xxvii

51 9 0
                                    

Bir kere daha, etrafta fazla kimse yokken gelmişti iki aşık.

Adımları kumların üzerini bulduğu gibi vakit kaybetmeden ayakkabılarını çıkarmış, bir elleriyle onları tutarken diğer ellerini birleştirerek suya doğru koşmuş ve suyun soğuk olmasını umursamadan içinde koşturmalarına devam etmişlerdi.

Jeongguk bazen sudan çıkmıştı ve kumun üzerinde takla atmaya çalışmış fakat birkaç defa dengesini kaybederek kendini kumların üzerinde bulmuştu. Bunun Yoongi'yi güldürdüğünü fark edince de, düşme gösterilerini bilerek yapmaya başlamış, sevgilisinin gelip kendisini tutarak yerden kaldırmasını beklemeye başlamıştı. Kızıl olan, onun nadir ortaya çıkan gülüşünü işitip görebilmek için her şeyi yapabileceğini zaten çok önceden fark etmişti ve bulundukları an onun için bulunmaz bir nimet olmuştu.

İkili yorulduklarını ancak parlak güneş, altın sarısı yerini turuncuya bıraktığında, saatin akşam saatlerine yaklaştığının farkına vardıklarında anlamışlardı ve günün sonunu, gökyüzünü izlemek amacıyla, kumların üzerine uzanarak getirmeye karar vermişlerdi.

Jeongguk kumların üzerinde yüzüstü uzanmış, yanında sırtüstü bir şekilde, gözlerini kapatarak uzanan sevgilisini izlemeye başladığında zihninde bir sürü düşünce vardı.

Kızıl çocuk, yanında uzanmakta olan bu adama ne kadar âşık olduğunu düşünürken, diğer bir yandan varlığının ona iyi gelmediğinin farkındaydı ve sevgilisinin ondan gitmesi durumunda ne yapacağını bilemez bir hâldeydi.

Yoongi iyileşmiyordu, Yoongi iyileşmeyi reddediyordu ve Jeongguk, en azından sevgilisi bu hayatta sağlıklı günlerinin sonuna henüz gelmemişken, onu dünyadaki en mutlu insanlardan biri hâline getirebilmek için elinden geleni yapmak üzerine kendisine verdiği sözü tutmalıydı, tutacaktı.

Jeongguk, Yoongi'nin bazı geceler, yaşadıkları o gecenin pişmanlığı, siniri ve acısı yüzünden gizlice ağladığını, kendisine kızıp, tonlarca küfür ettiğini işitebiliyordu ve kızıl çocuk artık sevgilisine o zamanların geride kaldığını, geçtiğini ve kendisinin iyileştiğini hissettirmek istemişti.

Jeongguk, henüz fazla büyük sayılmazdı, hayata neredeyse yeni atılmıştı fakat duygularından ve isteklerinden emin olduğunu; onu, biricik sevgilisini, Yoongi'yi ne kadar çok sevdiğini, ona ne kadar bağlı olduğunu, onun tenini, kendi teninde ne kadar çok hissetmeyi istediğini göstermek istemişti.

Sevgilisini izlerken dudaklarından düşmeyen gülümsemesiyle sessiz bir iç çekmiş ve ardından dirseklerinden destek alarak yavaşça doğrulmuştu. Yanında uzanan sevgilisinin dudaklarına uzanmış, önce yavaşça nefesini dudakların üzerine bırakmış, ardından da aşık olduğu adamın dudaklarına minik öpücükler bırakmaya başlamıştı.

Yoongi, küçük sevgilisinin bu minik öpücüklerine başta anlam veremese de, kızıl çocuk ikisinin öpüşünü derinleştirdiğinde karşılık vermekten geri kalmamıştı ve Jeongguk bunu bir fırsat ve izin olarak saymış, yavaşça büyüğünün kucağına yerleşmişti.

Birbirlerini dudaklarıyla nazikçe öperek sevmeleri; sevimliliğini, masumluğunu yumuşaklığını Jeongguk'un kendisini altındaki bedene sürtmesiyle bittiğinde Yoongi sessiz bir inlemeyle dudaklarını sevgilisinden ayırmış, kendisine gülümseyerek bakan çocuğa şaşkınca bakmaya başlamıştı.

"Burada mı?"

Jeongguk kendisine sorulan soruyu önce başını aşağı yukarı sallayarak, sonra da sessizce mırıldanarak cevaplamıştı.

"Evet, burada."

Yoongi ise dudaklarındaki, kucağında oturan bedeni aşkından bayıltacak gülümsemesi büyürken önce gözlerini tenha sahilde gezdirmiş, ardından da soluğunu yeniden, ellerini yerleştirdiği belinden sıkıca tuttuğu sevgilisinin dudaklarında bulmuştu.

the beachHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin