11

194 24 20
                                    

Dostlar öncelikle merhaba biliyorum epey uzun bir ara verdim ama karşınıza kısa da olsa yeni bir bölümle geldim. Aranızda merak eden varsa bu sefer kitabı bitirmeden bırakmaya niyetim yok. İyi okumalar.


Kafamı kaldırıp gelen kişinin kim olduğuna baktığımda karşımda Atalay'ı görmeyi elbette ki beklemezdim. "Şu an sırası değil, lütfen." Üzerindeki ceketi çıkartıp omuzlarıma örttü.

"Sessizce de oturabiliriz istersen. İstersen anlatabilirsin, sen beni dinlemiştin." Yanımda birinin desteğini hissedince ağlamam daha da kuvvetlenmişti. Hıçkırıktan konuşamayacak durumdaydım. "Görmemem gereken bir şey gördüm. Nasıl tepki vereceğimi bilmiyorum sadece."

Elini omzuma koydu ve sıvazladı. "Ağlayabilirsin. Sorun yok." Elimin tersiyle sırılsıklam olmuş yüzümü kurulamaya çalışıp hıçkırıklarımın arasından konuştum. "Ağlamak istemiyorum, ağlamak için bir sebebim yok."

Elimden tutup ayağa kalkmamı sağladı. "Hadi eve gidelim artık, evde ağlarsın." Koluma girip istemesemde beni eve doğru sürüklemeye başladı.


+++++


"Kızım çık artık dışarı, öldün mü? Alya! Ses ver en azından meraklanıyoruz bak annenle." Kafamı yastığa gömüp ciğerlerim çıkarcasına çığlık attım. "Rahat bırakın beni!? Yaşıyorum gidin başımdan." Yaklaşık dört gündür sokağı bırak odamdan bile dışarı çıkmamıştım. Hayatımda yaşadığım en kötü depresyonlardan birini yaşıyordum ve sebebi oldukça açık olsa da kendime itiraf etmeyi hala şiddetle reddediyordum.

Onları gördüğüm günden beri kendimi yataktan dahi çıkamayacak kadar kötü hissediyordum. Okula dahi gitmemiştim ve bunun sebebi belliydi. Onları sevgili olarak görmek istemiyordum. Yine de sonsuza kadar saklanamazdım, hayatımda yaşadığım ilk kalp kırıklığı değildi ve muhtemelen son da olmayacaktı.

Hava yeni yeni aydınlanmaya başlamıştı ki yataktan çıktım. Pes edemezdim, en azından şu an, yapmam gereken tonlarca şey vardı. Ayrıca Atalay'ın problemini de çözmem gerekiyordu.

Hava henüz aydınlanmaya başlamıştı ki okul kapısından içeri girdim. Aslında dersin başlamasına iki saat kadar vardı ama daha fazla olduğum yerde oturmaya dayanamamıştım, ayrıca yapmam gereken tonlarca ödev ve günlerdir görmezden geldiğim, gönlünü almam gereken bir en yakın arkadaşım vardı. Gerçi hala ilk kısmı nasıl yapacağımı tam çözemesem de Rüya'yı çözmek çok zor değildi.

Sınıfa girip Rüya'nın sırasına oturdum. Toygar artık sevgilisiyle oturmak ister herhalde diye düşündüm. Bu düşünce bile gözlerimin dolmasına yetmişti, kendimi tokatlayıp yapmam gerekenlere döndüm.

Öncelikle Rüya'ya bayılacağı bir hediye bulmalıydım, tabii bir de yapmam gereken tonla ödev vardı. Gerçi istesem tek hamleyle hepsini tamamlardım ama uğraşıp kafamı dağıtacağım şeylere ihtiyacım vardı. Ödev yapmaktan sıkılıp kafamı kollarımın arasına gömüp kestirmeye başladım.

Sertçe sarsılmamla şok içinde kafamı kaldırdım. "Ne oluyoruz ya, savaş mı çıktı?" diye bağırarak olup biteni anlamaya çalıştım. Bilincim yerine gelir gelmez gördüğüm ilk şey Rüya'nın, muhtemelen sinirden, kızarmış yüzüydü. Ayağa kalkıp suçlu bir çocuk gibi iki elimi arkamda birleştirip Rüya'nın karşısına dikildim.

"Rüyacığım, biliyorum şu an muhtemelen bana felaket kızgınsın, haklı olarak, ama bana küsmeden önce sana bir sürprizim var." deyip sıranın altından hediye paketine sarılmış plağı çıkarttım. Rüya'da anlam veremediğim bir Türk kız pop grubu hayranlığı vardı, ki bizim yaş grubumuzca "saçma" görünen bu takıntı, benim işime yaramıştı.

Hediye pakedini görür görmez yüzü aydınlanmıştı. Yırtarcasına paketi açıp içine baktığında inanamamış gibiydi. "Nasıl yani, Alya sen bunu nerden buldun? Bu albüm hiç plak yapılmadı ki." diye sorduğunda plağı elinden hafifçe çekip masaya bıraktım. Boşta kalan ellerini ellerimin arasına alıp yapabildiğim en masum bakışla konuştum. 

"Öncelikle, sana sihir öğretmediğim için çok üzgünüm. Elimde olsaydı tüm güçlerimi sana verirdim ancak karar böyle, özür dilerim. İkinci olarak bir kaç gündür seni habersiz bırakıp ortadan kaybolduğum için ayriyeten özür dilerim. Zor bir kaç gün geçirdim, yalnız kalmaya ihtiyacım vardı."

Boynuma sarılıp sırtımı sıvazladı. "Biliyorum Alya, evine gelip annenle konuştum zaten. Kızgınlığım seni merak ettiğim içindi." dedi ve gözlerini plağına çevirdi. "Onu da az önce telafi ettin zaten." Geldiğim günden beri Rüya'ya yapılan zorbalıklar bir bir gözümün önünden geçerken bu kadar iyi kalpli bir insana nasıl böyle davrandıklarına inanamayarak gözlerinin içine baktım ve gözlerimden yaşlar patır patır akmaya başladı. Belkide ilk defa başka biri adına ağlıyordum. Sanırım fazla bencildim.


Toygar'la karşılaşmamak için planı yapmıştım. Sihirle sürekli konumunu takip ediyordum ve arabası okula girdiği an kafamı koyup uyuyacaktım. Böylece konuşmak, ve günlerce neden kaybolduğumu açıklamak zorunda kalmayacaktım. Bana çok mantıklı gelen bu fikrin, daha ilk dakikasında başarısız olacağından habersizdim tabii. 

Kollarıma gömdüğüm kafamı her ne kadar Toygar tarafından sarsılsam da kaldırmayı reddediyordum. Uyuduğumu sanarsa gideceğini sandığım Toygar, hayatında ilk defa bir kadına kaba kuvvet uygulayarak kaldırmaya çalışıyordu. En sonunda uyuyor numarasının işe yaramayacağını farkedip kafamı kaldırdım. Yalandan bir gülümsemeyle, "Aa Toygar! Ay kusura bakma uyuyakalmışım, inanır mısın fark etmedim seni." diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışsam da ilk kez bana karşı gösterdiği kızgın suratı işe yaramayacağını çoktan belli etmişti.

"Alya, neredesin kızım kaç gündür! Sana ulaşmak için yapmadığım şey kalmadı, gecenin köründe bir anda kaybolup gitmekte ne demek? Nasıl merak ettim seni biliyor musun sen, çantanı da bırakıp gitmişsin her şeyin içinde. Günlerdir de kayboldun ortalıktan aklım çıktı." diye tükürürcesine konuştu. Suratından söylediği şeylerde ne kadar samimi olduğu açıkça belli olsa da, hoşlandığım kişiyi kendi ellerimle ayarladığım kişiyle görünce inanasım gelmiyordu.

"Öyle mi Toygar Bey? Günlerdir evdeydim,  zahmet edip bin kere geldiğin, odama girdiğin eve baksaydın bulurdun beni." diye konuştum dünyanın en sinir bozucu gülümsemesiyle. Ayşegül hemen arkamızdaydı ve sanırım sevgilisinin evime, odama girmiş olması onun birazcık sinirlerini bozmuştu. Bana doğru çattığı kaşlarını sevgilisi Toygar'a çevirip "Sen bunun evine mi gittin?" diye sordu. Teyzesinin "bunun" demesinden sonra bir de üstüne Ayşegül'ün aynı kelimeyi kullanması, bardağı taşıran son damla olmuştu. İçimde bulunan tüm öfkeyi bir anda ona yönlendirip üzerine atladım. 

Toygar belimden tutup önüme geçti ve tüm siniriyle bağırdı. "Fethi, Naci. Boşaltın tüm sınıfı!" Sanırım tüm sınıfın içerisine Ayşegül'de dahildi ki önce onu çıkartmışlardı. "Evine gelmediğimi mi sanıyorsun? Günlerdir kapıda yatıyorum Alya. Arabada uyumaktan fıtık oldum. Annenler de bu halini benden biliyor galiba, her seferinde kapıdan kovdular beni görüştürmediler. Sarhoş kafayla bir şey mi dedim, bir yanlış hareketim mi oldu? Söyle bana." diyerek elimi elleri arasına aldı. 

Elektrik çarpmış gibi hemen elimi çektim. Annemleri bile odaya almıyordum, Toygar'ın geldiğini bilmem imkansızdı. "Senlik bir şey yok. Sarhoştum arabada sıkıldım yürüyüşe çıktım. Üşütmüşüm hasta yatıyordum, bir şey yok." diye geri adım attım. Olayı büyütmenin manası yoktu, Toygar zeki bir çocuktu ve devam edersem hislerimi anlaması an meselesiydi.

Geri adım atıp ondan uzaklaşmaya çalışsam da, çok sinirlenmiş olacak ki her adımımı takip edip benimle bir adım atıyordu. Gidecek yerim kalmayıp sırtım duvara çarptığında sırıtarak bana baktı. Baştaki efendi hallerinden eser kalmamıştı. "Üşüttüysen neden annenler 'kızımı bu kadar neden üzdün, odasından sürekli ağlama sesi geliyor' diye sorguya çekti beni o zaman?" diye sordu. Kaçmaya çalışıp yana adım attığımda iki kolumdan beni yakalayıp hafifçe duvara yasladı. Her şeyi çözmüş gibiydi, "Yoksa sen... Bizi Ayşegül'le gördün diye mi böyle oldun?" dedi ve suratındaki pis sırıtış daha da genişledi. 

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 25 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Acemi Cadı - Toygar fanficHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin