xi

120 18 2
                                    

Jeongguk ile sessiz konuşmamızın üzerinden geçen bir günün ardından, uyandığım gibi kendimde bir güç ve istek hissetmiş ve soluğu birkaç hafta önce kızıl çocuk ile ıslak bedenlerimizle karşılıklı oturup tanıştığımız yere gelmiştim.

Kapıdan içeriye girdiğimde, ruhumun neden adımlarımı buraya sürüklediğini anlamıştım. O da buradaydı ve saçları yeniden kızıldı. İki adımda oturduğu masaya ilerlemiş ve yeniden düşünmeden karşısındaki boş sandalyeye oturmuştum. 

Varlığımı fark ettiğinde, başını kaldırmadan kulaklıklarını yavaşça çıkarmış, ardından da dikkatlice gözlerime bakarken bir an olsun gözlerini benden ayırmadan bana bakmaya başlamıştı. Okuduğu kitabın sayfasını kaybetmemek için arasına ayracı koymuş ve dirseklerini kitabının üzerine yerleştirip, başını çenesinin altına yerleştirdiği ellerine yaslamıştı.

Yeniden sessizdik fakat bu sefer birbirimizi yalnızca nefes seslerimizden değil, gözlerimizden, bakışlarımızdan ve mimiklerimizden de anlayabiliyorduk.

"Yoruldum." 

Birden kelimelerim dudaklarımdan kaçmıştı ve durdurmamıştım kendimi. 

"Yoruldum Jeongguk ve çok korkuyorum."

"Korkmana gerek yok." 

Diye yanıtlamıştı beni, fazla kısık bir ses tonu vardı fakat dudaklarını izlerken öyle odaklanmıştım ki ondan başka hiçbir ses kulağıma ulaşmıyordu. Yalnızca o vardı.

"Ben her zaman buradayım, yanındayım."

the beachHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin