4

479 47 27
                                    




Yatakta sağıma dönerek gözlerimi açtım. Yanımdaki komodin de duran elektrikli çalar saate baktım. Saat henüz 4'tü, okula gitmek için hazırlanmama üç saat vardı. Tüm gece yatakta dönüp durmuş, etrafı izlemiştim. Üzerimdeki yorganı atıp yatakta doğruldum.

Tüm haftasonunu evde, babamdan kaçarak geçirmiştim ve korkunç bir haldeydim. Göz altlarım mor, saçlarım yağlıydı. Kalkıp odama bağlı olan banyoya girdim ve küveti doldurmaya başladım.

Neredeyse kaynar olan suyun içerisinde gözlerimi kapatmış bir şekilde süzülüyordum. Gecenin bir yarısında duş almak, hatta bazen küvette uyumak en sevdiğim şeylerden biriydi. Tehlikeli olduğunun farkındaydım fakat ölmeyeceğimi bildiğim için umurumda değildi, ne de olsa ölümsüzdüm.

Sabah içeriden gelen alarmın sesiyle gözlerimi açtım. Tüm vücudum buruş buruştu. Küvetten çıkıp odama gittim ve hava bugün sıcak olduğundan üzerime yalnızca okul gömleğimi ve eteğini giyip alt kata indim. Sanırsam annemler evde yoktu. Mutfağa inip kendime ufak bir kahvaltı hazırladım. Oturmuş yemeğimi yerken ekmek kızartma makinesinden bir zarf çıktı.

Dokunmak için çok sıcak olduğundan bir maşa yardımıyla makineden aldım. Babamdandı, açmak istememe rağmen merakıma engel olamıyordum. Hem belki özür dilemişti? Özür dilese hemen affedeceğimi biliyordum. Soğumaya başlayan mektubu açıp okumaya başladım.

"Merve ve Şevval;
Size çocuğumu yetiştirmeniz için teslim etmiştim fakat görüyorum ki yeterince terbiye verememişsiniz. Kızınız dün gece misafirlerimin yanında beni rezil etti. Bunun cezasını ikiniz de çekeceksiniz. Alya'da uzun bir süre gözüme gözükmesin, Selda'mı ağlattı.
                                                              -Deli Ferit"

Yeni makyaj yapmıştım ve ağlamamam lazımdı fakat gözlerim çoktan nemlenmişti bile. Beni bu kadar sevmiyor olamazdı, değil mi? Ayrıca, kızınız mı..? Babama olan öfkem her geçen gün artıyordu. Hışımla kağıdı yırtıp çöpr fırlattım ve üzerime kalın kabanımı alıp evden çıktım.

Okula varmak üzereydim ki Tuğçe ve yandaşlarını gördüm. Umarım bana sataşmaz diye geçirdim içimden. Korktuğumdan değildi bu istek, kendime hakim olamayıp çok kötü şeyler yapabileceğimi biliyordum. Ne de olsa ben Ayşegül değildim. Tek yapacağım şey birinin ayağının kaymasını sağlayıp düşürmek olmazdı.

Yanıma doğru yanaşmaya başlayınca sabır dilenmek için yukarı baktım, babamın beni duyacağını umarak. Acı dolu bir sırıtış kapladı suratımı, babam duysa ne olacak sanki. İyice yaklaşan Tuğçeyle beraber ben de bir o kadar adımlarımı hızlandırıyordum. "Noldu pis fakir, korkuyor musun benden? Şu tipe bak, nasıl giyinmiş. Korkma bu seferlik affettim seni, son zamanlarda babam beni bin Euro'luk bir sakinlik terapisine gönderiyor. Senin gibi ezik olmadığım için böyle şeylere param yetiyor."

Bu kız gerçekten çok fena kaşınıyordu. Şeytan kulağıma babasının işlerini mahvet diye fısıldadı. Fakat bu ailesi için çok acımasız olurdu. Bunun yerine aklıma başka bir fikir geldi.

Arkamda birleştirdiğim elimin işaret parmağıyla Tuğçe'ye ufak bir sihir yaptım. Bir saniye sonra telefonu çalmaya başladı. "Bir dakika bekle, babacığım arıyor. Seninle dalga geçmeye devam edeceğim." Sırıtışım daha da genişledi.

"Bak tabii ya, bak. Kesin diyecek önemli şeyleri vardır." O sırada Ayşegül'ü gördüm. Adının Selim olduğunu öğrendiğim çocukla okula girmişti. Ona bakarak bir şeyler söyleyip yanımıza gelmeye başladı. Bu sırada Tuğçe telefonu açtı. "Alo babiş, noldu? Ne!? Ne demek kartlarını iptal ediyorum! Baba ne diyosun? Hayır, HAYIR!" Yere çöküp ağlamaya başladı.

Tek dizimin üstüne çökerek çenesinden tutarak suratını suratıma bakacak şekilde kaldırıp suratına yalınlaştım. "Demek ki çok sevdiğin zengin 'babişin' bir anda tüm havanı söndürebiliyormuş. Bir sonraki sefere çok büyük konuşma derim." Ayşegül koşarak yanımıza geldi.

"Ne oluyor burada? Alya, ne oldu?" Tuğçe'nin suratını bırakmadan kafamı ona çevirdim. "Karışma sen." Suratını bıraktım ve okula yürümeye başladım.

Arkamdan gelen pıtı pıtı ayak seslerinden Rüya'nın geldiğini tahmin edebiliyordum. Ona bakmak için arkamı dönmüştüm ki koşa koşa gelerek bana çarptı. "Aayyyyy çok özür dilerim, gerçekten. Gel kaldırayım seni."

Elimi tutup beni ayağa kaldırmaya çalışırken ayağı daha çok kaydı ve üzerime düştü. Tam da sınıfın önündeydik ve içerideki herkes bizi görebiliyordu. Toygar koşarak geldi. "Rüya hanım, Alya iyi misiniz? Gelin yardım edeyim." Elimden tutup beni kaldırdı ve hep beraber sınıfa geçtik.

Ayşegül'ün arkadaşı Ceren kahkaha atarak yanımıza geldi. "Ahahahah Rüya patates çuvalı gibisin, bu yüzden kimse yanına yaklaşmak istemiyor. Yerinde olsam sınıftan çıkmazdım, hatta sınıfı bırak yerimden bile kalkmazdım hahahhaha." dedi.

Rüya'nın üzüldüğü her halinden belliydi. Elini tutup Ceren'e döndüm. "Yerinde olsam bu tiple sokağa çıkmazdım, bence Rüya'yla dalga geçebilecek en son kişisin. Gel Rüya, oturalım." Toygar da arkamdan Ceren'e kızıyordu.

"Ben bu sınıfta olduğum sürece kimse bu kızla dalga geçmeyecek Ceren Hanım. Arkadaşı olsanız bile siz dahil kimse. Rüya Hanım benim korumam altında."

Ayşegül bu çocuktan nasıl etkilenmiyor? Diye düşündüm kendi kendime. Sırama, Toygar'ın yanına geçtim. "Biliyor musun Toygar, Ayşegül seni hak etmiyor." dedim.

Kafasını çevirip bana baktı. "Neden böyle düşünüyorsunuz. Arkadaşım dahi olsanız Ayşegül Hanım hakkında böyle düşünmenizi istemem açıkçası. Fakat gerçekten meraklıyım, sebebi nedir." Yine sizli konuşmaya başlamıştı. Konuşması bile bu kadar saygılıyken Ayşegül gibi bir salağın bu çocuğu hak etmediği düşüncesi kafamda daha da büyüyordu.

"Bir kere sana saygı göstermiyor. Sevgine karşılık göstermek zorunda değil elbet, fakat sana oldukça kaba davranıyor. Ayrıca bencil. Bak, ben bu kızı çocukluktan beri tanıyorum. Hep böyleydi bu." Bir anda gözleri ışıldadı.

"Gerçekten çocukluk arkadaşı mısınız? Şey, eğer varsa sizdeki çocukluk resimlerini görebilir miyim?" Toygar'a bakıp gözlerimi devirdim. "Tabii, bu gün bize gelirsen gösteririm." Tek kaşını kaldırdı, "Şey, Alya Hanım... Size uygun olur mu ki? Ne bileyim ben erkeğim falan." dedi. Hafif biçimde gülümseyip "Sorun olmaz, ailem umursamaz böyle şeyleri."

"Aa nasıl olur, siz fakirlerin aileleri nasıl izin veriyor? Benim zengin ailem karışmaz mesela ama sen fakirsin ya." Arkadan gelen iğrenç sesle kulağımı tırmaladı Tuğçe. Kahkaha mı atıyordu? Söylediği şey komik bile değildi. Gerçekten sağlam bir cezayı hakediyordu. Babasını mı öldürsem acaba? diye düşündüm. Yok, o çok olurdu.

Parmağımı salladım. Arkadan yüksek sesle bir çığlık geldi. Kafamı çevirdim, Tuğçe telefonunu duvara fırlatmıştı. "BABİŞŞ!!!!!!! Kartımı iptal ettiği yetmezmiş gibi bir de kendi kartlarının şifresini değiştirmiş! Ne yapacağım ben şimdi?" Kendini yere attı. Hulki Hoca bağırdı "Rezzan, Berna alın arkadaşınızı yerden kızım. Hadi canım, hadi."

Ayşegül bana döndü. "Alya, tenefüste beni bekler misin?" Ne istiyor bu benden Allah aşkına? Kafamı salladım.

Tuvalete gitmiş Ayşegül'ün gelmesini bekliyordum. Salak beni çağırmış, kendi işi olduğu gerekçesiyle beklememi söylemişti. En fazla bir dakika daha bekleyecektim. Tam da çıkacakken aynı anda Ayşegül içeri girdi. "Neden bekletiyorsun beni burada?" İnce kaşlarını kaldırdı. "Bugün Tuğçe'ye olanların altında sen varsın değil mi?"

Kollarımı birleştirip lavaboya yaslandım. "Bundan sanane? Çok mu seviyorsun Tuğçe'yi?" Hayır anlamında kafasını salladı. "Ben de sevmiyorum, erkek arkadaşımın peşinde. Ama önümüze gelene sihir yapamayız, hele kötü sihirler. Kurallar var." Sırıtıp ona doğru eğildim. Çenesini elimle kavrayıp konuştum "Benim babamın kim olduğunun hala farkında değil misin? Ben babamdan da güçlüyüm üstelik. Kurallar bana geçerli değil." Sırıtışımı genişlettim. "Bence sen kendini düşün."

Suratı iyice düştü ve elimi ittirdi. Kapıyı kapatıp çıktım. Toygar hemen ileride beni bekliyordu. Beni görünce hareketlendi ve yanıma geldi. "Noldu, ne konuştunuz Ayşegül Hanım'la? Yani hesap sorar gibi oldu ama. Yanlış anlamayın lütfen." Gözlerimi devirdim. "Önemsiz şeyler, boşver."

Acemi Cadı - Toygar fanficHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin