Kirlenmiş bir beden

129 24 58
                                    

Junkyu'nun beni sevgilisi ile tanıştırmasının üzerinden yaklaşık 1 hafta geçmişti. Birbirimize hem yakın hem de uzaktık.

Gökyüzü ve deniz misali...

Okulda beni gördüğünde yüzüme bakmazdı, haklı da bulurdum ama yan yana geldiğimizde de bana çok yakındı. Garip davranıyordu ve ben onu çözmeye uğraşmayacak kadar yorulmuştum.

Ayrıca sınav haftası da yaklaşıyordu. Ben daha günde daha kaç bardak kahve içtiğimi bilemezken sevgilisi olan ve bununla benim karşımda övünmeye çalışan biri için kafamı yoramazdım.

Sayamadığımcı kez ki kahvemi doldururken aniden çalan zil tüylerimi ürpertti ve yerimde sıçramama neden oldu. Gecenin bir saatinde çalması iyi değildi ve beni bir miktarda olsa korkutmuştu. Özellikle de annemler evde olmadığı için korkum biraz daha arttı.

Bardağımı tezgaha bırakıp büyük adımlarla giriş kapısına ilerledim. Bu sırada zil bir kaç kez daha çaldı.

Parmak ucumda yükselip delikten baktım.

Junkyu...

Kapıyı açıp hiç bir şey demeden içeri girmesini izledim.

Açtığım kapıyı kapatıp sırtımı dayadım. Olduğu yerde bana döndü ve tam o anda ağlamaktan kızarmış gözlerini fark edebildim.

"Gerçekten neden burda olduğumu bile bilmiyorum... Ben- sadece... Sanırım seni görmek istedim."

Yutkunup bakışlarımı yere indirdim. Hala ondan çekiniyor olmam saçmaydı. Onun bir sevgilisi vardı ve biz... Olamazdık işte.

Kirlenmiş bir bedeni kim isterdi ki?

"Biz... Ayrıldık."

Büyüyen gözlerimle bakışlarım yeniden gözlerine çıkarken ağlamaya başladığını fark etmem uzun sürmedi. Onu arkasından ağlayacak kadar seviyor muydu gerçekten?

Elinin tersiyle yaşları silip yutkundu.

"Özür dilerim..."

Hızla atan kalbimi duymaması için tanrıya yalvarıp tırnaklarımı avcuma bastırdım. Ne ara bu hale gelmiştik? Nerede kalmıştı çocukluktaki duygularımız? Nerede bırakmıştık onları? Böyle olmayı hak etmiş miydik gerçekten?

"Söz verdiğim gibi iyi bir abi olamadığım için özür dilerim."

Hıçkırıkları konuştukça arttı. Yeniden sertçe yutkundum. Ne kadar yutkunursam yutkunayım boğazımdaki yumru geçmiyordu sanki.

"Seni koruyamadığım için özür dilerim."

Bir kaç adım yakalaşıp kollarımı boynuna sardım. Direkt karşılık verip kollarını belime doladı ve kafasını boynuma gömdü. Ellerimi saçlarına atıp okşadım bir kaç kez.

Göz yaşlarıyla tişörtümü ıslatmasına izin verdim bir süre. Halinden memnun gibi görünüyordu. Ağlaması yavaşlamaya başlayınca ellerimi saçlarından çektim ve bir adım gerileyerek sarılmamızı böldüm. Yine de çok yakındı gerçi. Çok fazla yakın hem de.

Bir adım yaklaşıp benim açtığım boşluğu kapattı.

"Beni affedebilir misin?"

"Seni affetmemi gerektirecek bir şey yapmadın."

Düşünmeden cevap verdim.

"Senin hayatın, senin kararların."

Bakışlarımı yerden ayırmadan konuştum ve yeniden bir adım geri gidip aramızı açtım.

"Ben-"

"Bir şey söylemene gerek yok."

Tırnaklarımın kenarlarını soyarken düzene giren nefesini duyabiliyordum. Bu bile hoşuma gidiyordu. Nefes alışverişini duymak... Sanırım bu da küçüklükten kalan bir alışkanlık.

Onunla ilgili her şeyi çocukluğumuza bağlamayı ne zaman bırakırdım kim bilir? Şu anki kendimi suçlamak isteyeceğim son şey bile değildi.

Yeniden aramızdaki boşluğu kapatıp ellerimi ellerinin arasına aldı.

"Seni öpebilir miyim?"

Kafamı kaldırıp gözlerine baktığımda yüzlerimizin aslında ne kadar yakın olduğunu fark ettim.

Geri çekilmek istesem bile beni durduran bir şeyler vardı. Sadece ne yapacağını izlemek istiyordum. Burada, yanımda olmasını istiyordum belki de.

"Şimdi seni öpeceğim, eğer istemiyorsan beni it."

Anın büyüsüne kapılmış onu izliyordum. Hareket etmeye mecalim kalmamıştı. Ne onu itebilir ne de geri gidebilirdim şu an. Tüm kanım çekiliyor gibi hissediyordum ve kalbimin atışları göğsümü delebilecek dereceye gelmişti.

Daha da yaklaşıp aramızdaki boşluğu tamamen kapattı ve aralık dudaklarıma göz yaşıyla ıslanmış dudaklarını bastırdı. Ellerimi sıktığını hissedebiliyordum. Heyecanlanmıştı.

Sadece küçücük bir öpücük. Öyle masum, öyle duygusal hissettirmişti ki yarı kapalı gözlerimden bir damla yaş akmasına izin verdim. İyice yaklaşıp vücutlarımızı tamamen birleştirerek alt dudağımı yumuşakça dudaklarının arasında ezdi.

Karşılık veremiyordum. Vermezdim ki. O beni sevmiyordu.

Yeniden gözümden bir yaş damlarken geri çekildim ve hiç beklemeden dış kapıyı açtım.

"Sanırım artık gitsen ikimiz için de en iyisi olacak."

Yüzüne bile bakmadan konuştum. Yavaş adımlarla kapıya yaklaşıp çıkmadan önce son kez durdu.

"Onu hiç sevmedim."

Kapıyı kapatmayıp gidişini izledim bir süre. Gözlerden kaybolşunu...

Yere çöküp daha da sert ağladım. Kalbimin acısı dinmiyordu. Neden onu sevmiştim ki? Bana bunu yapacağını bile bile neden geri gelmiştim?

Neden?

_________

Yazarken ağladım.

Sensedim | MashiKyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin