Ⅷ. Bölüm: Tanrıların Savaşı

143 15 3
                                    


Teb'e geri dönmenin bir şeyleri tamamiyle değiştirmeyeceğinin farkındaydım. Geçmişi ve yaşadığım sıkıntıyı unutmam mümkün değildi. Yine de Taehyung'u rahatça izleyebilmenin hoşnutluğunu tarif edemezdim. Onu biraz daha görebilmek için sonsuza dek Horus'un kırbaçlarını sırtımda hissetmeye razıydım.

"Hoseok?" Taehyung koluma dokunduğunda irkilerek düşüncelerimden uzaklaştım. "Sana seslenip duruyordum. Ne düşünüyorsun böyle?"

"Hiçbir şey." dedim tereddüt etmeden. Gülerek başını salladı, "Bana anlatmaya değer değiller öyleyse."

Haklı olduğundan güldüm.

Birlikte Horus'un Yüce Tapınağı'nın bahçesinde yürüyorduk. Teb'e döneli kaç gün geçmişti, bilemiyordum. Taehyung'la geçirdiğim zamanlar dışında tanrıların emriyle ordulara önderlik ettiğim bile olmuştu buradayken. İlk kez büyük bir ordunun başında yer aldığımda heyecanlanmadığımı söylemek apaçık yalan olurdu. Ben Tanrıça Sekhmet'in oğluydum. Savaş benim oyunumdu, askerler ise oyuncağım. Savaş meydanındaki kalabalığın içindeyken oradaki kimsenin hissetmeyeceği hislerle dolup taşmıştım- Taehyung bundan haberdar olsaydı benden nefret ederdi belki de. Ama hangimiz aslolanı inkar edebilirdi ki? Eninde sonunda olmak için yaratıldığımız kişilere dönüşecektik. Silahım ve ordularım Tanrı Horus'un düşmanlarına karşı kalkmıştı. Gelecekte ise Taehyung için kalkacaktı.

"Güneşe bak," Taehyung parmağını uzatarak batmak üzere olan güneşi gösterdi. "Hissediyor musun? Tanrıların çağı sona ermek üzere. Bir şeyler değişiyor; bunu gökte, yerde ve yüreğimin derinliklerinde hissedebiliyorum."

O konuşurken aklıma ilk gelen şey Yoongi olmuştu. Dediğinin aksine, onu son görüşümün üzerinden bir hayli zaman geçmişti. Tanrı Seth bir şeyler planlıyor olabilir miydi?

"Yorulduysan geri dönelim artık." dedim, söylediklerini üstelemek istemiyordum. Onu ziyaret ettiğim gecelerde uykularının sık sık karanlık rüyalarla bölündüğünü öğrenmiştim. Bir şey Taehyung'u huzursuz ediyordu- ve benim elimden hiçbir şey gelmiyordu. Taehyung büyüyordu. Hassas ve kötülükten arınmış ruhu sertleşiyor, şekil alıyordu. Alışık olduğum o kişi değişiyor, her gün beş başkası haline geliyordu. İstemsizce korkuya kapılırdım bazen. En kanlı savaşta, düşmanımla karşı karşıya geldiğimde bile hissetmediğim bir korkuydu bu. Horus'un nefesini ensemde hissettiğimde bile hissetmediğim bir korku.

Yüreğindeki sevginin değişime yenik düşmesinden korkuyordum.

Taehyung hafifçe kıpırdanacak koluyla beni itti. Çevremizdekilerin fark etmeyeceği kadar profesyoneldi artık dokunuşlarımız.

"Seninle biraz daha yürümek istiyorum."

"İkimizin de bitirmesi gereken işler var, biliyorsun."

"Yine de... Bir prens olarak istediğim zaman kaytarabilirim."

"Hayır, yapamazsın." dedim. Somurtmasını sevimli bulsam da işlerini aksatmasını istemiyordum.

"O zaman beni ödüllendirmelisin."

Muzip bir gülümseme ile adımlarını hızlandırdı. Batan güneşin kızıla çalan ışığının altında bir kuşun kısa süreli bir kanat çırpması gibi döndü etrafımda.

"Efendim... Efendim, benden ne arzu eder?"

Onu yakalamak istiyordum. Onu tutmak, ona sıkıca sarılmak. Ve hiç bırakmamak. Kimsenin ulaşamayacağı, kimsenin onu benden almayacağı yerlere saklamak istiyordum.

Children of the Gods - VHopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin