18-)✧*。İhanetin Gözyaşları✧*。

75 13 24
                                    

Saraya vardım. Motosikletimi düzgün bir yere bıraktıktan sonra kaskımı çıkarttım. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Belkide doğum günü dileğim kabul olmak üzereydi. Motosikletimden inip kaskımı motosikletimin üzerine bıraktım.

Sağ tarafıma baktım. Eray yanımda belirdi. Heyecanını belli etmemeye çalışarak bana bakıyordu. Ama ben heyecanlı olduğunu anlayabiliyordum.

Derin bir nefes alarak mezarlığa doğru hızla ilerledim. Korku ve heyecan karışımının verdiği etkiyle ellerim titriyordu.
Altı tane mezarın bulunduğu yeri inceledim. Üçerli, iki sıra halinde dizilmiş mezarlara baktım. Hangisi Eray'ın mezarıydı. Tekrar sağ tarafıma baktım.

"Hangisi senin mezarın?" diye bir soru yönelttim.

Eliyle ikinci sırada en solda duran mezarı gösterdi. O an bu mezarı nasıl kazacağımı düşünmeye başladım. Etrafıma baktım fakat bir şey bulamadım. Sarayın arka tarafında hırdavat olan bir oda olduğunu hatırladım, belki orada kazmama yardımcı olacak bir şey bulabilirdim.

Koşarak o odaya gittim. Bir kürek buldum. Elime küreği aldım. Bir tek toprağı yumuşatmak kalmıştı.

Sarayın çevresine bakındığımda bir kova buldum. Ön bahçede bulunan ve devamlı su akan çeşmeye koşup kovaya su doldurdum. Tekrar Eray'ın mezarının başına gittim ve azar azar su dökerek toprağı ıslattım. Küreği alıp kazmaya başladım.

Yaklaşık bir saat geçtikten sonra, sonunda tabuta ulaşmıştım. Tabutun sol kenarında girebileceğim kadar bir çukur daha kazdım ve tabutun yanına çukura girdim. Heyecandan ellerim deli gibi titriyordu. Tabutun kapağını kaldırmaya çalıştım. Fakat ne yaptıysam kapağını açamadım. Eray'a baktım, yüzünde hayal kırıklığına uğramış ifadesiyle bana bakıyordu,

"Boşuna uğraşma. O sandıklar büyülü. Yine de yardım etmeye çalıştığın için sağol." dedi ve bir anda kayboldu.

Söylediği şey daha da hırslanmamı sağlamıştı. Ne yapıp edip o mezarı açacak ve sevdiğim adamı bu acıdan kurtaracaktım.

On beş dakikaya yakın bir süre boyunca kullanabildiğim her şeyi kullanarak kapağı açmaya çalıştım. Fakat bir işe yaramadı. Ellerim yanıyor ve sızlıyordu. Fakat pes etmeyecektim. Gerekirse bir büyücü bulacak ama bu sandığı açmanın bir yolunu bulacaktım.

Biraz dinlenmeye karar vererek tabutun yanında oturdum. Hava aydınlığını yitirmeye başlamıştı. Bir gün daha bitecekti ve ben bir günümü daha onun elini tutamadan geçirmek istemiyordum.

Sırtımı yasladığım tabuta baktım. Yan dönüp kolumu ve kafamı tabuta yasladım. Diğer elimi tabutun üzerine koydum. Belki onu buradan hissedebilirdim. Bedeni sadece bir tahta kadar uzağımdaydı ve ben ona ulaşamıyordum. İçimden bu tabutu koca bir çekiçle parçalayarak açmak gelse de, sevdiğim adamın zaten savunmasız ve kötü durumda olan bedenine zarar verme korkusu ağır basıyordu.

Elimin karıncalanmaya başladığını hissettim. Elimin altında bir ışık hüzmesi gördüğümde, dirseğimden parmak ucuna kadar kolumun yarısı uyuşmuştu. Zor da olsa elimi tabutun üzerinden çektim. Saniyeler içerisinde elimin uyuşması geçerken aynı zamanda bedenime bir gücün dolduğunu hissettim. Neydi bu böyle. Hızla ayağa kalktım ve son bir umut tabutun kapağını tutup yukarı doğru ittim. Açılmıştı. Heyecandan neredeyse bayılacaktım. Hayatımda hiç atmadığım kadar sesli ve içten bir kahkaha attım. Sonunda olmuştu. Tabut açılmıştı.

Sevdiğim adamın solgun bedenine baktım. Tüm vücudunu siyah damarlar kaplamıştı. Teni bir kağıt kadar beyazdı. Göz altarı morarmış, o canlı ve güzel saç rengi solmuştu. Dudakları kurumuş ve neredeyse teniyle aynı renge dönmüştü.

SAFKAN: DönüşümHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin