Kenan Atasoy. Siyah saçlı, biraz dolu, güleryüzlü,yani aşırı güleryüzlü.
Gözüm tutmadı.
Hani diyceksinizki, güleryüzlü, aşırı iyi biriyse neden gözün tutmadı diye?
Bende bilmiyorum, sevmedim işte.
Her kes güleryüzlü müdür yüzünden şaşkın ve mutluydu.Bir kaç dakika sonra sınıfa girdik. Ders başladı.
Matematik! En sevdiğim!
Ben sevinçle defterimi çıkarırken yanımda oturan Zeyneb bana gerizekalıymışım gibi bakıyordu.Napiyim, matematiği seviyordum.
"Öğretmenim, cevap iki".
Ve tabi Ege de. Birbirimizle rekabet ederek kendimizi geliştiriyorduk ve bunun kesinlikle arkadaşlığımızla alakası yoktu.
Ders bittikden sonra kantine gidip çikolatalı süt almak için sınıftan çıktım.Korudorda yürürken Egenin daldığını gördüm.Baktığı yere dikkat etdiğimde kumral bir kız olduğunu gördüm.
"Lan!" Şaşkınca konuşarak elimi sert bir şekilde omuzuna vurdum.
"Bana niye söylemedin oğlum?"
Ege kaşlarını çatarak bana baktı.
"Neyi?""Kızdan hoşlandığını" gözlerimle kızı işaret ederek konuştum.
Önce şaşkınca kaşlarını kaldırdı, sonra gözlerimle işaret etdiyim yere bakarak elini saçına götürdü.
"Ne? Ah, evet şey"Gözlerimi kıstım, sinsice gülümseyerek:
"Ayarlamaya yardımcı olayımmı? Hı?"
Sonra hatırladığım şeyle yüzüm düştü, mırıldanarak : " Zaten her kese çöpçatanlık yapıyorum"
"Ne? Anlamadım"
"Boşver, eee ne diyorsun?"
Sadece mutlu olmasını istiyordum, zaten babası yüzünden dayim yüzü asıktı, annesini özlüyordu.
"Bilmem, bakarız." Diyerek yanımdan ayrıldı.
Arkasından bir kaç saniye baktıktan sonra koşarak ona yetiştim ve elimi güçle boynuna atdım. Elimi boynundan çekti ve kendisi elini omuzuma koydu. Sinsice gülümsedim ve onu dürtdüm. Bana ' noldu' dercesine baktı, daha da gülümsedim, o da yüzünü çevirip güldü. Yeniden dürtdüm bana baktığında sordum:
"Eee, hiç konuştunuzmu? Karakteri nasıl? Hangi sınıftan? Kaç yaşında? Senden hoşlanıyormu?"
"Yavaş ol, hem benim gitmem lazım, sonra konuşuruz"
"Hadi, hadi utangaç olma"
"Sonra dedim Irem, sonra"
"Hıh" diyerek diyerek dudak büzdüğümde yanağımdan makas alarak gitdi.
Gülümseyip kantine doğru gitdim.
Kantine girdiğimde önüme Güneş çıktı. Çağanın onu sevdiğini öğrendiğimden beri uzaklaşmıştım onunla.Aslında aşkı bildim bileli benim de gerçek aşkımın, hani deriz ya beyaz atlı prensimin beni bulacağına inanırdım. Hep beklerdim.Fakat depresyonda olduğum zaman bu düşünce yavaş gavaş beni terk etti.Boş hiss ediyordum. Aşık olmak, mutlu olmak istiyordum ama olamıyordum.
Fakat Çağanı gördüğüm an dedim ki 'bu o', ona aşık oldum, bana iyi davranınca beni sevdiğini zann etdim, kardeşi gibi gördüğünü düşünmedim. Belki hiç umut vermemişti, beli vermişti, ama apatallık bendeydi, kanmamalıydım.
Çağan siyahı seven kızları sever, acısı olan kızları. Etarfımdaki insanların kalbi hep simsiyah, siyahı seviyorlar, bana da sevmemi söylüyorlar, havalı olmakmış bu, acını hafifletiyormuş bu. Bu yüzden siyahı sevmeye çalışıyorum, olmuyor. Çoğu insan siyah severken ben beyaz seviyorum.
Etrafın simsiyahmı olsun, yoksa, bembeyaz deseler beyazı seçerim. Belki siyah bilinmezliktir diye. Bilinmezliklerden nefret ederim ama süprizleri severim.
Biliyorum çelişki.Beyaz umuttur benim için. Içinizde bir tane bile umut olması olmamasından çok farklı.
Hani gece, gökde bir tane yıldız ışıldar ya, o siyahta, siyaha inat, o yıldıza baktığımda umutlanıyorum.
Fakat etrafım şuan simsiyah.Ama aksine acım hafiflemiyor, çoğalıyor.
Siyah sevenlerin kötü olduğunu demiyorum, Güneşi, Çağanı, Zeynebi, Egeyi biliyorum, iyiler, ama siyahı neden sevdiklerini bilmiyorum. Belki siyah bana olmasada onlara iyi geliyordur?
Bilmiyorum, hiç birşey bilmiyorum.
Derin nefes aldım, Güneş bana büyükce gülümserken ben küçücük gülümsedim.
"Süt almaya geliyordun, değilmi? Biliyordum, al kanka , sırada ezilme boş yere"
" Saol." "Kanka".