''Kararımı verdim,'' Taehyung ufak parmaklarını alnına dökülen sarı tutamların arasından kaldırırken konuşmuştu. ''ileride, kral olduğumda seninle evleneceğim.''Teb'in en sıcak günlerinden biriydi ve güneş tam tepedeydi. Taehyung üstsüz bir şekilde karşımda oturuyordu. Güneşten daha parlaktı gövdesi. Gözlerimi ondan ayıramıyordum ama ışıltısı canımı acıtıyordu. ''Ağzından çıkanı kulakların duyuyor mu?'' diye azarladı onu Yoongi. Simsiyah saçlarına kıyasla bembeyazdı teni. Herkes öleceğini söylerdi onun. Seth'in küçük oğlu dayanıksızdı. Yine de, her geçen gün daha da inatçı oluyordu hayata karşı. Kararlıydı, o gün söylediği şey gerçekleşecekti.
''Krallar istediklerini yapmazlar mı?'' Taehyung kendini savunmaya hazırlanarak dizlerinin üzerinde doğruldu. Yoongi karşılık vermediğinde haklı olduğuna karar vermişti, ''Öyleyse kral olacağım ve Hoseok'la evleneceğim.'' Kendinden o kadar emindi ki gülümsememi saklayamadım. Tıpkı babası gibi şahin kadar keskin olan gözleri hemencecik fark etmişti dudaklarımdaki kıpırtıyı. ''Yoksa sen benimle evlenmek istemiyor musun?'' Sorusuna yanıt veremezdim. Bir şey söylemek mümkün değildi. Kral olduğunda her istediğini yapabilirdi bana ama beni eşi yapamazdı. Yine de, ''Kralımı reddedemem, değil mi?'' dedim gülümsemeye çalışarak, bana inanmasını istiyordum. Gözlerim gözleriyle buluştuğunda Nil sularında yansımamı görmek içimi titretti.
Taehyung benim ilk aşkımdı. Bana merakla bakardı her zaman, evrendeki bir bilmeceyi çözmeye çalışırcasına. Peşimde koşar, aksiliğime rağmen her seferinde göğsümde alırdı soluğunu. Sonsuza dek sürmesini dilemiştim o inatçı bakışlarıyla gözlerimin içine bakmaya devam ederken.
''Büyük bir düğün olacak öyleyse.''
Tapınaktaki eğitmenlerin uygun bulmadığı bir gülüşle şekilsiz dişlerini göstererek gülümsedi. Aramızda birkaç yaş vardı belki ama Taehyung küçük bir çocuktan farksızdı. Silahlardan, savaştan ve gürültüden hoşlanmazdı. Ve eğlenceleri severdi. Gösterişten, altından yapılmış eşyalardan hoşlanırdı. Bir kral olabilirdi; hassas kalpli ve iyi bir kral. Ama bu yeterli değildi. Gelecekte kiminle karşılaşacağından bihaberdi ve her zaman böyle olacağımızı sanıyordu. Tıpkı pembe düşlerde gezen aptallar gibi.
''İkiniz de saçmalıyorsunuz.''
Yoongi homurdanarak yanımızdan kalktı. Taehyung ile olan yakınlığımdan hoşnut olmadığını biliyordum. Annem, Tanrıça Sekhmet, Tanrı Ra'nın önemli askerlerinden biriydi ve ben de Taehyung için öyle olacaktım. Buna rağmen Yoongi ile bir gün karşı karşıya gelmeyi istemiyordum. Yoongi benim arkadaşım diyebileceğim tek kişiydi. İkimiz de bize miras kalan kiri ruhumuzda taşımak zorundaydık. Diğer çocuklar bizden korkar, değil oynamak yanımızda bile durmazlardı. Böyle de çirkin çocuklardık. Bir tek Taehyung tüm tanrıları himayesinde toplayan bir kral gibi bizi kabul eder ve yanımızda olarak arkadaşlık yapardı.
Taehyung yanıma yaklaşarak, ''Onu boşver.'' dedi. Bakışları öyle keskindi ki bedenimi delip geçtiğini hisseder, dehşete kapılırdım.
''Bu kadar umursamaz olma.'' dediğimde omuz silkti.
''Yanında böyle davranabildiğim bir tek siz varsınız. Yardımcılarım bile bana kızıyor.''
Güldüğünde belirsiz şekiller alan dudakları aşağıya doğru büküldüğünde dayanamadım, uzanıp yanağına bir öpücük kondurdum. Yere bakan gözleri hızlıca, tekrar, bana doğruldu. ''Hoseok,'' diye fısıldadı. ''beni hep sev, olur mu?'' Ne istediğinden habersizce sorduğunda kendimi geriye bıraktım. Sırtım sert kuma çarpmış, biraz canım acımıştı ve sorusuna ne cevap vereceğimi bilememiştim. Horus'un oğlunu, gelecekteki kralı sonsuza dek sevmek büyük bir yüktü. Onu gördüğüm andan beri taşımaya razı olduğum bir yük.
''Biz yarımız.'' dedim o sessizliğe gömüldüğünde. Uzakta bir yerlerde askerlerin Taehyung için beklediğini fark etmiştim o sırada. Genç efendinin eğitim saati gelmişti. ''Ne tanrılar gibi sonsuza kadar yaşayacağız ne de insanlar gibi kısa bir süre.'' Söylediğimi ve söylemek istediğimi anlamış gibi başını salladı.
''Yine de beni sevemez misin? Ne tanrı ne de kral olmak istiyorum, hiçbir şeyde gözüm yok.''
O an öfkelendiğimi hissettim. Gözlerim kamaştı, başım döndü. Tanrı Horus'un ve annemin varlığı çevremizi sararken Taehyung'un gözleri sadece beni görüyordu. Onu sevmemi, onu seveceğime dair söz vermemi istiyordu. ''Ne dediğinin farkında mısın sen?'' dedim, ''Kral olmayacağım, istemiyorum. Kaçalım, gidelim buradan.'' Ancak parmak uçlarımla dokunabildiğim güzel yüzüne sertçe vurdum. Yüzü yana çevrildi. Hareket etmedi. Birilerinin koştuğunu işitsem de yerimden kalkamadım. Ona dokunan parmaklarım kalbimle birlikte alev almıştı.
''Efendi Taehyung!''
Tanrı Horus'un baş veziri yanımıza geldiğinde yanındakilerle birlikte Taehyung'un etrafını sardı.
Hepsi ne yaptığımı görmüştü. O da.
''İyi misiniz? Bir şeyiniz var mı?''
Taehyung cevap vermedi. Kavruk teninde ince parmaklarımın izi çıkmışken o susuyordu.
Askerlerden biri kolumdan tutarak beni kaldırdı, karşı çıkmadım. Baş vezir, ''Buna nasıl cüret edersiniz?'' diye bağırdı yakamdan tutarken. Ben de bir tanrı çocuğuydum ve bana izin almadan sürece dokunan bir insanı küle çevirebilirdim. Ama yapmadım. İçimde büyüyen öfkeyi de diğer hislerimle karıştırarak olacakları görebilmek için sustum.
''Hoseok.'' dedi bir ses. Asker beni bırakmış, bir kez daha sırtım yerle buluşmuştu. Dizlerim titriyordu tanrıların tanrısının güçlü sesiyle. Baş vezir ve yanındaki adamlar yere kapaklanırken ben kalkmaya çalışıyordum.
''Yüce Horus.''
Baş vezir onu tekrar selamlayarak başını kaldırdı. Böyleyken ayaklarından başka bir şey göremezdi.
''Prensi ve onu odasına götürün.'' dedi Tanrı Horus, ''Diğeri benimle gelecek.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Children of the Gods - VHope
أدب الهواة''Bana tercih ettiğin tahtı yerlebir edeceğim.'' | Ana Hikaye: Semi-Gods of Egypt Cover Art by @2964_KO