki acıyla inledim kısa bir süre. "Ben hazırım bile." derken Derin'in yanına geçtim. "Üstünü kalınca giy, aşağıda bekliyorum." dedikten sonra odadan çıktı. O çıktıktan sonra bir süre öylece kapıya baktım. Kendi kendime gülümsediğimi farkettikten sonra tişörtümü çıkardım.
Sargıya biraz kan bulaşmıştı. Ufak bir pansuman gerektiriyordu. Acaba Derin'i mi çağırsam? Kendi kendime sırıtırken kararımı vermiştim bile. Kapıyı açıp koridora çıktım. "Derin, bir baksana." diye bağırdım. Ses seda yoktu.
Merdivenleri çıkıp oturma odasına baktım. Derin aile fotoğraflarımıza hipnoz olmuşcasına bakıyordu. "Biraz kan bulaşmış, pansumana yardım etmek ister misin?" diye sordum arkasında dikilerek. Bana bakmadan direk merdivenlere doğru ilerledi. Odama girdiğinde "Ecza dolabınız nerede?" diye sordu. "Banyoda, gelsene." diyerek önden ben geçtim.
Dolabı açıp gerekli malzemeleri çıkardıktan sonra sargıyı açmaya başladım. "Sen bırak, ben hallederim." diyerek duvara yaslandı. Burun hizama falan geliyordu. Çok da kısa değildi. O elleri belimde sargı beziyle uğraşırken ona doğru eğildim. "Seni seviyorum." beni duyduğunda gözlerime dikti iri gözlerini. Henüz rengini çözememiştim. Kahverenginin çok muazzam birkaç tonunu birden içeren renkti. "Sanırım bugün kendimi iyi hissetmiyorum. Eve gidip biraz dinlenmeliyim. Yarın dışarı çıksak daha iyi olur." diyerek ellerini çabuklaştırdı. "Tamam ben halledebilirim gerisini. Sen eve geç, beni de mutlaka haberdar et." dedikten sonra sargı bezini elinden almaya çalıştım. Buna izin vermeyerek işini tamamladı ve sadece 'Hoşçakal' diyerek odamdan çıktı.
Kendimi yatağa atıp gözlerimi kapattım. Aklım da kalbim de Derin'den başkasını dile getirmiyordu.
Düşüncelerim arasında uyuyakalmıştım. Oysa onun için hazırladığım mükemmel planlarım vardı. Elbette hepsini onun boş anından yararlanıp kullanmayacaktım. Zamanla kendime aşık edecektim.
Üzerime hırkamı alıp oturma odasına geçtim. Kumandayı aldıktan sonra koltuğa yayılıp bacaklarımı sehpaya uzattım. Spor haberlerinde gezinirken kapı çalmaya başladı. Nuran Hanım içeridedir diye hiç oralıklı olmadım. Dönütü olmayan kapı ısrarla devam ediyordu dolayısıyla çalmaya.
Ayaklarımı sürükleyerek kapıya vardım. Açtıktan sonra kapıya yaslandım. Karşımdakini ahenkli bir şekilde süzdükten sonra "Kime bakmıştınız?" diye sordum. Karşımdaki kız put gibi duruyordu. Yarım ağız gülümsedikten sonra "Kayıp mı oldun?" diye tekrar soru yönelttim.
Dudaklarını birkaç kere kıpırdattıktan sonra konuşmaya başladı nihayet. Kaşlarım hafif çatık ve dudaklarım büzük bir şekilde onu izliyordum. İçimden kahkahaya susamışcasına gülmek geliyordu. "Nuran Hanım... Annem oluyor. Ben onun için gelmiştim." parmak ucunda yükselip evin içine bakmaya çalışıyordu. "Sence burada olsaydı kapıyı ben mi açardım?" diyerek yaslandığım kapıdan ayrıldım. "Ne yani annemin burada olması demek sizin evinizin kapısından onun sorumlu olduğunu mu gösteriyor?" diye aniden köpürünce onu izlemeye başladım. Kaşları kırışmış ve az önceki utangaç kızımız yok olmuştu. "Evet doğru anladın. Kapı açması için, yemek yapması için, kıyafetlerimi ütülemesi için ve daha bir sürü şey için ona para ödüyoruz." diyerek kolumu kapıya yasladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VEDA
Teen FictionBir gün göçüp gidecektim zaten buralardan... Benden önce gidenler gibi... Kurumuş bir yaprak gibi savrulmuşluğumla, hazırlıksız yakalanmanın sancısıyla... Kusur ve günahlarımla, umutlarım, sevdalarımla yüklenip hepsini sırtıma bir gün göçüp gidecekt...