Yirmi sekiz yıllık hayatım boyunca mutlu olduğum anlar çok uzun sürmemişti.
Bana, yeni bir oyuncak araba alındığı gün, babamın evi terk ettiğini öğrenmem, çok istediğim ve kazandığım üniversitenin bahçesinde, derslere başlamamın üzerinden iki ay bile geçmemişken, arkadaşlarımın baskılarına maruz kalmam, ilk aşkım olduğunu düşündüğüm kişiye hislerimi açtığım ve ona, ikimiz hakkındaki hayallerimden bahsetmemin üzerine benden gitmesi,
Ve şimdi de, kendime temiz bir sayfa açmayı düşünürken, elimde tuttuğum, yazıcının mürekkebiyle boyanmış, "hasta" raporum, hayatımın değişeceğini söyleyen basit bir kağıt parçası.
Kendime açacağım bu yeni, mutlu olacağımı yazacağım sayfada, "IV. dereceden tümör" yazısı ile karşılaşacağımı hiç düşünmemiştim, buna olanak bile vermiyordum.
Basit bir baş ağrısı şikayetiyle gittiğim hastaneden, yapılan milyon testin ardından her an ölebileceğim bilgisiyle ayrılmak istemiyordum.
Az da olsa, yaşadığım ve yaşayacağım mutluluğu uzun tutmak ve bu duyguyla uzunca yaşamak istiyordum.
Ben, yaşamaya ve yaşama ilk defa böylesine sıkı tutunmuşken, ilk defa hayal kurup, umutla dolup taşmışken; her şeyimin elimden alınıp, gitmesini ve bitmesini istemiyordum.
Yağmur...
Damlalar, gökyüzünden çok hızlı yağıyordu. Aktığını fark etmediğim gözyaşlarım, yüzüme düşen yağmur damlalarına karışmıştı.
Neden ağladığımı bilmiyordum.
Hayır, ölmekten korkmuyordum, hayatımın hiçbir yaşında da korkmamıştım.
Sadece, yapamadığım ve yaşayamadığım bazı şeyler yüzünden, biraz üzgündüm.
Birisine âşık olamadan, ona sıkıca sarılamadan, onu defalarca öpemeden, şu anda olduğu gibi hızla yağan yağmurun altında onunla sırılsıklam olamadan; ya da bir sahilde üzerimizdeki kıyafetleri umursamadan el ele tutuşup denize girmeden ve belki de serin kumların üzerinde, güneşin ilk ışıklarına kadar sevişemeden öleceğim için, sadece biraz üzgündüm.
"Özür dilerim!" Beni derin düşüncelerimden ayıran çarptığımı bile fark etmediğim kişinin bağırarak benden özür dileyişi olmuştu. "Önüme bakmıyordum, kusuruma bakmayın lütfen!"
Ona çarpan bendim; geriye doğru düşen, elinde tuttuğu çantası ve şemsiyesiyle birlikte sırılsıklam olan oydu.
Neden benden özür diliyordu ki?
Elimi, herhangi bir şey demeden yerde oturmaya devam eden ona doğru uzatarak kalkmasına yardım etmiş ve ardından yeniden eğilerek, yerdeki ıslanmış çantası ve şemsiyesini alarak ona uzatmıştım.
Ona uzattığım eşyalarını alırken birkaç kez daha özür dilediğini duymuştum fakat, o an yalnızca onu incelemekle meşguldüm, bu nedenle dedikleri yalnızca bir kulağımdan giriyor ve diğerinden çıkıyordu. Bol bir kot pantolonu vardı, üzerinde de yine bol bir siyah tişört giymişti, yere düştüğü için baştan aşağıya sırılsıklam olmuştu...
"Hasta olacaksınız." diye birden ağzımdan çıkmıştı ve ani konuşmam ile dilediği özürleri durdurmuştum. "Ayrıca özür dileyip durmayın, size çarpan bendim"
Cümlem bittikten sonra kafamı kaldırdığımda, çarpışmamızın ardından geçen onca sürenin ardından defa yüzüne bakmıştım. Minik dudakları, keskin bir çene hattı ve bana şaşkınlıkla baktığı için iri, çekik gözleri vardı. Ayrıca saçları, hoş bir tonu taşıyan kırmızıydı. Belki biraz pembeye, belki de biraz turuncuyla çalıyordu.
Renkli şeylerden fazla hoşlanmazdım fakat saçlarını beğenmiştim.
"Ben hasta olmam." Eliyle üzerini düzeltirken şaşkınlıktan gülümsemeye geçen yüzüyle konuşmuştu. "Ayrıca siz benden daha ıslaksınız, asıl hasta olacak olan da sizsiniz."
Bunu dediği an fark etmiştim ne kadar çok ıslandığımı, kafam o kadar doluydu ki bedenim üzerindeki sırılsıklam kıyafetleri dahi hissedecek vaktim kalmamış gibiydi.
Gözlerimi karşımdaki kişiden alıp, bedenimde gezdirdikten, sonra gülmeye başlamıştım. Attığım minik kahkahanın arasından birkaç hıçkırık kaçtığında, karşımdakinin o küçük gözleri, yeniden büyümüştü.
"Bayım! Yanlış bir şey mi söyledim? Neden ağlıyorsunuz?"
Ben zaten hastayım, diyememiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the beach
Fanfiction"Hayat benim mutluluğumu almadan; ben ona, bizzat kendi ellerimle vereceğim. Bu yüzden sevgilim; hadi bir sahile gidelim" min yoongi & jeon jeongguk | 130921.011121