6

442 45 35
                                    

Zil çaldığında Toygar'la beraber sınıftan çıkmak için kapıyı açmaya çalıştım. Kapının ardında bir ağırlık vardı, kapıyı açamıyordum. Toygar'ın göremeyeceği şekilde parmağımı oynattım. Kapı ardına kadar açıldı ve arkasındaki "ağırlık" yere serildi.

Kapının arkasındaki Tuğçe'ydi. "Kapıyı mı dinledin sen!" diye bağırıp Toygar'a döndüm. Şaşkın bir ifadeyle bana bakıyordu. Tuğçe'nin yandaşı iki kız onu yerden kaldırdı. "Hahaha ne konuştuğunuzu duydum. Hemen onu gönderiyorsunuz, hemen! Selim benim, anladın mı fakir? Benim. Yedirtmem onu sizin fakir arkadaşınıza. Herkese anlatacağım neler yaptığınızı." Toygar panikle yanına koştu. "Tuğçe hanım y-yapmayın bakın biz size Selim'i sapasağlam emanet edeceğiz." Yanlarına yaklaşıp Toygar'ın koluna dokundum. "Bırak, ben hallederim."

Kolundan sürükleyerek Tuğçe'yi banyoya soktum. "Bırak, herkese söyleyeceğim senin ne mal olduğunu. Beni zorla tutamazsın burada çok pişman edeceğim seni." Üzerine doğru yürüyüp onu duvarla arama aldım

"Böyle bir şey yaparsan, sence Selim'in senin olmasına izin verir miyim?" deyip gülümsedim ve saçını kulağının arkasına atıp gözlerine baktım. "Çeneni kapalı tut, herkes kazansın. 50-50. Hem o kızı işimiz biter bitmez göndereceğiz" Tek kaşını kaldırdı. "Senin bundan çıkarın ne? Neden bize yardım ediyorsun? Toygar'da gözün var değil mi, anlamıştım zaten." Geri çekildim, yüzüne baktım. "Canım sıkılıyor, eğlence arıyorum diyelim. Bir daha ağzından böyle bir şey duymayayım, tamam mı güzellik?"

Tuğçe'yi arkamda bırakıp kapıyı kapattım. Bu okulun temposuna ayak uydurmak beni zorluyordu. Geldiğim yerin sakinliği, durgunluğundan sonra burasının hareketi beni oldukça yormuştu. Tek isteğim eve gidip uyumak diye mırıldandım kendi kendime.

"Pınar, ne yapıyorsun burada tek başına?" yanına gidip sırasının üzerine oturdum. Gözlerimi dikip ters ters baktım. Burada boş boş oturmuyor olması gerekiyordu, "Neden Selim'in yanında değilsin?" Boş bakan gözlerini bana çevirdi. "Selim'leydim zaten. Ayşegül geldi götürdü. Durdurmaya çalışacaktım fakat o kızın çok sıkan, kısıtlayıcı biri gibi gözükmesinin daha iyi olacağını düşündüm. Hem birazdan zil çalar. Öğle arasında yapacağım ne yapacaksam." Gülümseyip ayağa kalktım. "Aferin, kafan güzel çalışıyor. Bu işi başarırsan seni babamın yanına gönderir, güzel bir yere yerleştiririm."

"Alya, hadi kalk yemek yiyelim." beni dürtüp defalarca adımı tekrarlayan Rüya'yı görmezden gelerek ne kadar uyuyabilirim hesabı yaparken sıranın kafamın altından çekilmesiyle neredeyse yüz üstü yere kapaklanıyordum. Gözlerimi açmadan ona kadar saydım. Öfke kontrol problemim vardı ve Rüya'yı incitmek en son isteyeceğim şeydi.

Gözlerimi açıp kafamı korkmuş gözlerle bana bakan Rüya'ya çevirdim. "Çok kızdın mı? Lütfen kızma yanlışlıkla oldu." Dehşete düşmüş gibi gözüküyordu. Yere oturup yüzümü ovuşturdum. "Kızmadım korkma. Elimi tut, kalkayım." dediğimde yüzü aydınlandı. Sanki hayatında kimse ona iyi davranmamış gibi tepkiler vermesi beni çok üzüyordu. Bu konuda bir şeyler yapmalıyım diye düşündüm.

Kantine girdiğimizde Selim ve Toygar yine birbirine girmişti. Açıkçası her ne kadar Ayşegül'ün iki erkeğin onun için kavga etmesini hak etmediğini düşünsem de izlemesi eğlenceliydi. Selim'in Toygar'dan kat kat kalıplı olduğunu düşünürsek bir şey yapmalıydım. Dayak yemesi an meselesiydi. Parmağımı sallayıp Selim'i yere düşürdüm ve yanlarına gittim. Ayşegül yine cırtlak sesiyle durmaları için bağırıyordu.

Yüzümü buruşturarak ona baktım ve elimi Toygar'ın koluna koydum. "Gidelim mi? Değmez bununla uğraştığına." dedim. Kafa sallayıp nazikçe bileğimden tuttu, Rüya'ya da gel işareti yapıp üst kata, erkekler tuvaletine, götürdü. Burnuna yumruk yemiş olmalıydı ki oldukça fazla kan akıyordu.

Rüya'yı su almaya gönderdim ve Toygar'ın lavabonun mermerine yaslanmasını sağladım. Peçetelikten bir havlu kâğıt aldım ve burnunu silmeye başladım. "Bu çocukla çok fazla uğraşıyorsun. Böyle yaparak kızı sadece korkutursun, aşık edemezsin." dedim. Dudağının üzerini silmek üzereydim ki yavaşça elimden tuttu. Elimi aşağı indirip konuşmaya başladı. "Anlamıyorsun. Ben bunları aşık etmek için yapmıyorum, o çocuğa katlanamıyorum. Tek amacı kızla eğlenmek." Gözlerini yere dikti, sanırım ağlayacaktı ve benim önümde bunu yapmak istemiyordu. Çenesinden tutup bana bakmasını sağladım. "Çok yanlış sularda yüzüyorsun. O kız seni sevmiyor." deyip eline peçeteyi verdim ve tuvaletten çıktım.

Neden sinirim bozuluyor anlamıyorum. Toygar'dan hoşlanmadığıma emindim, orası kesindi. Bu kadar sinirlenmemin sebebi Ayşegül'ün değer görmesiydi muhtemelen. Annemi öldüren insanların mutlu olmasını kaldıramıyordum. Sınıfa girip eşyalarımı topladım. Daha fazla burda durmak istemiyordum. Rüya'ya görüşürüz dedikten sonra çıkışa doğru yöneldim. Ben merdivenlerden inerken Toygar elinde peçeteyle sınıfa doğru gidiyordu. Göz göze geldiğimizde bir şey söylemek için ağzını açar gibi oldu fakat konuşmasına müsade etmeden merdivenleri ikişer üçer inmeye başladım.

Hastalığın verdiği rahatsızlıkla birlikte havanın soğukluğu kanıma işliyordu. Eve gidesim yoktu bu yüzden sahile inmeye karar verdim. Kayalıklara oturup cebimden sigara paketini çıkarttım ve içerisinden bir dal alıp dudaklarıma götürdüm. Sihirli ve ölümsüz olmanın bir diğer iyi yanı ise istediğin kadar kötü alışanlığın olabiliyordu ve hiç bir zaman bunların kötü yanlarıyla uğraşmak zorunda değildin. Oluşan kötü kokuyu ise tek bir parmak hareketiyle giderebiliyordum.

Hava oldukça geç olmuştu. Hava kararalı baya olmuştu ve yağmur çiselemeye başlamıştı. Şu an hava aynı geldiğim yerdeki gibiydi. Tekrar ev hissini yaşıyordum ve bu uzun zaman sonra çok iyi hissettiriyordu. Ancak hava karanlık olmuştu. Her ne kadar güçlerim olsa da kadındım, nerede ne olacağını tahmin edemezdim. Adımlarımı eve döndürdüm.

Kapıyı anahtarla açmaya çalışırken kendiliğinden açıldı. Kapıyı açan babamdı. Tek kaşımı çatarak içeri girmeden ona baktım. "Ne işin var burda, aklına gelir miydim ben?" diye sordum onu iteleyerek içeri girerken. "Düzgün konuş kız babanla. Alırım ayağımın altına seni. Napıyosun diye bakmaya geldim." Kabanımı askılığa asıp ona döndüm.

"Neden merak ediyorsun? Baba biliyor musun, bir gün senin yerine geçeceğim. O gün sana yapacaklarım, insanların cehennem azabı dediği şeyden bile ağır olacak. Annemin intikamını alacağım. Şimdi müsade edersen." deyip merdivenleri bir bir çıkmaya başladım. Bu adam yine sinirlerimi tepeme çıkartmıştı. Soyunup yatağa girdim.

"Alya, bu on üçüncü seslenişim. Öldün mü? Korkuyorum bak. Aloo!" Bininci defa seslenmesiyle Rüya'ya döndüm. "Rüyacığım uyuyorum sussana kızım!?" olabildiğince yumuşak bir ses tonuyla kızdım. "Özür dilerim." deyip başını öne eğince kendimi kötü hissedip kafamı yatırdığım masadan kaldırdım ve ona sarıldım. "Özür dileme, uyku sersemi kızdım." dedim. Bu kızın böyle davranması için ömrü boyunca zorbalığa uğramış olması gerekiyordu.

Toygar ilk derse girmemişti. Telefonla da aramıştım fakat kapalıydı. Hasta olmadığından emindim, dün bir şeyi yoktu. İyice meraklanıp ayağa kalktım. Lavaboya girip boş bir kabinde klozete oturdum ve sihirle yerine bakmaya başladım. Görüntüsü ekrana gelince ilk karşısında olduğu manzarayı gördüm. Sahildeydi, içiyordu.

Okulun bitmesini bekleyemeden direkt okuldan çıktım. Sahil oldukça büyüktü ve nerede olduğunu tam olarak bilmenin imkanı yoktu. Sahil boyunca yürümem gerekecekti. Sabahın onunda neden içmeye başladığını anlayamamıştım. Bir şey mi oldu acaba diye düşünmekten kendimi alamadım. Yaklaşık on beş dakika yürüdükten sonra uzakta silüeti belirdi. Elinde cam bir bira şişesi, taşa oturmuş kafasını elleri arasına almıştı. Koşar adımlarla yanına yaklaştım.

"Toygar! İyi misin, yoldan geçerken gördüm." dedim.  Sesimi duyunca ellerini yüzünden çekip bana baktı. Gözleri şişmiş, ince dudakları ağlamaktan kızarmıştı. Hemen sarıldım ve kafasını okşamaya başladım. "Ne oldu Toygar!? İyi misin korkutuyorsun beni." dedim saçlarıyla oynarken. Başını göğüsüme gömmüş hıçkırarak ağlıyordu.

Acemi Cadı - Toygar fanficHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin