O gün Ra tarafından onaylanmış bir tanrıçanın oğlu olmanın ayrıcalığıyla kutsanmıştım. Yediğim dokuz yüz kırbaç ve gün ışığının uğramadığı, sonrasında Tanrıça Sekhmet'in ricası ile çıkarıldığım, bir kuyuda haftalar geçirmiştim. Tanrıça Sekhmet öfke doluydu. ''Gücüme ve damarlarında akan kana şükretmelisin.'' demişti muhafızlar bitkin bedenimi önüne bıraktığında. Kan ve çamur içindeki bedenimi hareket ettirememiştim. Güçsüz hissettiğim ilk an bu değildi belki ama küçük bedenin aşağılanma duygusu ile sarsılıyordu. ''Şu haline bak!'' diye bağırdığında etrafındaki askerlerin titrediğini bilmem için bakmama gerek yoktu. Kafamı kaldırmaya, kafamı kaldırıp ona bakmaya cesaret edememiştim.''Hayatta olman bile bir şans. İlk ve son bile olsa, Osiris oğlu Horus'un merhametini tattın!''
Gülmemek için dişlerimi sıkmıştım. O anki öfkemi yıllar sonra bile net bir şekilde hatırlayabiliyordum. Annem olduğunu bildiğim -ama asla öyle hissetmediğim- tanrıçanın aşağılayıcı bakışları altında odama taşınmıştım. Bir türlü kabuk tutmayan yaralarım günlerce kanamaya devam etmişti. Tapınaktaki kimse Horus'un kırbacının değdiği kirli bedenime dokunmaya cesaret edememişti. Yoongi dışında. Yoongi günler sonra her zamanki huysuzluğuyla ziyaretime geldiğinde homurdanmalar eşliğinde yaramla ilgilenmişti. Sıska bedenine rağmen dayanıklı, küçük yaşına rağmen bilge bir çocuktu.
''Erkenden ölmen kötü olur.'' demişti her zamanki soğukkanlılığıyla. ''Biliyorsun, senden başka arkadaşım yok. Güvenebileceğim tek kişi sensin.''
''Kimsen yok diye mi yaşamamı istiyorsun?'' dediğinde omuz silkerek ''Evet,'' demişti. Kaygısız tavrının altında farklı bir şeyler olduğunu bilen tek kişiydim belki de. ''Kimsem yok.''
Yüzünü göremediğim için alay edildiğimi düşünmüştüm. Farkında değildim o sıralar, hepimiz tanrı ve tanrıçaların adımlarını takip ediyorduk.
''Yakında iyileşirsin.'' Yoongi bir taraftan asıl renginin artık belli olmadığı, kana boyamamış bezleri ufak bir çuvalın içine doldururken bir taraftan da yemeğimi kontrol ediyordu. Son günlerde yediğim her şey uzaklardan, çölün bilinmeyen bir yerine kurulmuş Tanrı Seth'in tapınağından geliyordu. Her nedense buradaki hiçbir şeye güvenmiyordu Yoongi. Garip bir ölçülün tekiydi gözümde. ''Yemeye devam et.''
''Bunun tadı çamur gibi!''
''Yemeye devam et.''
''Ama...''
İç çekerek elindeki bez parçasını bana doğru fırlattı. ''Elindeki şeyi Mısır'daki hiçbir hekim yapamaz. Ömrün boyunca kırbaç izleri yüzünden utanç içinde yaşamak istemiyorsan sessiz ol ve yemeye devam et.''
Genç yaştakiler için anlaşılması zor şeylerle karşı karşıya kalmak zorundaydık Bilgelik Tanrısı Thoth'un okulunda kaldığımız süre boyunca. İnsan yavrularının haberdar olmadığı bir kederle yaşıyorduk. Onları öldürecek en ufak darbe bizler için hiçbir şeydi. Diğer tanrı çocukları kadar şanslı değildim. En şanssızı da değildim elbet ama berbat bir durumdaydım. Ne yapmalıydım? Yüreğimdeki öfke günden güne büyürken uyanık olduğum her an izleri kaybolmaya yüz tutmuş kırbaç izlerinin acısını hissediyordum. İşin kötüsü ise hiçbir zaman haksız bir ceza olduğunu düşünmeyecektim. Hatta Horus'un gerçekten merhametli bir tanrı olduğunu bile düşündüğüm olmuştu. Şayet ben olsaydım, onun gibi birine dokunan tek bir parmağı bile affetmezdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Children of the Gods - VHope
Fanfiction''Bana tercih ettiğin tahtı yerlebir edeceğim.'' | Ana Hikaye: Semi-Gods of Egypt Cover Art by @2964_KO