Yuta'nın Kore'de ki bazı arkadaşlarıyla görüşmek üzere evden ayrılmasıyla birlikte sessizlik çöken otuma odasında yalnız başına bekliyordu Minhyuk. Neyi beklediğini bilmiyordu, sadece bekliyordu işte. Son birkaç saattir içindeki kötü hisse bir anlam verememiş, arkadaşlarını tedirgin etmek istemediği için onlara bile bir şey söylememişti. Fakat zaman geçtikçe daha da boşlukta hissediyor ve içindeki yarım kalmış bu tanıdık duygudan iyice korkmaya başlıyordu. Aslında iyi hissetmesi gerekirdi. Çünkü son zamanlarda zor da olsa hayatını gerçekten düzene oturtmuş, ve her zaman istediği gibi kendi başına sakince birkaç gün geçirmek adına işinden bile bir süre izin almıştı. Ama nedendir bilinmez, hiç de iyi hissetmiyordu kendisini. Sanki bir şeyler geliyormuş gibiydi ve Minhyuk buna katlanamıyordu resmen. Bir süre sonra vücudunu sıcak basmış ve iyi geleceği umuduyla yüzüne birkaç kere soğuk su çarpmıştı. Fakat naafile, yüreğinin orta yerindeki yangını hiçbir hortum söndüremezdi.
Evin içerisinde iki tur attıktan sonra şans eseri sessizde olan telefonunun çaldığını gördü ve abisi Jaebeom'dan gelen aramayı cevaplamaya karar verdi.
"Hey Jaebeom."
'Günaydın Minhyuk.'
"Günaydın."
'Uh şey, sana bir haber vermek için aradım.'
"Seni dinliyorum."
'Babam... Dün gece vefat etmiş.'
"Ne?"
Bu kadardı. Minhyuk bu cümleyi duyduktan sonra Jaebeom'u dinlemeyi kesmişti. İstese bile ne söylediğine odaklanamıyor, kulakları gittikçe çınlamaya başlıyordu. Böyle olacağını herkes gibi o da bilse de, birden bu haberi almak onda pek de iyi bir etki bırakmadı. Sonunu bildiği bir filmi tekrar izlemiş gibi hissediyordu. Genelde filmlerdeki kötü karakterler öldüğünde herşeyin çok daha iyi olacağını düşünürdü. O halde neydi bu içindeki sıkıntı?
'Minhyuk, orada mısın?'
"B-buradayım."
'Cenaze diyorum, birkaç saate kalkacak. Geleceksin değil mi?'
"Ben... Geleceğim."
'Tamam, sana konum atacağım o zaman. Hoşçakal.'
Aramayı sonlandırdıktan sonra, geniş salonundaki krem rengi berjere oturdu ve halihazırda zaten ağrıyan başının daha da çok döndüğünü hissetti Minhyuk. Parmaklarıyla şakaklarına baskı uyguladı ve bir süre aynı pozisyonda kaldı. Jaebeom'un nasıl bunu bu kadar normal söylediğini düşünüyordu. Tamam, babalarının öleceğini kendisi de biliyordu zaten. Fakat onunla yakın olmasa da, kendisinin bile içinde hiç düşünmediği bir burukluk oluşmuştu. Çocukluğundan beri onunla iyi anlaşan bu adam, nasıl oldu da bir anda bu kadar kalpsiz olmuştu acaba? Ya da kendisi mi fazla duygusaldı?
Bay Lee'nin bu ani sayılabilecek ölümü, Kibum'un yöneticiliğini üstlendiği aile şirketinde ise büyük bir yas havası yaratmıştı. İnsanlar patronlarına ne diyeceklerini kestiremiyor, etrafta dolanan Kibum'a merak ve endişe ile bakıyorlardı. Bu yas havasından uzakta olan tek bir kişi vardı tabi. Lee Taemin.
Lee Taemin, sarı saçlarını kullanabildiği elinin parmaklarının arasında döndürüyor ve deri koltuğunda oturup kendisini birkaç saat sonraki cenaze için hazırlıyordu. Uzun zaman sonra Lee Minhyuk'un karşısına çıkacaktı sonuçta, en azından diğer aile fertlerine kendisini sevdirebilmek için üzgün görünmeliydi. Aslında planı sadece oraya gidip bir figüran olarak oynamaktı, fakat olayların gidişatına göre yapacağı şeyler çok saçmaydı. O anda kimse gibi kendisi de bunu bilmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Who Are You, Kihyuk ✓
FanfictionYoo Kihyun, kariyeri için Lee Minhyuk'u terk etmişti. Fakat yıllar sonra Kore'ye döndüğünde, verdiği ilk konserde onu gördü. Ve ikisinin de hayatları büyük ölçüde değişti. - Kihyuk, Jookyun, 2Won - Düz yazı, Texting, Instagram Not: Hikayede başka gr...