Changbin'in dün gece bahsettiği, olası muhtemel, zehir edilmiş bir derse başlayalı elli dakikayı bırakmıştık gerimizde. Bay Lee sınıfta resmen bir tufan koparmıştı bu elli dakikanın başlangıcından itibaren. Fiilen olmasa da hepimizi yere sermiş kadar olmuştu şahsen. Ve bunu nasıl mı yapmıştı? En beklenmedik sözlü ile. Adamın hazırlıyorum dediği şeyler resmen kazık sözlü sorularından ibaretmiş yani.Objektif bakıldığında bu adam işlediği her konunun değerlendirmesini yazdırıyordu hepimize, nasıl sözlüden kalabilirdik, öyle değil mi? Ama olmuştu işte. Sözlüyü hazırlayan Bay Choi değildi çünkü. Bay Lee elbette konunun en en en gereksiz detaylarından sorular hazırlayacaktı. Ne bekliyorduk ki zaten?
Birkaç kişinin şans eseri geçerli not aldığı sınıfta en kötülerden biri de tabii ki bendim. Çünkü dün girmediğim derste bahsettiklerini özellikle bana sormuştu. Derin düşününce aslında onu şikâyet etmem gayet kolay olurdu ama bunun için beni son noktaya getirmesini bekleyecektim. Şu an beni yormadığı takdirde yaptıkları, ne yalan söyleyeyim, mazoşist olmasam bile hoşuma gidiyordu biraz.
"Az önce saydığım on bir kişinin konularını mail olarak atacağım, çıkabilirsiniz."
Sınıf söylenmelerle dolu hafif bir uğultuyla dağılmaya başladığında çok kısa bir anlığına Bay Lee ile çakışan bakışlarımı anında kaçırıp Changbin'e döndüm. O da benim gibi kalanlardan biriydi, derse girmiş olsa bile. Alnını ovarak küfürlerini yutmaya çalıştığı apaçık ortadaydı. Histerik bir gülüşle ona eşlik ederken -en azından- son ders olmasının rahatlığıyla omzunu dürttüm. Günlerinin birbirine tamamen tezat olduğu programımızda bugün de öğlen bitiyordu dersimiz.
"Hadi eve gidelim Bin, bir şekilde hallederiz."
Hiçbir şey söylemeden ve göz teması kurmadan anında ayağa kalktığında çantasını koluna astı ve işaret parmağını bana doğrultarak kurdu göz temasımızı ancak.
"Şu herifi bir an önce kendine düşürsen iyi edersin. Yoksa ikimiz de mezun olamadan tepetaklak olacağız."
Söylediklerine gülsem bile parmağını tutup indirmek zorunda kaldım sınıfta kalan birkaç kişinin dikkatini çekmemek için. Hatta cevap bile vermedim daha fazla çaktırmamak adına. Sadece onu itekleyip sınıftan çıkmasını sağlayabildim.
"Hop, beni beklemiyor musunuz?"
Kampüsten çıkmak üzereyken ortamızdan ikimizin de omzunu dürtecek şekilde araya giren Seungmin kolları arasındaki kitaplara sarılıp dudaklarını büzüyordu aynı zamanda. Tam o an bugün onun da dersinin erken bittiğini hatırladığım için uzanıp saçlarını karıştırdım küçük bir özür(!) mahiyetinde. Benden sonra Changbin hemen dibine girmişti zaten. Bir karın ağrısı olduğunu şimdiden belli etmesi gülünçtü açıkçası.
"Ben bekleyelim dedim ama Jisung durmadı, gerçekten."
"Ne-"
"Kes sesini Jisung. Çok yoruldun mu Minnie?"
Seungmin yürüdüğü yerde biraz daha şok olmuş bedenime yanaşırken kaşlarını çattı Changbin'e karşı. Aynen benim gibi.
"Yılışma Changbin. Ne istiyorsun?"
"Aşk olsun."
"Olmasın."
"Ne?"
Changbin'in tam bir salak gibi kalan ifadesine karşılık Seungmin bir cevap veremeyince ufak bir yardım olarak omzumla onun omzunu dürttüm arkasından. Bir şeyleri anladığımdan haberdar mıydı yoksa bunu yapmama daha çok kızar mıydı bilmiyorum ama şu an için işe yaramış gibi durduğu yalancı bir boğaz temizlemesiyle önüne döndüğünden belli oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
21st century's dumbs│minsung
Fanfiction"Başka sorusu olan?" Kafamın içine yansıtılan bir projeksiyonda şu anki kadar ürkmüş olmayan bir Han Jisung el kaldırdı ve ona söz hakkı veren Bay Lee'ye, 'ya sınırları aşarsak' diye aptal bir soru sordu. Bay Lee ise az önceki sert ifadesinden eser...