10. Gebe Karanlık

450 51 40
                                    

"Neva da sen de sinirimi bozuyorsunuz! Sana peşimden gel diyen mi oldu? Beni yatıştırmanı isteyen mi oldu? Git Neva'ya sor ne soracaksan! Eminim bayılır boyundan büyük laflar etmeye! Defol git, yalnız bırak beni!"

Kumral genç öfkeli sesi eşyalarının olduğu masa, arkasında giyinmek üzere bir paravan ve birkaç sandalyenin dışında boş olan odada yankılanırken Bora'nın yüzüne bakmamak için kahve gözlerini masaya çevirip makyajını temizlemek üzere ıslak mendil aramaya başladı.

Bora'nın yüzüne bakmak istemiyordu çünkü gözleri buluştuğu anda aslında sinirini bozmak yerine hiç ummadığı bir biçimde onu sakinleştirmeyi başardığını anlayacağından korkuyordu. Çekimlere başladıkları şu son dört gündür Bora'yla beraberken birçok şey hissetmişti ancak öfke bu hislerden biri değildi.

Şu anda bile öfkesinin nedeni Bora'nın peşinden gelmesi değil, Neva'nın onu yumuşak karnından vuruyor olmasıydı, yani Fatih'ten.

Bora ile sohbet ederken laf lafı kendiliğinden açıyordu, onunla muhabbet etmek Asutay'ın mümkün olacağını hiç beklemediği bir biçimde hoşuna gidiyor, onu eğlendiriyordu. Çekim aralarında birkaç kez Bora'nın ortaya yaptığı esprilerine karnını tuta tuta güldüğü bile olmuştu.

Bora nasıl ki onu öfkelendirmeyi başarıyorsa şimdi de güldürmeyi başarıyordu ve bunun için fazla bir çaba sarf etmiyordu bile, aralarında geçen hiçbir diyalog zorlama veya yapay hissettirmiyordu. Sanki kırk yıllık dostlarmış da kaybettikleri zamanı telafi ediyormuş gibi doğal seyrinde akıp gidiyordu her şey.

Hatta o kadar doğal akıyordu ki kumral genç bu şamata başlamadan önce rolüne girebilmek için tutunacağını iddia ettiği öfkeyi hissetmekte zorlanıyordu, birlikte vakit geçirdikçe Bora'ya sinirlenme yeteneğini kaybetmiş gibi geliyordu sanki. Aralarındaki şey düşmanlıktan çıkıp yavaş yavaş arkadaşlığa doğru evrilmeye başlıyordu.

Ve bu onu kaygılandırıyordu.

Çünkü Bora ile ilgili bildiği en iyi şey ondan nefret etmek ve onunlayken öfkelenmekti ama yan yana durdukları günler boyunca birbirlerini tersleseler de kanının kaynadığını hissetmiyordu. En azından öfkeyle.

Tam aksine ona laf attığında vereceği karşılıkları merakla beklemeye ve çoğu zaman onunla aynı fikirde buluşabildiğini görmeye başlamıştı ve bu onu korkutuyordu. Çünkü alışkın olduğu bazı şeyler değişiyordu ve değişim çoğu insan gibi kumral genci de korkuturdu.

Fakat bu değişimler olağanüstü koşullardan kaynaklanıyordu ve her şey bitip normal yaşantısına geri döndüğünde şimdi onu korkutan bu duygular da kaybolacaktı, biliyordu. Bu sıralar hissettiği her şey kendini durumlara çok çabuk kaptırmasından ileri geliyordu.

Kesinlikle rolüne de Bora'ya da kaptırdığı için aslında içinde var olmayan şeyleri hissettiğini sanıyordu. Evet ya, her şey kesinlikle bir illüzyondan ibaretti.

Aradığı ıslak mendili bulamadıkça Neva'nın ateşlediği öfkesi yükseliyordu. Kısık sesle küfrederken Bora'nın dargın sesini duydu.

"Seni adam yerine koyup arkandan gelende kabahat. Ne hâlin varsa gör amına koyayım, ben gidiyorum."

Cümlesi biter bitmez kapıyı arkasındaki duvara çarpmasına neden olacak kadar sertçe ve hızla açıp odadan dışarı fırlamıştı.

Duymayacağını bile bile arkasından "İyi, git!" diye söylendi. Onu kovan kendisiyken gitmemesini beklemek aptallıktı zaten. Gitmek isteyen hakikaten de gidiyordu demek.

Bari çıkardığı giysilerini alsaydı da öyle gitseydi salak, biri alıp götürünce mal gibi arayacaktı her yerde.

Bora'nın paravanda asılı duran giysilerine bakarken bu kez de kendi kendine öfkelenmişti, onun düşünmediği şeyleri kendisi niye düşünüyordu ki? Kaybolursa kaybolsundu kıyafetleri, ona neydi? Onun derdi değildi.

Kısa Metraj | bxb |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin