02 : cinsellik tarihi

8.4K 1K 870
                                    


Michel Foucault.

Şu andan itibaren tam dört senedir bu adam hakkında bir şeyler öğrenip duruyordum ne işime yarayacağını bilmeden. Mezun olmama ramak kala böyle düşünmem her ne kadar etik olmasa da bölüme güle oynaya gelen bir öğrenci olmadığım ve derslerin başladığı ilk gün kariyer planı kağıdımı resmen boş bıraktığım için, birilerinin bu düşüncelerimi değerlendireceğini de sanmıyordum zaten.

Eğlendiğimiz kısımlar olmuyor değildi. Mesela Bay Choi dersin anlatması gereken kısımını anlatır, sonrasını da bizim düşsel gücümüze bırakırdı. Böyle söyleyince.. günümüz öğrencilerine ne uygun bir profesör ama! Yine de yalan söylemeyeceğim, bu rahatlığı deli gibi özlüyordum. Çünkü Bay Choi gibi bir adamın yerini alan sevgili eğitmenimiz aka Bay Lee, çekinmese acı çekmeniz hoşuma gidiyor diyecek kadar uzun anlatıyordu dersi. Demediği ne malûm tabii, o ayrı mesele. En azından henüz yüzümüze söylemişti. Daha doğrusu, söyleyecek vakti olmamıştı. Bana kalsa bir insanın bu kadar uzun cümleler kurabilmesi için kafasında bir yere takılmış küçük bir makine olmalıydı. Ya da adam ruh hastasının teki olduğu için kullandığımız kaynaklar üzerinde ezber yapıp geliyordu derse.

Kurtardığı tek yer tapılası bir yüzü ve özenle yaratılmış kadar şekilli bir bedeni olmasıydı. Ne anlatırsa anlatsın sonu gelmeyen cümlelerinin bana sunduğu artıydı dudaklarının hareketlerini izlemek. Şekilli kırmızılıkların kıvrılıp esnemesine tamamen tezat olarak gözlerinde sürekli donuk bir bakış vardı. İlk bakışta bu bölümde olduğu için her şeyden nefret ediyor gibi bir imaj çizebiliyordu akıllarda. Ama dersin onuncu dakikasında hayatını felsefeye adadığını anlıyor, bu yüzden de bu soğuk bakışları tamamen alışkanlık eseri olduğunu anlıyordunuz. Dalıp gitmek de kurtuluşu henüz keşfedilmemiş lanetlerden yalnızca biriydi.

"Foucault'un ölümünden sonra yayımlanan eseri hakkında konuşmak isteyen var mı?"

Tükenmez kalemini tahtaya vurduktan sonra tüm odağını öğrencilere verecek şekilde önünü dönmüş, bense sorduğu soruyla yüzüme üflenmiş gibi irkilerek doğrulmuştum oturduğum yerde. Masanın üzerine yayıldığımı bile kollarımın geri çekilirken yere düşürdüğü kitap sayesinde fark ediyordum.

Lanetler diyorduk, değil mi? İşte bir tane daha. Kitabımın düşerken çıkardığı gürültü ve benim eğilirken alnımı masaya çarpmam gibi. Changbin'in kendini tutamayıp sesli bir şekilde gülmesi ve az önceki gürültüyü duymamış olsa bile bu gülüşle bütün sınıfın bize dönmesi gibi ya da.

"Han Jisung."

Daha kendimi toparlayıp sandalyeme oturamadan dikkatini dağıttığım Bay Lee Changbin'in de yardımıyla elbette beni kurban seçmişti kendine. Kitabımla birlikte yerime geri oturduğumda ise öyle keskin bakışların esiri olmuştum ki, Changbin'e altında ölüm tehditleri barındıran bakışlarımı atamamıştım bile.

"Daniel Def.. Defart?"

"Defert."

Kendimden zaten emin olmayarak ortaya attığım adamın adını da doğru söyleyememiş olmak içimde büyük bir küfür yağmuru başlatırken ellerimi masanın üzerindeki kitaba atıp rahatlamaya çalıştım.

"Defert. Foucault'un ölümünden sekiz yıl kadar sonra Daniel Defert tarafından iki ve üçüncü ciltlerinin yayımlandığını biliyorum."

O dudakları izlerken arada aklıma giren şeyler de oluyordu tabii. Ama bana eserin adını sorarsa şayet, bütün ciddiyetim gibi geri kalan bilgilerim de uçup gidebilirdi.

"Konu ve cilt başlıklarına da hakimsin, öyle değil mi?"

Bu tarz detayları kim önemser ki, diyerek karşı çıkmak istedim fakat yeri yarıp beni içine gömebileceğini bildiğim için sadece ben anlamışım gibi sırıtarak karşılık verdim sorusuna.

21st century's dumbs│minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin