Bölüm 1

59 4 0
                                    

   Kaderin bize ne getireceğini bilemeyiz. Geldi derken aslında hiç sahip olmadığımızı o berbat günde anlarız, belki daha öncesinde farkına varırız ama kabullenemeyiz ya da düzelmesi için çabalarız oysaki bu çaba yanan kalbimizin ateşini alevlendirmekten başka hiçbir işe yaramaz. Bitti! demek kolay; idrak etmek ölüm... Şimdi kalbin ellerinde atıyordur, duramaz içinde çünkü duramayacak kadar daralmıştır yeri. Ruhunun soluğu kesilmiştir, artık yeni bir beden arayışı içindedir.

  Liseye başladığım ilk gün, dört sene gözümde bir asra bedel geliyordu, hiç bitmeyecekmiş gibiydi oysa şimdi lisedeki son ders saatiydi. Aslı hoca, denemede yanlış yaptığımız dil bilgisi sorularını tahtada çözüyordu. Son sınıf olduğumuz için bu hafta deneme ya da test çözerek geçmişti, önümüzdeki hafta ise karne dağıtılacaktı ve kimse okula gitmezdi.

  "Evet çocuklar..." diyerek Aslı Hoca yapacağı konuşmanın işaretini verdi.

  "Son sorumuzu da çözdük." kolundaki saatine baktı "Ve son 15 dakika içindeyiz." minik adımlarla sıraların arasında ilerlerken konuşmasına devam etti "Bu sizlerle işlediğimiz son dersimizdi. Kiminizle dokunuzca sınıftan kiminizle de on birinci sınıftan itibaren birlikteyiz. Gözlerimin önünde büyüdünüz, bir öğretmen olarak geçtiğimiz bu seneler boyunca sizlere eğitim öğretim alanında birçok şey katmak için çabaladım ve bu çabam sizlere ulaştıysa ne mutlu bana. Belki aralarınızdan bazılarınız meslektaşım olacak ya da farklı alanlarda ilerleyeceksiniz, bunun düşüncesi bile gurur kaynağı benim için." kısa bir duraksamanın ardından devam etti "Son olarak çocuklar, sınavın olacağı hafta ders çalışmayı bırakın sadece dinlenin. Çok çalıştınız, sınava zinde ve dinlenmiş bir beyinle girin. Hepinize başarılar diliyorum." Demesi ile kora halinde "teşekkür ederiz hocam." dedik.

  Gözlerim dolmuştu, Aslı hocayı dokuzuncu sınıftan itibaren tanıyordum ve benim için bir öğretmenden daha fazlasıydı. Hiçbir şey demeden Aslı hocanın kömür karası gözlerinin içine baktım, onunda bakışları beni bulduğunda gözlerinin buğulandığını fark ettim.

  "Daha fazla uzatmadan sizleri serbest bırakıyorum, unutmayın stresi yok ediyorsunuz." diyerek gülümsedi ve eşyalarını almak için masasına yöneldi "Çıkabilirsiniz gençler." diyerek herkesi tamamen özgür bırakmıştı. Ben ise yavaş yavaş hareket ediyordum, bitmesini dört gözle beklediğim okulda daha ne kadar uzun kalabilirim diye kendimi oyalıyordum.

  "Hazel?" Aslı hocanın seslenmesi ile gözlerim onu buldu "Efendim hocam."

  "Hadi gel seninle biraz konuşalım." diyerek başı ile kapıyı işaret etti.

  "Tabi hocam." dedikten sonra önümde oturan Mutlu ve İrem hızlıca bir bakış atıp Aslı hocanın peşinden gittim.

  Öğrencilerden uzak koridorun bir köşesine geçmiştik. "Sınava çok az kaldı şu ana kadar denemelerden güzel netler yaptın ama..." kısa bir duraksamanın ardından devam etti "Sınavda da aynı başarıyı göstermen gerekiyor." asıl demek istediğini diyemiyordu.

  "Odaklanma sorunumdan bahsediyorsanız bir süredir herhangi bir sorun yaşamadım." yüzüme söyleyemediği, aniden baş gösteren konsantrasyon ve odaklanma sorunu bir dönem sancılı rüyalarım olmuştu.

  "Yakın zamanda doktoruna gittin değil mi?"

  "Evet." sessizliğini koruyarak devamını getirmemi istese de sessizliği seçtim. Bunu anlayışla karşıladı ve "Sen yaparsın." diyerek kolumu sıvazladı. Ben... yapamadığım için böyle bir sorunla karşı karşıyaydım.

  Aslı hoca ile sohbetimiz bittikten sonra kızların yanına gittim. "Aslı Hoca ne dedi?" dedi İrem.

  "Sınav için çağırdı kesin." dedi mutlu.

  "Evet sınav içindi. Odaklanma sorunumdan endişe ediyor ama tam olarak da yüzüme söyleyemiyor." dedim iç çekerek " Neyse hadi biz gidelim yurda." dedikten sonra sessizce yürümeye başladık.

  İrem ve Mutlu tek ailemdi. Üçümüz de çok küçükken yalnızlığın kollarına bırakılmıştık, bizde bu yalnızlıkta birbirimize sarıldık. Bilmediğim duyguları onlarda aradım; anne ve baba sevgisi... ve bulup bulamadığımdan emin değilim, hiç sahip olmadığım duygunun yokluğunu dahi bilemiyordum, tek hissettiğim sol yanımda bir boşluk. Tanımı yok, sadece bir boşluk. Bazen anne ve babalarına sarılan çocukları gördüğümde hissettiğim tek şey merak ve sol yanımdaki boşluğun sızısı. Bir aileye sahip olmak, onları sevmek ve sevilmek nasıl olurdu çok merak ediyorum.

  Yetiştirme yurduna geldiğimizde ilk işim kendimi duşa atmak oldu. Ilık suyun bedenimdeki bütün negatif enerjiyi alıp götürdüğünü umarak yemek saatine kadar test kitaplarına gömülmeye hazırdım ve önceki sınavlarda çıkmış soruların denemesini alıp çalışma odasında beni bekleyen İrem ve Mutlunun yanında yerimi aldım. Fısıldayarak "Hadi başlayalım." dememle kronometreyi açıp soruları çözmeye başladık. Birinci sorunun paragraf olduğunu görünce kısa bir göz devirmenin ardından soruyu okumaya başladım, okudukça kendimi tutamadım ve gülmeye başladım, çalışma odasındaki herkes bana bakmaya başlamıştı ben ise susmak yerine daha çok gülerek herkesin bana bakmasını sağlamış oldum.

  "Ne oldu?" dedi Mutlu. Ben ise gülmekten cevap veremiyordum. Denemeyi önlerine uzattım ve çözmekte olduğum soruyu işaret ettim.

  İkisi de aynı anda "Kıtlama şeker mi!?" dediler. Evet kıtlama şeker! paragraf sorusunda kıtlama şeker ile edebiyat yapmaya çalışmışlar.

  Sinirlerim bozulmuştu, tüm ciddiyetimle başladığım denemen kıtlama şeker ile son buldu. "Ben gidiyorum, geliyor musunuz?"

  "Bekle bekle" dedi İrem.

  Bahçeye çıktığımızda "Üniversiteye yerleşemezsem yurttan ayrılmak zorundayım, reşit olmama da az kaldı." Üniversiteye yerleşenlerin yurtta kalma süreleri uzuyordu ama kazanmayanlar kaderini yaşıyordu.

  İrem "Kazanacaksın, nereden çıkardın bunu?" dediğinde, Mutlu "Hem de aynı üniversiteyi kazanacağız." Dedi

  "Bilmem." Diyebildim "Sadece bir his." Diyerek oturduğum banktan kalkıp yeni çiçek açmaya başlayan ıhlamur ağacının altına oturdum, gölgesi üzerimi örtüyordu ve burnuma gelen ıhlamur kokusu beni farklı bir boyuta götürmüştü.

SAYEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin