3

518 52 44
                                    

"Baba bak bunu ben yaptım. Tadına bak." Tabağına yaptığım havuç salatasından koydum. "Hadi yemeğini bitir. Gitmemiz gereken bir yer var." Dedi ağzını silerek.

"Nereye?" Deyip kalktım. "Çok soru sorma kız. Hadi hehehe."

Elini tutup gözlerimi kapattım. Gözlerimi açtığımda bizim eve oldukça benzeyen bir evin salonunda dikiliyordum. "Baba, burası neresi?" Dedim etrafımı incelerken.

"Görürsün şimdi."

"Selda, Melda neredesiniz. Çabuk gelin buraya." Ayşegül teker teker merdivenleri indi. "Deli Ferit? Alya! Ne işiniz var burada."

"Çok konuşma, halaların nerde? Hadi yavrucum siz çıkın yukarı oynayın oyuncaklarınızla ben bulurum onları."

"Baba ne oyuncağı allah aşkına? 16 yaşındayım ben. Ne işimiz var burada?!" Sinirlenmeye başlıyordum çünkü ne yapmaya çalıştığını anlamıştım. "Ben gidiyorum ne yaparsanız yapın." Ellerimi kaldırıp ışınlanmaya hazırlandım. Babam kolumu tutup "Geç otur şuraya konuşmamız gerek." Dedi.

Selda ve Melda da odaya gelince babam lafa girdi. "Selda'cım canımın içi, bu gördüğün güzel kız... Ee benim kızım. Aynı zamanda Azra'nın da." Dedi.

Selda'nın yüzü kıpkırmızı olmuştu. "Ne demek benim kızım?! Bunca yıl nasıl bana kızın olduğunu söylemezsin! Neden getirdin bunu buraya?!" Ayağa kalktım "Ağzını topla! Benim annem sizin yüzünüzden öldü, sen kimsin bana bu diyorsun. İğrenç insanlarsınız." Babama dönüp "Benim seni affetmem yıllarımı aldı. Ne hakla beni bu kadınla yüz yüze getiriyorsun?! Ben gidiyorum ne haliniz varsa görün." Deyip kapıyı çarpıp çıktım.

Saat epey ilerlemişti ve benim canım inanılmaz sıkkındı. Ağlamayı kendime yediremediğim için sinirimi kendimden çıkartıyordum. Yolda aylak aylak yürürken soğuktan donuyordum. Aslında sihirle kendime bir mont getirebilirdim fakat bu yolla sinirimi dindiriyordum.

Siteden çıkıp sahile, kayalıklara oturmaya gittim. Şimşek çaktığında yağmurun yağacağını anladım. Yerden bulduğum taşları denize fırlatmaya başladım. O kadar öfkeliydim ki fırlattığım taşlarla denizi yarabileceğimi hissediyordum.

Cebimde tir tir titreyen telefonumu çıkartıp arayana baktım. Toygar? Ne alaka gecenin bir yarısı diye düşünmeden edemedim.

"Alo, Toygar?"

"Çok üzgünüm gecenin bu saatinde aradığım için lütfen bağışlayın fakat konuşacak bir dosta ihtiyacım var. Müsaitseniz gelip alabilirim sizi. Lütfen, çok kısa bir süreliğine."

Kayalıklara oturmuş ikimiz de susarak sessiz gecede denizi izliyorduk. "Konuya girmemiz lazım sanırsam artık. Şey, asla benim yapacağım tarzda hareketler değil bir hanımefendiyi bu saatte rahatsız etmek. Ama evde duvarlar üstüme gelmeye başladı."

"Sorun ne? Gerçekten üzgün görünüyorsun." Kafasını eğdiği yerden kaldırıp çatık kaşlarla suratıma baktı. "Gün geçtikçe Ayşegül Hanım'ın benden uzaklaştığını ve o Selim denen yavşağa yakınlaştığını hissediyorum." Bir an duraksayıp yüzüme baktı, sanırsam küfüründen rahatsız olacağımı düşünmüştü. Sorun olmayacağını belirtip devam etmesini istedim. Öfkeden gözleri dolmuştu fakat kendini durduramıyor gibiydi. Tükürürcesine konuşmaya devam etti. "Yüzüme bile bakmıyor tüm gün aynı ortamda olmamıza rağmen. Yanlış anlamayın lütfen, benlik hareket değil bunlar. Tüm hayatımı bir kadına odaklamam. Ancak bu sefer ki gerçekten farklı gibi hissediyorum. Yerimde olsanız ne yapardınız?"

"Öncelikle kimsenin bana böyle davranmasına izin vermezdim. Ne sen Mecnunsun ne de o Leyla." dedim öfkeyle. Ayşegül'ün gerçekten aptal olduğunu düşünüyordum. Hayır, Toygar'ı reddettiği için değil, genel olarak hala çocukça davranıyordu.

Acemi Cadı - Toygar fanficHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin