Tapınağın kapıları büyük bir gürültüyle açılırken ayağımın altında ezilen toprak zemin sallanıyordu."Mısır'ın Yüce Efendisi Horus'a selamlar olsun!" diye yükseldi bir ses. Çevredekiler yere kapaklanırken yavaşça eğilerek altın kaplamalı, üzeri elmas ve diğer değerli taşlarla donatılmış Horus heykelini selamlamam bekleniyordu. Ne saçmalık ama!
"Göğün ve yerin yeni hakiminin önünde diz çöküyor ve bizlerin kısa değersiz hayatlarını kutsaması ve koruması için yalvarıyoruz!"
"Bu ne sikim..."
Kafamı kaldırdığımda tapınağın girişindeki merdivenlerde duran rahiple göz göze gelmiştim.
Nefretle bakan gözler yabancı değildi.
Ama sebebi neydi?
Hayatım ne kısa ne de değersizdi. Eğer diz çökeceksem de bu ölümlülerin yaptığı bir heykelin değil, bizzat Horus'un önünde olurdu.
"Savaş Tanrıçası Sekhmet'in bir insandan olma oğlu," Ayağa kalktığımı gören rahip doğruca bana yöneldi. "Kralın en sadık hizmetkarı ve şanlı ordularının komutanı!" Cümlesi öksürükleri ile son bulurken çevremi saran askerlerin kılıçları bana dönmüştü.
"En azından kısa bir süre önce öyleydi."
"Burada ne halt dönüyor, bilmiyorum ama vaktimi sizin gibi basit canlılarla harcamayacağım."
Sırtımdaki kemere yerleştirilmiş mızrağıma uzanırken rahibe doğru yürüdüm. Titreyen elleriyle askerler geriye çekildi. Kaç kişi olursa olsun, hiçbir ölümlü benim gibi bir yarı tanrıya kafa tutamazdı.
"Yüce Horus'un emriyle durmanı emrediyorum!"
"Ne cüretle!" diye bağırdım. Görünüşe göre Tanrı Seth ve Yoongi yenilmişti. Öyleyse gördüğüm bu muamele de neyin nesiydi? Bilimcimi kaybedip beton yığınlarının altında kalmış olmam bu kadar ağır bir suç muydu Horus'un gözünde? Ya da sadece beni cezalandırmak için aradığı bahaneyi mi bulmuştu?
Merdivenleri ağır adımlarla çıkarken bedenimin damarlarımda gezinen güce uyum sağlamasına izin verdim. Bir Tanrı değildim belki ama bir insan da değildim. Onlar kadar çelimsiz, güçsüz ve çirkin olmak- istesem de olamayacağım şeylerdi.
Elimi kaldırarak rahibe uzandım. Metrelerce uzağımdaki adam acı dolu bir iniltiyle yükseldi; bedeni havada asılı kaldı. "Kim olduğunu sanıyorsun da benimle konuşmaya cüret ediyorsun?"
Adamın ayakları havada sallanırken parmaklarım yavaşça hareket etti ta ki ruhu bedenini terk edene dek. Yere yığılan rahibin yanından geçtim. Her ne oluyorsa öğrenmemin tek yolu tapınağa girmekti.
Tapınağın kapılarını ittirerek açtım. İçeriye adım attığım anda duyduğum sakin ezgi son bulmuş, gözler üzerime çevrilmişti.
"Selam!" Yoongi zorlukla elini sallayarak selam verdi. Bağlanmıştı, neredeyse havada asılı duruyordu. Yüzü ve bedeni izlerle doluydu. Yine de içinde bulunduğu duruma rağmen oldukça keyifli bir ifade vardı yüzünde. "Nasıl gidiyor?"
Hemen yanında duran Seth, Yoongi'nin aksine çok daha farklı bir şekilde zincirlenmişti. Zincirlerin üzerinde Ma'at'ın sembolleri işlenmişti. Asla kaçamazdı. Sonsuza dek düşmüştü.
"Burada neler oluyor?" dedim Yoongi'nin selamını görmezden gelerek. Hızlı adımlarla yürüdüm. Kralın karşısına çıkana dek, onu net bir şekilde görene kadar durmadım. "Bunu sorman gülünç." diye yanıtladı Horus. Olması gereken yerde değildi, tahtı boştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Children of the Gods - VHope
Fanfiction''Bana tercih ettiğin tahtı yerlebir edeceğim.'' | Ana Hikaye: Semi-Gods of Egypt Cover Art by @2964_KO