06- Ölümün Nefesi

5 0 0
                                    

Rüzgâr, uzundur esmediği gibi esiyordu; ılık nefesine gizemi katarak, Alaycı Köprü'nün öte yanında, toprağın saltanatına seyirci kalarak... Diyar'da günler geçmişti; geceler ve geceden kalma gündüzler... Gün dönümlerinde Yasak Dağlar'ı gözleyen gözler, Diyar'ın alayına tutuluyordu artık; gün başkaydı Lütuf Diyarı'nda... Dysis sustuğundan, karanlık olan kayıp mezardan kaçtığından ve kahraman sanılan ölüme kovulduğundan bu yana, gün başkaydı... Yakarışlar yeniden yer bulmuştu çaresiz kalmış bedenlerin içinde, huzur yine uzaklaşmıştı uykulardan... ve ölüm... Ölüm yeniden nefesini üflemişti korkulara...

Anusia Ormanı'ndan Karaul Sarayı'na giden ince uzun yol tıklım tıklımdı. İnsanlar ve diğerleri, önden giden Kalgay'ın arkasına birikmişti. Kalgay yerle her temas ettiğinde kükreyen asasıyla hızla ilerliyor, bir an bile arkasında neler olduğuna bakmıyordu. Vestalar'dan beri son hızıyla Kalgay'ın gözleri önünden geçerken, o sıra bir tutam saçı önüne düşmüş olan Kalgay oracıkta duraksadı; yüzündeki ifadesizliğin yerini tebessüm alırken saçını eliyle arkaya itip arkasına döndü. Onunla aniden durmuş, susup kalmış olan kalabalığa göz gezdirdi, kalabalık anlamaz ifadelerle gözlerinin içine bakmaktaydı; neden durduğu konusunda hayli meraklıydı. Kalgay hiçbir şey yapmadan önüne dönüp yürümeye devam etti. Kalabalık da peşinden koşar adım oldu, nidalar ve fısıltılar yeniden yükseldi...

Dört yanı taş duvar olan üç katlı sarayın giriş katında, taş kapıların tam karşısına, karşı duvara yakın uzunca bir taş konulmuştu. Taşın içi oyulmuştu, çehresi dikenli kazıklarla sarılmıştı; oyuğaysa genç bir beden yatırılmıştı. Oyuklu taşın iki yanında, parlak mızraklı iri Kersler vardı. Katın ortasında Bilgeler ve Beyaz Saray'ın eğitmenleri birikmişti. Kalgay taş kapıların ardından içeri girdiğinde tüm gözler ona döndü. Kalgay katta kim varsa göz göze gelmiş, olabildiğine durgun saniyelerden sonra onları üst kata davet etmişti, soğuk bakışlar arasında hepsi birden taş merdivenlerden çıkarken, taş kapılar dışarıda biriken kalabalığın yüzüne kapanmaya başlamıştı. Kapılar tamamen kapanmak üzereydi ki içeri ikisi kız beş kişi birden daldı; hepsinin yüzünde aynı öfke, aynı çaresizlik, aynı huzursuzluk vardı. Oyuklu taşın iki yanında duran iri Kersler'e baktılar, Kersler'in uyukluyor olması ve onları görmezden gelmesi işlerine gelmiş olacak ki, önlerine çıkan ne varsa haddini bildirmeye meyilli duruşları, rahata kavuşup birbirlerine odaklandı. Konuşmaya başlarlarken, dışarıda Kalgay'ın önünden geçip ondan önce içeri girmiş olan Vesta havada süzülüp, dikenli kazıkların arasından rahatça geçiverdi. Ölüme kovulan sahte kahramanın yüzüne yaklaşıp alnının ortasına kondu. O konar konmaz, üstünde durduğu beden aradığını kanı bulan aç bir sülük gibi emmeye başladı tüm ışığını. Vesta ışığı sönmeye yakın ayrılıp pencereden uzaklaştı...

Barlas'ın bilinci sonunda kendine gelebilmişti ancak bedeni acı çekiyordu... Üzerinde durduğu soğuk taş tüm huzurunu kaçırıyordu, kim bağlamıştı onu buraya? Kolunu kaldırmaya çalıştı, kaldırdı da, anlaşılan ipler değildi onu taşa bağlayan; büyüydü. Yalnızca sol bileğinin içi, gözleri, ruhu değildi yanan; her zerresinde acı vardı, sanki tüm kemiklerinin içindeki iliklere sızmış bir acı... Gözlerini açmak istedi, açamıyordu! Nasıl olur da gözlerini açamazdı! On sekiz yıldır başına ilk kez gelen bu şey çok tuhaf hissettiriyordu, gözlerini açamamak... Zorladı, zorladıkça gözlerinden beynine sızan ağrıyla karşı karşıya kaldı. Pes etti, cebelleşmeyecekti artık, ne de olsa bunun bir sonu olacaktı, rahatlamaya çalıştı. Kaya öyle çekiyordu ki onu, eline fırsatı geçirdiği an kaçacak olan bir suçluymuş gibi hissetmekten kendini alamadı. Mağarada yaptıkları yüzünden mi buradaydı? Kendini korumak istemişti sadece ama zarar görmemesi gereken varlıkların da mı canını yakmıştı acaba? İyi ama suçlu o değildi o zaman, onunla alay edip onu ölüme sürükleyen Dalay'dı! Burnu her anlamda büyük olan yönetici bozuntusu! Kulaklarını yeni doldurmaya başlayan sesleri duyunca düşünmeyi kesip odaklandı, çok geçmeden her zamanki gibi duymaya başlamıştı, "Kes sesini!" diye bağırdı biri, sesler kısa bir müddet sustu.

UYANIŞ (LS1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin