twenty six

5.9K 495 351
                                    

Jingoo ve Kihyun gülüşürken kendime aynada son kez baktım.

Bugün Jeongguk'la konuşacaktık; beni öylece bırakıp gitmesiyle, beni param için seviyormuş gibi davranmasıyla alakalı. Geçmişimizle alakalı.

"Gelirken alamamı istediğin bir şey var mı Kihyunie? Çikolata ister misin?" Yere yatmış Jingoo'nun onu gıdıklamaması için kaçan oğlum dediklerimi duyduğunu heyecanla kafasını sallamıştı. "Evet baba!" Gülerek onayladım ve Kihyun'un hemen yanına, yere yatmış olan Jingoo'ya döndüm.

Bir çocuk gibi gözükmesi beni güldürürken konuşmuştum. "Sen bir şey ister misin Jingoo? Sana da çikolata alabilirim." Dalga geçer gibi konuştuğumda elindeki plastik oyuncağı bana doğru atmıştı. "İsterim tabii. Senin bu gıcık çocuğuna baktığım için bir rüşvet almalıyım." Ellerini Kihyun'un yanaklarına götürüp sıktığında oğlumun hayıflanışları kulağıma dolmuştu

Gülümsedim. "Tamam o zaman. Ben gelene kadar kendinize dikkat edin, tamam mı?" Eğilip Kihyun'un yanağına ufak bir buse kondurdum ve geri ayaklandım. Bu sırada ikisi de beni onaylamış, kafalarını sallamışlardı.

Az sonra dış kapıyı örtüp çıkmıştım. Merdivenlerden inerken cebimde titreyen telefonla yerimde durdum ve bakmak için cebimden çıkardım.

jeon:
sizin evin yakınlarındaki kafeye gelebilirsin Taehyung

ama istersen başka bir yere de gidebiliriz

taehyung:
hayır, olduğun yerde bekle

geliyorum evden çıktım

jeon:
tamam o zaman
görüldü

Daha fazla oyalanmam gerektiği için telefonumu cebime sıkıştırdım ve hızlıca yürüyerek evin yakınlarındaki kafeye doğru yürümeye başladım.

Kısa bir süre sonra kafeyi görmüş cam tarafında oturduğu için gözüken Jeongguk'a kısa bir bakış atmıştım. Benim geldiğimin farkında olmadığından gerginlikle dudaklarını dişlediği gözüküyordu.

Kafenin tahta ve nostajk kapısını açtığımda ise hiç istemesem de kafede bir zil sesinin duyulmasını sağlamıştım. Jeongguk'un gözleri anında benimle buluştuğunda parıldayan gözleri karşısında gülümsemek istemiş, gülümseyememiştim.

Kırık kalbim izin vermemişti.

Ayağa kalkıp beni karşılayan Jeongguk'a sessizce ilerledim ve zorunlu bir tebessüm edip onun masaya oturmasını beklemeden oturdum. "Hoş geldin Taehyung." Gülümseyerek konuştuğunda kafmı salladım. "Hoş buldum."

Gerginlikle derin nefesler alıp duruyordu. Az da olsa sakinleşmesini istediğimden konuştum. "Gergin gibi gözüküyorsun. Konuşmadan önce kahve içersen iyi olabilir." Beni duyduğunda kafasını iki yana sallayarak reddetmişti. "Hayır, teşekkür ederim. Hemen anlatıp kurtulmak daha iyi." Dediğinde, devam etmesi adına kafamı salladım.

"Aslında her şey geçmişimizle bağlantılı Taehyung." Diyerek başladığında dikkatle onu dinliyordum. "Babam. Bizim mutlu olmamızı daha önce de engelleyen babam, suçlu." Titrek bir nefes aldığını gördüğümde alt dudağımı ısırmıştım.

Yüz ifadesi garipti, pişmanlıktan ziyade sahte bir hüzün var gibiydi.

Ona her ne kadar devam etmemesini söylemek istesem de bir yanım her şeyi öğrenmek, doğrulara kavuşmak, beş yıl boyunca yaşadığım acının nedenini öğrenmek istiyordu.

"İlişkimizin ilk başladığı yıllarda lise zamanlarımızda yaşadıklarımı hatırlıyor musun Taehyung? Fakir bir aileden geliyordum ben, sen de her ne kadar zengin olmasan da benden üstündün. Okuldakiler bu yüzden hep bana paragöz olduğumu söyleyip dururlardı, seninle paran için birlikte olduğumu söylerlerdi. Buna senin arkadaşın Hoseok da dahildi Taehyung, hatırlıyorsun değil mi?" Diye sorduğunda kafamı eğdim ve onayladım. Her ne kadar Hoseok'u suçlamak istemesem de o zamanlarda ondan nefret etmeye başladığımı biliyordum.

love in the shadow of fatigueHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin