19-)✧*。Dönüşüm✧*。

82 12 15
                                    

Karanlık... Tek bir ışık hüzmesinin dahi olmadığı bir yerdeydim. Etrafıma bakıyor fakat hiçbir şey göremiyordum. Vücudumdaki ağrı gitmişti. Kendimi ölüm anımda olduğu gibi güçsüz hissetmiyordum. Ağrım yoktu. Her an havaya karışabilecek gibi hafif hissediyordum. Ellerime, ayaklarıma bakmaya çalıştım ama nafile. Öyle bir karanlıktı ki bu, kendi uzuvlarımı dahi göremiyordum.

Ölüm bu muydu? Ölüler alemi gibi bir yere gitmem gerekmez miydi? Veya ruhum çıkıp sokaklarda falan dolaşmaz mıydı? Ne garip bir şeydi bu.

Tüm cesaretimi toplayıp, temkinli bir adım attım, bir adım daha. İlerliyordum fakat sanki yerimde sayıyor gibiydim, etrafta hiçbir değişiklik yoktu. Yine karanlık...

Bir ışık hüzmesi ararken farketmeden dikkatsizce attığım bir adımın sonunda ayağım bir şeye takıldı ve yerle sağlam bir çarpışma yaşadık. Normalde yere düşünce canım acırdı fakat bu sefer bir şey hissetmemiştim.

Karşımda hissettiğim hareketlilikle ağzımdan ufak bir çığlık firar etti. Burada tek olduğumu zannediyordum. Tam olarak göremesem de sanırım bu bir eldi ve bana kalkmam için yardım etmek üzere uzatılmıştı. Hızla ayağa kalktım ve elin sahibine baktım. Bu kapkaranlık yerde karşımda duran adamın suratı parlıyordu.

Bana gülümseyerek bakan adama korku dolu gözlerle bakarken farkettiğim şeyle korkunun yerini şaşkınlık almıştı. Bu evimin salonunda, camın ardında gördüğüm adamdı. Gözleri o günki gibi kıpkırmızıydı. Bu adam bir vampirdi. Ne olmuştu yani, artık ölüler diyarında mıydım? O da ölü müydü?

Kafamda dönen yüz binlerce soruyu geriye itip adama odaklandım. En fazla yirmilerinin ortalarında gibi duruyordu. Sarı saçları uzun ve düzdü. Yüzünde yeni yeni çıkmaya başlamış olan sakalları saçlarından bir ton daha koyuydu. Kırmızı gözleri yavaşça kendi rengine dönerken gözlerinin tanıdıklığı içimi ürpertmişti. Buz mavisi gözleri benim gözlerime o kadar çok beniyordu ki. Aynadan kendi gözlerime bakıyormuş gibi hissetmeme sebep olmuştu.

Gülümsemesi o kadar sıcak ve hasret doluydu ki, sanki beni tanıyormuş, kaybetmiş de yeni bulmuş gibiydi. En sonunda cesaretimi toplayarak şaşkın çıkan kısık sesimle konuştum,

"Sen de kimsin?"

Hafifçe başını eğip yumuşak ve şefkatli sesiyle,

"Beni tanımadın mı?" Diye bir soru yöneltti.

"Tanımam mı gerekiyor?"

"Sen de haklısın." dedi. Gözlerine hüzün çökmüştü. Lafına devam etti,

"Nereden tanıyacaksın. Sen doğmamıştın o zaman."

"Ne zaman?"

Duraksadı. Derin bir nefes alıp bir çırpıda cevap verdi,

"Ben öldüğüm zaman."

Kalbime giren ufak ağrı buraya geldiğimden beri hissettiğim ilk acıydı. Karşımdaki adama baktığımda aklıma dolan düşünceyle kalbimdeki ağrı artmıştı. Bu o muydu. Ben doğmadan önce ölmesi. Gözlerinin, saçlarının bana benzerliği, hasret dolu bakışları... Olabilirdi sonuçta ölüler alemindeydik.

"Sen... Sen benim..."

"Evet kızım. Ben senin babanım."

"Baba!" Dedim sevinçle bağırarak boynuna sarıldığımda ağlıyordum. Hiç görmediğim babamı öyle çok özlemiştim ki. Baba şefkati görememiş olmanın verdiği boşluğu doldurmak istercesine sıkıca sarıldım. Beni bir daha bırakmaması için dua ederken bunun bir rüya olmasından ölesiye korkuyordum.

SAFKAN: DönüşümHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin